Sanayici bir babanın oğlu olarak 1958 yılında Uluırmak’ta dünyaya gelen, başarılı bir okul hayatının ardından, Makine Mühendisi olarak iş hayatına atılan Muammer Deveci, sanayiye tekniği getirerek, önemli bir başarı yakaladı. Makine mühendisi olmasının verdiği teknik bilgiyle, ülkenin ihtiyacı olan pompa alanına girerek, yaptığı kendi modellerle kısa sürede markalaşmayı bilen Deveci, Has Pompa markasını bugünlere getirdi. Günün şartlarını iyi okuyarak, termal sondaj ve GES işlerine de girerek, o alanlarda da önemli bir yere gelen Deveci, bu başarının sırrını anlattı.

Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

1958 yılında Konya Uluırmak’ta doğdum. Konya’nın yerlisiyiz. İlk, orta tahsilimi Uluırmak’ta, liseyi Teknik lise Elektrik Bölümü’nde okuduktan sonra, Üniversite eğitimi için İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği’ne gittim. Orada siyasi olaylardan dolayı okuyamadık sonrasında Konya Selçuk Üniversitesi Makine Mühendisliği’ne başlayarak buradan mezun oldum. İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği’ni de ikinci üniversite olarak sonradan bitirdim.

Okul hayatınız nasıl şekillendi? Sonrasında iş hayatına nasıl başladınız ve bu serüven nasıl devam etti?

O dönemde siyaset çok sığdı. Solcular sağcıları, sağcılar solcuları okutmazdı. Böyle bir dönem vardı. Biz de tam bu döneme denk geldik. Liseyi teknik olarak okuduğumuz için üniversiteyi de teknik alanda okumak bize büyük bir kazanç oldu. Üniversiteyi bitirdikten sonra, daha önce ben bir Amerika firmasında staj yapmıştım, askerden sonra geldim bu işe başladım. Babam sanayiciydi, iyi bir tornacıydı ama bu meslekte değildi. Pompa üretimine ben başladım. Tabi kolay olmadı. Tezgah yoktu. Konya’da 2-3 tane pompa üreticisi vardı ama teknikten uzaktılar. İçlerinde makine mühendisi olan sadece ben vardım. Dolayısı ile ben pompa üretimine teknik getirdim, yeni bir soluk kazandırdım. Tekniğin üretime girmesinden kaynaklı bir ivme oldu. Çok iyi bir üretim yaptık. Kalite konusunda da hassas biriyim. Öyle olunca, pompa işince ciddi bir potansiyele ulaştık. Türkiye’de iyi bir kabul gördü sonra da ihracata başladık. Yurt dışı fuarlarına çok katılırdım. 1990’larda 1. Organizedeki yeri yaptırdık. 1991 yılında İtalyan bir firmayla işbirliği yaptık. Türkiye’de pompa ithalatını ilk biz yaptık o yüzden ciddi firmalara tedarik sağladık. O dönem çiftçiler yeni bir yön arıyorlardı. Orada ciddi bir boşluk oluştu ve o boşluğu dolduran bir firma olduk. Suyun önemi arttı, öyle olunca teknik kullanıma yönelindi. Bu da bizim doğru zamanda doğru işe girmemizi sağladı ve iyi bir potansiyele ulaştık. İtalyanlarla da işbirliğine 17 yıl devam ettik. Bu arada Türkiye’de jeotermal alanda bir ivme oldu. Biz yeni bir şirket daha kurarak, jeotermal su kaynaklarının sondajını açmaya başladık. Bu alanda da ciddi bir ekipman ve iş potansiyeli oluşturduk. Türkiye’deki ekipman ve büyüklük yönünden 3 firmadan birisi olduk. Türkiye’nin her yerine yetişemez olduk. Kontrol zafiyeti oluştu, suistimale açıktı. Öyle olunca, özellikle Özal dönemindeki ortaya çıkan potansiyeli, 2000’li yıllarda daraltmak zorunda kaldık. Öyle ki; aynı anda Türkiye’nin 5-6 yerinde şantiyelerimiz oluşuyordu. Çok yoğun dönemlerdi. 20 yıl neredeyse çocuklarımı hiç göremedim. Sanayinin zayıf olduğu bir dönemde, biz böyle bir imkana kavuştuk. Kendimizi işin içerisinde kaybettik. Biz maddiyattan ziyade, yeni bir şey yapabilme, istihdam sağlayabilme duygusuyla hareket ettik. 2015’lerden sonra GES projeleri açılmaya başladı. Dolayısı ile Konya Alibeyhüyüğü’ne 12 megavatlık bir GES projesi kurduk. Konya’nın en büyük projelerinden biri oldu.

Konya’nın geçmişteki birikimi bugün gelinen noktayı nasıl etkiledi?

Konya bir iç havza etrafı dağlarla çevrili. Dağların diğer kısmındaki sular denize dökülüyor, bu tarafındaki sular ise kapalı havzaya dökülüyor. Konya yeraltı suyu bakımından dünyanın en zengin yerlerinden biri. Böyle bir imkanı var çünkü kapalı havza. Ama son dönemdeki ekim politikalarından kaynaklı olarak, su tüketimi arttı. Bu da bizim sektörün pompalarıyla sağlandı. Çiftçi suyu bulunca, daha çok yeşil bitkiye yöneldi. Dolayısı ile Konya’daki sulanabilir araziler büyük oranda arttı. Sulanabilir arazi artınca, çok su isteyen ürüne de büyük bir eğilim oldu. Böylece Konya, Türkiye’nin en büyük şeker pancarı merkezi, dünyanın en büyük havuç üretim merkezlerinden biri, en önemli fasulye üretim merkezlerinden biri oldu. Buna bağlı olarak Konya, dünyanın en önemli tarım makineleri üreticilerinden biri oldu. Tarım sanayiyi, sanayi tarımı sürükledi. Konya’daki bu tarım imkanı tarım makinelerini geliştirdi ve ihracat yapmamızı sağladı. Makineler geliştikçe de tarım gelişti. Bu iki durum Konya’yı geliştirdi. Konya, Türkiye’nin en büyük otomotiv sektörüne sahipti. Tamir veya tornacılık anlamında. Konya tamire dönük en büyük sanayiye sahipti. Bu altyapıdan kaynaklanan sanayicilik, yavaş yavaş otomotiv yedek parça üretimini de beraberinde getirdi. Piston, sekman, silindir, un değirmenleri, silindir kapakları, yataklar gibi yedek parça üretimleri gerçekleştirilmeye başlandı. Dolayısı ile otomotiv yedek parçalarında Konya, Türkiye’nin lokomotif şehri haline geldi.

Siyasetle ilgilendiniz mi?

Siyasette Mehmet Sözer’le birlikte Refah Partisi’nde bulundum. Fakat etrafımda yardımcı olmadığından dolayı, zamansızlıktan dolayı siyasetle ilgilenemedim. İşlerimle uğraşıyordum bu yüzden siyaseti devam ettiremedim. Konya Sanayi Odası’nda 2 dönem Meclis Üyeliği yaptım.

Siyaset dışında gençlik yıllarınızda herhangi bir uğraşınız oldu mu?

Lise yıllarında atletizm yaptım, derecelerim var bu alanda. Futbol oynadım. Ama inanışımızdan dolayı futbola soğuk bir bakışımız da oldu. Esasında iyi bir liberoydum. O dönem lisansım da verilmeyince sebep oldu, futbolu devam ettirmedim.

Ticari hayat içerisinde ülke ve dünya ekseninde yaşanan sıkıntılar sizi nasıl etkiledi?

Hayat içerisinde önemli kesintilerimiz de oldu. Büyük zararlar gördüğümüz dönemler de oldu. 1970 muhtırası, 24 Ocak kararları ve 1980 ihtilali, 1994-1995 krizi, 2001 krizi gibi olaylar neticesinde tüm mal varlığınız yer altına iniyordu. Çünkü sanayicilik böyledir. Malınız olsa, malınız değer kazanır ama sanayiciler üretip vadeli sattığı için, alınan çekler-senetler pul oldu. Bu tip zamanların çok büyük etkileri oldu ve bizi çok geriletti. Tabi bu olaylar bize şunu da öğretti; sadece sanayici olmak yetmiyor, tüccarlığı da öğrenmek gerekiyormuş. Bunu dayak yiyerek öğrendik. Mesela Alarko’ya pompa verirken Alarko böyle bir krizde bizi fersah fersah geçti. Çünkü biz vadeli pompa satmaya cesaret edemezken onlar vadeli pompa sattı ve büyük paralar kazandılar. Bu tip krizlerden sonra köpükten dolayı 2-3 sene sonra piyasa eski haline dönermiş biz bunu sonradan öğrendik. Ama onlar bu durumu biliyormuş.

Konya’nın sanayisini, tarımını gelinen noktada nasıl görüyorsunuz? Avantajları ve dezavantajları bakımından Konya hakkında neler söylersiniz?

Konya’nın kozmopolit olmayan bir yapısı var. Herkes birbirini tanıyor, biliyor. Bu otokontrol sağlıyor. Konya’nın kökeninde bir saflığı, kötülükten uzaklığı vardır. Bu çok güzel bir durum. İnsanlar başka bir şehirden buraya geldikleri zaman, kendilerini kontrol edecek bir tanıdıkları olmadığı için, kötülükleri daha rahat yaparlar. Ama bir Konyalı’da bu öyle olmaz. Bu durumun şöyle bir dezavantajı da var, herkes birbirini tanıdığı için, Konya’da dedikodu ve kıskançlık krizi biraz yüksek. Onun o tezgahı var, bunun bu arabası var gibi şeyleri çok yaşıyoruz ve Konya’ya bu durum zarar verdi. Konya’da aile yapısı, geniş aile yapısına haizdi önceden. Çocuklar, anne ve babalarıyla birlikte yaşıyordu. Bu bir anlamda iyi, çünkü babanın gölgesi sürekli çocukların üzerinde ve yol gösteriyordu. Ancak bir dezavantajı da oldu, bisiklet dahi almaya yetkili olmayan bir nesil yetişti. Çocuklar babadan dolayı kendilerini pasivize ettiği için kardeşler babadan sonra çabucak ayrılıyorlar ve çok bölünmeli işyerleri ortaya çıktı. Bu da rekabete neden oldu. Dolayısı ile büyük işletmeler kuramadık ve KOBİ ölçeğinde kaldık. Kendimizle mücadeleden dolayı enerjimizi kaybettik ve dışarıya karşı enerjimiz olmadı. Dışarıdaki firmalar büyüdüler ama biz küçük kaldık. Önemli firmalarımız bir diğer nesle aktarılamadı. Çünkü baba gidince çocuklar birbirine düştü. Konya bunu çözmeli eğer çözemezse elindeki büyük imkanı kaybeder. Konya sanatkarlık altyapısına sahip olduğu için çok güzel bir taklit yeteneğine sahip. Bu çok güzel bir avantajdır. Bizim ticaretimiz iyi değil ama üretimimiz iyidir. Yeni nesil yabancı dili kullandı ve Konyalı ihracatı, tüccarlığı öğrendi. Bu belli bir zaman ve bedel karşılığı oldu. Konya’nın eksik taraflarından biri de buydu. Bir diğer konu; Konya İstanbul’a uzak kaldı yani ana pazarlara uzak kaldı. Ticaretin merkezlerinin olduğu yerler birbirini destekleyen yerlerdir. Bursa’nın ve Adapazarı’nın gelişmesinin nedeni İstanbul’dur. Bu nedenle bizim gelişmemiz biraz zaman aldı, uzun sürdü. Ama Konya bu potansiyeli yakalamış görünüyor. Seviniyoruz ama Konya bulunduğu konum itibari ile hakkını tam elde edebilmiş değil. Konya 11 şehre komşu olan tek şehir. Türkiye’nin geçiş güzergahı üzerindesiniz. Bu Konya’ya çok büyük imkan veriyor ama tam anlamıyla değerlendiremiyoruz. Konya limana ulaşırsa, potansiyelini 3’e 4’e katlar. Taşucu Limanı’na 220 kilometre uzaklıktayız, burası bol ama Konya burayı sahiplenmiyor. Böyle potansiyel eksiklerimiz var. Konya hiçbir dönem siyasetteki etkinliğini kullanamadı.

Gençlere tavsiyeleriniz ne olur?

Gençlerimize ilk tavsiyem dürüst olmalılar. Çünkü bu durum kendilerine güven getirir. Dürüst insanın çekineceği, kurgulayacağı bir şey olmaz. Ufak tefek meselelere takılıp arkalarına bakmasınlar. Arkalarına bakarlarsa önlerini göremezler. Ders alıp yollarına devam etmeliler. Beynin arkaya takılı kalması, beyni daraltır. Çok araştırıp okusunlar. Fazla bilgiden dolayı beyne bir zarar gelmez. Ben bundan dolayı hiç zarar görmedim. Rahat ve komplekssiz olmak sizi her zaman 1 puan öne geçirir. Çok araştırsınlar, çok eksenli düşünsünler. Ellerinde internet gibi bir imkan var. Örneğin traktörü de merak etmeliler uçağı da merak etmeliler. Bunlardan bir gün istifade ederler. Gençlerimiz ne yapıyorlarsa en iyisini, en güzelini hedeflemeliler. Bu ilk başta size para kazandırmayabilir ama sonrasında ciddi bir marka ve maddi imkan kazandırır. Önce Türkiye’de sonra dünyada 1 numaralı olmalıyız iddiasında olmalılar. Yaptıkları işi sevecekler ya da sevdikleri işi yapacaklar. Bir işi sevmiyorsanız orada başarı olmaz. Her şeyi yerinde ve zamanında kullanacaklar, yapacaklar. Herkese, her şeye değeri kadar zaman ayıracaksınız. Her şey ölçülü olacak. Bir dakikamızı bile boşa vermeden kendimizi işe vereceğiz. Kafamızı kuma gömmeyeceğiz, Çin’de varsa en iyisi Çin’e gideceğiz bakacağız. Komşumuz ne yapıyorsa onu yapmayacağız. Başka bir şeyi, daha iyisini yapacağız. İtalya’da öyledir mesela. Yaptığınız işi bir başkası yapıyorsa izin verilmiyor. Talep varsa ancak öyle izin veriliyor. Diploma sizi bilgili yapmaz, sizin önünüzü açar o yüzden diplomaya takılıp kalmayacaksınız. Ben inşaat mühendisiyim bu işi yapacağım diye bir şey yok. Olur ya baba zoruyla gitmişsinizdir, başarılı olamazsınız. Sevdiğiniz işi yapacaksınız. İşinizle ilgili tüm bilgileri öğrenmek farz-ı ayn. Çalışmak neden ibadet? İnsanlara faydalı oluyorsunuz. “Sizin en hayırlı olanınız insanlara en hayırlı olandır” buyuruyor Allah (C.C.) bu anlamda gençler zamanını iyi kullanmalı. Bunun yanında mutlaka bir hobileri olsun. Çünkü işten, ailevi durumlardan dolayı daraldığınız olabilir. Dinlenmek için bir hobiniz olmalı.

Klasik otomobil hobiniz olduğunu biliyoruz. Güzelde bir koleksiyonunuz var. Bu konuda ne söylersiniz? Bunun dışında herhangi bir uğraşınız var mı?

Konyalıcayla ilgili önce hobiyle başlayan ve sonra devam eden ciddi bir çalışmam var. Konya gerçekten çok önemli bir mozaik. Bursa sadece Rumlar ve Osmanlı’yla müteşekkil. Ama Konya müthiş bir potansiyel. Konya’da Rumlar, Ermeniler var. Konya dilinde Osmanlı’da olmayan kelimeler var. Çünkü Konya Selçuklular’ın başşehri. Selçuklular’ın resmi dili Farsça. Farsça’dan kalma, Rumca’dan kalma kelimelerimiz var. Bunlar Osmanlıca’da yok. Mesela “Singil gidi”, “kösküyü getirdin mi”, “Ulen dabış”, “Muşugırık”, “irekmeği”, “irişki”, “sındı”, “gocuk”, “potin”, “posta” gibi Konya’ya has kelimeler var. Bunların çoğu Farsçadan gelir. Dolayısı ile böyle bir çalışmam var benim. Meraklıyım buna. Ayrıca klasik otomobil merakım var. Bunun yanında, traktör merakım var. Klasik otomobil koleksiyonumun yanında, 20 tane de traktör koleksiyonum var. İnşallah bu koleksiyonu, Konya’ya yakışır bir sergi haline getirmek istiyorum. Çünkü Konya bir tarım şehri, traktör şehri, böyle bir koleksiyonu yok. Türk Sanat ve Türk Halk Müziğini severim. Eski plaklarım ve radyom var. Her gün kısık sesle açar, dinlerim.

ABDULLAH AKİF SOLAK 

Editör: TE Bilişim