Yenilikçi politikalarıyla teknoloji hızına ayak uyduran ve ihracatta ülkemizi temsil eden isimlerden olan Yavuzsan Otomotiv, sürdürdüğü AR-GE çalışmalarıyla da yeni üretimlere kapı aralıyor. Nalbantlıkla başlanan ticari hayatın, Konya’da saygın firması ismine dönüşmesini sağlayan Yavuzsan Otomotiv Kurucusu Ömer Yavuz 10’LAR Dergisine kuruluş ve yaşam hikayesini aktardı.

Konya’mızın Çınarlarından kabul ettiğimiz Ömer Yavuz’un hikayesini bir de kendisinden dinleyebilir miyiz?

Ben Ömer Yavuz. Konya’nın Tahtalı köyünde doğdum. 3 çocuk babasıyım. Kurmuş olduğum Yavuzsan Otomotiv Şirketinin Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürütüyorum.

İş hayatına ilk adım atışınız nasıl oldu?

İş hayatım, dedeme 10 yaşında yardım etmek ile başladı. Dedem nalbanttı, o dönemde bölgede tüm hayvanların nallarını çakardı ve köylerde çiftçilerin tarla sürebilmeleri için saban kurardı. Saban ne diye soracak olursanız, için saban oku dümdüz ve dosdoğru çok sağlam olması gereken tarımda kullanılan bir araç günümüzdeki pulluğun görevini yapmaktaydı. O yıllarda dedem, kardeşim Ali Yavuz ve bana hayatımda her daim aklımda tutacağım şu ilkeyi öğretmişti, ‘’Evlatlarım! Saban oku gibi dosdoğru olunuz.’’ Dedem niye bizi dümdüz oduna benzetiyor derdim o yaşlarda, yıllar sonra anladım o cümlenin derinlikteki anlamlarını…

Bu sektörde attığınız ilk adımlar da dedeniz sayesinde mi oldu?

Dedemin tabii hayatlarımıza etkisi çoktu. Kardeşim Ali Yavuz ile birlikte ona çok özenirdik. Sürekli bir şeyleri tamir etme ve yeni icatlar çıkarma hevesimiz vardı ve denemelerimiz olurdu. O yaşlarda herkes arabaların dışını incelerken biz kaputun altına bakardık meraklı gözlerle. Dedem nalbant olduğu için atları durdururdu, bizde ondan esinlenerek ‘arabanın fren mekanizması nasıl çalışıyor, arabayı nasıl durdururuz’ diye düşünürdük.

Amcam o dönem Konya’da eski garajın arkasında traktör tamircisiydi. Ortaokul döneminde de yaz aylarında amcamın yanında çıraklık yapardık. Okul dönemi bittikten sonra amcamın yanında tam zamanlı çalışmaya başladım. İşe olan yatkınlığım sayesinde kısa bir sürede traktörün duruşundan, çalışmasından arızasını tespit ederdim. O dönem genç usta diye anılırdım. Konya’daki tüm köylere, diğer şehirlere traktör tamir etmeye giderdim. O dönem çok usta olmadığı için vali gelmiş gibi karşılarlardı köylerde. Bende çok genç olduğum için genç usta gelmiş diye şaşırırdı insanlar.

O dönemde kardeşim Ali Yavuz’da torna ustalığını öğrenmek için başka bir iş yerinde kendini geliştirdi ve iyi bir tornacı oldu. Amcamla bu dönem ortaktık, biz farklı araç yedek parçaları yapmak istedik amcam kabul etmedi. Bizde iş olarak yollarımızı ayırdık ama aile bağlarımız zedelenmeden devam etti. Kardeşim Ali Yavuz ile birlikte fren yedek parça üretimine başlamaya karar verdik ve fren diski ve kampana parçalarında uzmanlaştık.

İş hayatında yaşadığınız sıkıntılardan bahseder misiniz?

Hayatımız mücadele ile geçti. O yıllarda yerli üretime bakış açım farklıydı, yerli ürünler iyi olmaz gibi bir algı vardı. Tüm Konya’daki üretici dostlarım ile birlikte bu algıyı yıktık. Ülkemizi ve şehrimizi birçok ülkede temsil ettik ve etmeye devam ediyoruz. Tecrübe edinerek öğrendik, şimdi kolay gelen veya görünen şeylerin altında ağır bedeller var.

Biz işe başladığımızda bir şeyler üretmek çok zordu. El emeğiydi her şey. İmkanlar çok kısıtlıydı, şartlar ağırdı, yokluk vardı. Parça işleyecek elmas dediğimiz kesici takım bile yoktu, yabancıların çıkma elmasları gelirdi. Türkiye’ye her şey beden gücüne dayalıydı. Seri üretim yapabileceğimiz makinalar yoktu. Kayışlı tornalarda, Kupon ocaklı dökümhanelerde yer kalıbında üretim yapardık.

Siyasi ve ekonomik anlamda yaşanan çalkantılar o dönem iş hayatınızı nasıl etkiledi?

Biz, üretimi ve işimizi sevdiğimiz için siyasi ve ekonomik olarak ne olursa olsun sabah iş yerimizi açıp çalıştık. Hatta 1980 darbesi günü iş yerini açmaya giderken yolda askerler kardeşim Ali ve beni durdurup ‘nereye gidiyorsunuz’ dediler. ‘Çalışmaya gidiyoruz’ dedim. Komutan ‘bugün iş yok’ dedi. ‘Söz verdiğimiz ürünler var, yetişmesi lazım’ dedim. Komutan ‘bugün söz falan da yok’ deyip bana bir tokat vurmuştu. Hiç unutmam o günü, yediğim tokat değil de söz verdiğimiz ürünlerin yetişmeyeceğine çok üzülmüştüm ama küsmedik. Üretime ve çalışmaya şartlar normalleşince gittik yine açtık dükkanımızı, o ürünleri de yetiştirdik. 2 makina alıp 6 makina parası ödediğimiz zamanlar oldu. Hep daha fazla çalıştık, bunları ödeyebilmek için. Ekonomik çalkantılardan dolayı ciddi zararlar ettik ama pes etmedik. Hiçbir elemanımın 1 gün olsun maaşını geciktirmedim, zamanında evimizi satıp makina aldık. Hiçbir zaman korkmadık ekonomik sıkıntılardan. Ekonomik sıkıntılar üretimle aşılır, üretimde sevgiyle yapılır.

O dönem el işçiliği daha önemliydi. Şu an ise makineleşme yaygınlaştı konuyu nasıl değerlendirirsiniz?

 Makineleşme, üretim hızlılığı ve insanlar için çok önemli. Beden gücü azaldı, üretimler seri hale geldi. Eskiden el işçiliğiyle saatlerce uğraştığımız şeyleri, bir dönem dakikalarla tuşlarla yapılıyordu. Şimdi de saniyelerde bilgisayarlardan yapıyoruz. Her şey hızlı değişiyor günümüzde. Sanayici olmak zor, çağa hızlı ayak uydurmak gerekiyor. Gelişim durduğu zaman geriye yolculuk başlar. Bundan dolayı kendimizi sürekli geliştirmeliyiz. Sanayicinin gelişimi maddi olarak çok pahalı çok çalışmak gerekiyor, manevi olarak da sanayicilik gönüllülük ister.

Eski dönem ya da iş hayatınızla ilgili aklınızda kalmış bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?

Bir gün ürettiğimiz ürünleri İstanbul’a tanıtmaya gitmeye karar verdim. Herkes ‘ne işin var orada, burada işinin başında dur. Macera arama’ dedi. Kardeşim Ali Yavuz bu konuda büyük destek oldu. ‘Ben dükkandayım, sen git’ dedi. Attık çuvala numuneleri. 8 numune, her biri ortalama 6,7 kilo gelir. Otobüsle İstanbul otogarına, oradan Aksaray’a elimde çuval, içinde ağır diskler… Eskiden Aksaray’daydı yedek parçacılar. Bir dükkânın önünde 5-6 esnaf otuyorlardı. Selam verdim, selamımı aldılar. ’’Konya’dan geliyorum, disk ve kampana üretiyoruz, tornacıyız. 2 tane tornamız var, ürünlerimizde sıkıntı olmuyor özenle üretiyoruz. Kontrol ediyoruz. ’’ dedim. Esnafın biri baktı numunelere, fiyatlarını sordu. Bende kalsın bunlar dedi. Aklımda hiç para almak yoktu, geliyorum beş dakikaya dedi. Dükkanına girdi, geldi yanıma. ‘’Bu para dedi numunelerin parası, şu da 100 tane murat 131 diskinin parası.’’ Ben çok şaşırdım tanımadığım birisi, ilk defa gördüğü bir kişiye daha almadığı ürünlerin ödemesini yaptı. Bir de İstanbul’un İstanbul olduğu zamanlar. Dolandırıcılık da çok fazlaydı o zaman. ‘’Ürünleri ne zaman gönderirsin’’ dedi. 25 gün sonra sizde olur dedim. Çıktım oradan, ankesörlü telefondan dükkânı, kardeşim Ali’yi aradım anlattım. Olanları, sevincimi paylaştım çünkü biz o gün Ali’yle dış dünyaya açılmıştık. O gün Konya’ya dönerken hiç uyumamıştım.

20 gün sonra bitirdik ürünleri gönderdik 5 günde önceden. Bende 15 gün sonra müşterinin yanına gittim. Yine o 5-6 esnaf dükkânın önünde oturuyor, rahmetli Hasan abi ‘’bak oğlum, sen o gün gittikten sonra bunların hepsi ‘senin paran gitti, unut artık parayı, ürünleri’ dedi, ben ‘o genç o malları gönderecek’ dedim. Hatta inatlaştık 1000 markına iddiaya girdik, benim hislerimi yanıltmadın, gönderdin mallarımı. Hep böyle temiz kal, dedi. Hasan abiyle de uzun yıllar hem dostluk hem ticaret yaptık, sonra rahmetli oldu.

Allah rahmet eylesin. Peki Konya sanayisinin geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Konya sanayisini gördükçe mutlu oluyorum. Konya sanayisinin temelinde ciddi emekler var, kimse geldiği noktalara kolay gelmedi. Eski garajın arkasında 30 metrekarelik dükkanlarda üretim yapardık. Eskiden o sanayide olan dostlarımın birçoğu Organize Sanayi Bölgesinde. Onlar da bana ayrı gurur ve mutluk veriyor.

Bugüne kadar sektörünüzle ilgili kaç kişi yetiştirdiniz? Ailenizden işinize devam eden var mı, onların yetişmesinde sizin katkılarınız neler?

40 yıldır bizimle çalışanlar var. Bugüne kadar yetiştirdiğim birçok insan oldu, onlara her zaman işyerini, sanayiyi okul gibi görmelerini söylerdim. Öğrenmeye hevesli olanlar kendini çok geliştirdi, iyi konumlara geldi. Dükkân açanlar var hâlâ ara ara gelip bazı şeyleri danışırlar. Şu anda stajyerlere çok önem gösteriyoruz, insan kaynakları birimimiz teknik liselerde ve bazı üniversite bölümlerinde konferanslar veriyor, üretimi anlatıyor, zaman zaman fabrikamıza saha gezileri düzenleniyor ve misafir ediyoruz gençleri. Vatan ve millet için üretimi sevdirmemiz şart.

Ailemizden işe devam edenler var, onlara ilk öğrettiğim şey benimde dedemden öğrendiğim, ‘’Evlatlarım, saban oku gibi dosdoğru olunuz’’ ilkesidir. Onlara bıraktığımız uzman danışmanlar ile beraber oluşturduğumuz aile anayasası var, ağır bir anayasa ciddi eğitimlerin ve stajların tamamlanması gerekiyor şirkete başlangıç için. Danışmanlarımız bu konuyu ve anayasa kurallarını yakından takip ediyor. Yavuzsan şu an ikinci nesle geçiş sürecinde. Yüzde 90 seviyesinde bu süreci tamamladık. İnşallah 2022 yılının sonuna kadar Yüzde 100 oranında süreci bitireceğiz.

Sizin dönemizle bugünü kıyaslarsak iş hayatını ve ekonomik hayatı nasıl değerlendirirsiniz?

Bizim dönemimizde her şey değerliydi. Ulaşılabilirlik zordu. Faks ile sipariş alırdık. Şimdi her şey mailden, bilgisayarlardan hallediliyor. Gitmeye gerek bile kalmıyor. Hayatımız yollarda, toplantılarda geçti. Tercüman bulamazdık, şu an bunların hepsi çevrimiçi. Dünyanın öbür ucuyla anında çok rahat iletişime geçilebiliyor. Uçaklar bu kadar sık değildi, sevkiyatlar için tır beklerdik. Makina bozulurdu Avrupa’dan usta ve parça beklerdik. Makina alırdık, kurulum için ustasını beklerdik. Aylarımızı alırdı. Şimdi birçok makinanın ustası Türkiye’de var, parçaları Türkiye’de üretiliyor.

Bugün Konya sanayisi işçi bulamıyor. Bu konuyu nasıl değerlendirirsiniz, çözümü ile ilgili önerileriniz nedir?

Konya sanayisi çok büyüdü ama nüfus aynı başka şehirlerden göç almamız gerekiyor, fabrika konumlarında da yanlışlıklar yapıyoruz. Sanayiler hep aynı bölgede yoğunlaşıyor, bundan dolayı birçok sıkıntıda ortaya çıkıyor. Trafik, çevre kirliliği gibi konularda Avrupa’daki yerleşimleri göz önünde bulundurmalıyız. Oradaki birçok fabrika farklı ilçeler ve köylerde. Bundan dolayı köyden kente göç de olmuyor. Konya’nın ilçelerinde iş bulamayan birçok insan var aslında. Tarım veya hayvancılıktan dolayı şehre gelemiyorlar, kış mevsiminde sanayide çalışan yaz döneminde ilçe ve köylerine giden birçok insan var. Biraz daha yayılımlı fabrika yerleşim modeline geçersek hem tarım hem sanayiyi geliştirebiliriz bu şekilde.

Genç sanayicilere veya ustalara tavsiyeleriniz neler olur?

Benim ilk tavsiyem ‘Saban oku gibi dosdoğru olmaları.’ İş sevgisi çok önemli. İşe olan sevgi, onlara elbet bir gün başarıyı getirecektir. Vatan ve millet sevdası her zaman ön planda tutulmalı. Sanayicilik ani hareketleri kaldırmaz, sabırlı ve tutumlu hareket edilmeli. Hayat sıralamaları önce iş, sonra eş olmalı ve her daim çalışmak çalışmak çalışmak….

HACER CEYLAN 

Editör: TE Bilişim