Besicilikle başlanıp Türkiye’nin sayılı şirketleri arasına girmiş Al-San Şirketinin doğuş hikayesini Numan Albayrak anlattı. 1995 yılında Al-San bünyesinde kurulan Meram Un, bugün Türkiye’nin dört yanında mutfağın ustalarının en büyük yardımcısı. 1998 yılında üretim hacmini 500 tona çıkararak mutfak lezzetlerinin olmazsa olmazı olan Meram Un ve Al-San Grubunu kuran isimlerden olan Mustafa Albayrak’ın hayat hikayesini oğlu Numan Albayrak anlattı.

Sizi biraz tanıyabilir miyiz?

Ben Numan Albayrak. 64 yaşındayım. Babam Mustafa Albayrak ve kardeşlerinin kurmuş olduğu Meram Un Fabrikalarında yönetim kurulu başkanlığı yapıyorum.  1980’li yıllardan beri bu sektörde hizmet veriyoruz.

Babam 1931 doğumlu, kendisi 8-10 yaşlarındayken Çumra’nın köyüne göç etmişler. Yaklaşık 5 yıl orada kaldıktan sonra Konya merkeze gelmişler. 15 yaşından itibaren kendini hayat mücadelesinin içinde bulmuş. Dedemler o dönemde küçükbaş hayvancılığıyla geçimlerini sağlarlarmış. Babam, ilkokulu hiç okumamasına rağmen Konya’da pek çok ilklere imza atmışlar. Konya’ya ticari anlamda büyükbaş besiciliğini de ilk getiren isimlerdendir. Babam ve kardeşleri sanırım küçük yaşta bu işlere başlamaları sebebiyle her zaman Konya’da ve Türkiye’de parmakla gösterilecek insan olmuşlar, pek çok ilke imza atmışlar.

O dönemin zorlu koşulları hakkında biraz bilgi verir misiniz?

Tabi o zamanlar ne iş varsa beraber yapmışlar, bakım işlerini birlikte büyütmüşler. Zaten aile olmak da bunu gerektirir. Ancak babam işler biraz daha büyüdükten sonra iş bölümünde babam seyahat ederek hayvanların satışı konusuyla ilgilenmiş. Babam eski yıllarla ilgili hep anlatırdı: Önceden tabi ulaşım zor, imkanlar kısıtlı. 1950’li yıllarda Erzurum ya da Kars gibi şehirlerden trenle hayvan getirirlermiş. Babam, hayvanlarla aynı vagonda kendisine bir yatak yaparak seyahat edermiş. Bu yolculuk 10 günleri alırmış. O dönemde ev telefonları bile yok, iletişimsizlik var. Ben 8 yaşlarımdayken babamla beraber postaneye telefonla iş görüşmesi için giderdik, 10 saat beklemenin ardından bazen görüşemeden geldiğimiz zamanlar olurdu. O yüzden farklı şehirlerle irtibat kurmak, mal alıp satmak zor süreçlermiş. Konya, jeopolitik konumuyla ülkenin ortasında yer almasıyla da ayrı bir zorluk sebebiymiş. Buna rağmen Türkiye’nin hayvan ihracatının yapıldığı ilk dönemlerde yine bu satışlardan birini babam gerçekleştirmiş. Babamın pasaportunu buldum, 1965 ve 1966 yıllarında 2 kez Lübnan’a giderek ilk ihracatını gerçekleştirmiş. Babama öyle büyük bir saygı duymuşlar ki babamı zamanla Lübnan’da karşılayan isim, oranın eski maliye bakanı olmuş.

Bbüyükbaş ticaretinde babanız ve amcanızın önayak olduğunu söylemiştiniz. Bununla ilgili yapılan başka ilklerde var mı? Bu ilkler nasıl karşılanmış?

Babamlar büyükbaş besi ve ticaret işine Konya’da ilk başlayan kişiler arasında yer alıyorlar. Konya’ya ilk geldiklerinde hayvanların kalacağı ahır yokmuş. İlk ahır inşasını ve ilk açık besi sistemini Konya’ya getiren onlar olmuş. Hep çevreye örnek olmuşlar. Sonradan ahırların içerisinde odacıklarda kalan çobanlar için yine modern bir şekilde ahırın yanına lojman inşa ederek bu sistemi Konya’ya kazandırmışlar. Her zaman insana değer vermişler. İnsanlar da tabi babamlara çok saygı duymuşlar. Mesela babam Erzurum’a gidip orada ticaret yapacağında babam gelip satış yapmadan bölgenin hiçbir tüccarı mal almaz, babam beklenirmiş.

Bir aile şirketi olmanıza karşın profesyonelliğinizi nasıl koruyorsunuz?

Evet bir aile şirketiyiz ama yine büyüklerimizden öğrendiğimiz bir şey var: duygusallıkla mantık işlerini birbirinden ayrı tutmak. Biz de tam olarak bunu yapıyoruz. Bizim ardımızdan da üçüncü kuşaklar geliyor. Onlar ortak ama herkes aynı zamanda kendi işinin başında. Aile şirketi adı altında yalnız profesyonel bir ekip işi olarak görüyoruz. Ortaklık çatısı altında herkes kendi haklarını korurken birincil olarak şirketin çıkarlarını ön planda tutuyoruz. Babam vefat etmeden önce de kendi oğlu ve torunlarının bu işin başında olduklarını gördü ve bize verdiği bayrağın dalgalandığını gördü.

Hayeesani: Etliekmeğe bayıldım Hayeesani: Etliekmeğe bayıldım

Konya’yı jeopolitik konum olarak sektörünüzde değerlendirebilir misiniz?

Konya, kaliteli buğday ve un üretiminde bereketli bir şehir. Un dediğimiz zaman sadece ekmek olarak bakmamak gerek. Pastalık ve diğer çeşitler için ayrı ayrı üretilen unların elde edilmesi açısından bu topraklar çok verimli. Ayrıca uzun yıllardır tarımla uğraşıldığı için tecrübe fazla. Un sanayisi anlamında teknoloji olarak diğer bölgelerden daha gelişmiş durumdayız. İç Anadolu bölgesinin, ihracat noktasında olumlu olduğunu söyleyemeyeceğim. Ülkenin orta kesiminde olması sebebiyle hem mali açıdan hem de zamansal anlamda dezavantajı olan bir şehir.

Babanızın yanında yetişmiş biri olarak, onlardan öğrenmiş olduğunuz ticaret ahlakı nedir?

Ben babam ve amcamla ticaret yapıp onların eğitiminden geçmiş biri olarak bu günlere geldim. Onların ticaretteki altın kuralı diyebileceğim şey; kimsenin hakkının yenilmemesi olmuştur. Ticaret yaptıkları insana sadık olarak verdiğin sözü tam vakti ve saatinde yerine getirirlerdi ve bize de bunu aşıladılar. İnsana verdikleri değer, sadece müşterileri ile kısıtlı kalmamıştır. 1960’lı yıllarında sonunda sigorta sistemi yeni ortaya çıkmışken bütün çalışanları, onların bir isteği olmadan sisteme kaydettirmiş ve şimdi o sayede emekli olup hayır duaları aldığımız insanlar var. Eski çalışanların bile minnet duyması, çok güzel bir duygu. Bunun yanında sosyal yaşantısı ile de insanların hayır dualarını almış insanlardandır.

Vermiş olduğunuz bilgiler için teşekkür ediyoruz.

HACER CEYLAN 

Editör: TE Bilişim