1921’de Sille’de doğan, çalışkanlığı, iş ahlakı ve dürüstlüğüyle Konya’nın ticari, sosyal ve siyaset hayatına büyük katkılar sunan İşadamı Halil İbrahim Sayar, önemli açıklamalar yaptı. 101 yaşında olmasına rağmen, büyük emeklerle bugünlere getirdiği Halil İbrahim Sayar Boya Şirketi’ne her gün gelerek işini takip eden Sayar’ın hayatı gelecek nesillere de ışık tutuyor. “Sevdiğiniz işi yapın veya yaptığınız işi sevin” tavsiyesinde bulunan Halil İbrahim Sayar, “Parayı değil işi sevecek. İyi niyetli olacak. Yaptığı bir işi ilk önce kendi vicdanınızda tartacak ve seveceksiniz” diyor.

İLK OLARAK ELEK YAPMAYA BAŞLADI

-1921’de Sille’de doğdum. İlkokulu sekiz senede bitirdim. Altınçeşme İlkokulu’na kaydedildim. O zamanlar ilkokul üç sene idi. Daha sonra Rehber-i Hürriyet İlkokulu’na gittim. Daha sonra Akif Paşa’ya ve birkaç okul daha değiştirerek ilkokulu sekiz senede bitirdim. Daha sonra eskiden lise olan Konya Karma Ortaokulu’na kaydoldum. Okuma zevkini bana Türkçe hocası Niğar Çetintaş isminde bir hanım aşıladı. En ön sırada oturuyordum. Benimle ilgileniyor. Teneffüs olduğu zaman bana kitap veriyor, bunu oku diyor. Hoşuma gidince, bitirince bana başka bir kitap veriyordu. O hoca hanımın bana verdiği okuma zevkiyle ben yeni başlıyordum eğitime. Çok zeki okul arkadaşlarım vardı. Matematik öğretmeni ise disiplinli ve bizimle yakından ilgilenen Nevsin Çılan idi. Ben ortaokulun ikinci sınıfından ayrılarak ticaret hayatına başladım. Ben dükkânda dururken babam devamlı köylere giderdi. Ben boş durmam dükkânda çalışırdım. Elek yapmaya ve soba altı tahtası yapmaya başladım.

BOYA İŞİNE 1938’DE BAŞLADIM

-Bir gün elinde çantayla uzun boylu bir yabancı girdi dükkâna. Benjamin De Siaves isminde bir fabrikatör, bana, sen burada boya da sat dedi. Kataloğu da açınca beni cezbetti. Böylece boya satım işine başladım. Bir-iki sene böyle çalıştım. Sonra 1938’de İzmir Enternasyonal Fuarı’nın açılışının ikinci senesi trenle İzmir’e gittim. Durmuş Yaşar Kaptanoğlu’nun boyacı dükkânını buldum. Selam verdim ve elini öptüm. Belimdeki kuşakta da 600-700 lira bir para var. Ben boyaları söyledim Durmuş amca yazdı. Kuşaktaki paraları da verdim. O günkü paralarla bize iki vagon boya yolladı. Benjamin’i bıraktım ve tamamen Durmuş Yaşar’la başladım çalışmaya. 1938’den 54’e kadar o çalışma devam etti. 1954’de Danimarkalılar ile müşterek boya fabrikasını kurdular. Dünyada 175 ülkede fabrikaları varmış. Türkiye boya yapmasını bilmiyor. Bana dediler ki artık Konya’da seni tanırız. İnşaat boyalarından sanayi boyaları yapmaya başladılar. Sonra otomobil boya fabrikasını kurdular. Sonra matbaa mürekkep boyasını kurdular. Aşağı yukarı Danimarkalılarla beş çeşit fabrika kurdular. Bana da sen bundan sonra bizim Konya Distribütörümüzsün dediler. Biz başladık beş çeşit boyayı satmaya. İş büyüyünce yetişemez olduk. Tezgâhtar aldım. Silleli Kunduracı Mustafa’yı babası bana getirdi ve teslim etti. Mustafa tezgâhtar olarak bir ay çalıştı. Maaşını ikinci ay 100 liradan 150 liraya çıkardım. İki ay sonra ay ay 200-3000-500 lira maaşını artırdım. Neticede benim yanımda 50 sene çalıştı. Maaşını 5-6 bin liraya kadar çıkardım. Ev aldı, dükkân aldı yürüdü gitti! Çalışmak için kendiliğinden gelenlerden çok istifade ettik. Babamın aldığı Kapı Camisini geçip Vakıflar Çarşısına varmadan sağda 32 m2’lik dükkânı, babam öldükten sonra işlerin de büyümesiyle yandaki dükkânı da aldık ve büyüttük. Dükkânları yıktık ve 80 m2’lik yere yeni beş katlı yer yaptık.

YİNE BANA GELİRLERDİ

-Ticaret hayatımda en çok dikkat ettiğim nokta herkese aynı fiyattan mal satma. Nalburluk yaptığım zamanlarda sermayem ile gider sabah Haydarpaşa’da mal alırdım. Mal alacağım herkes Ermeni ve Yahudi idi. Zaten o zamanlar Türklerin elinde ne ticaret var ne başka bir şey bulunuyordu. Ben gidip pazarlığımı yapardım. Peşin alırdım. Onların sattığı fiyattan burada getirip satardım. 30 kuruşluk bir malı 25 kuruşa alıp burada 30 kuruşa satardım. Malımı 3 yaşındaki bir çocuğa da aynı fiyata satardım, 30 yıllık ahbabım da. Fiyatı beğenmeyen biri dolaşıp dolaşıp en sonunda yine bana gelirdi. Benim hakkımda şunu derlerdi, “Sayar aldanmaz, aldatmaz, doğruyu söyler”. Ben hayatımda hiçbir zaman gidip bana bayilik verin şunu yapın bunu yapın demedim. Çevreme vermiş olduğum itimadın eseridir bu bayilikler. Ticareti bilerek yapmanın önemi çok büyüktür. 

BABAM ÇOK ÇALIŞ DERDİ

-Tabiî ki babamın da tavsiyeleri oldu. Babamın tavsiyeleri çok çalışmam ve doğru ticaret yapmamdı. Verdiğim sözü yerine getirmem ve dürüst olmam. Babasını hiç görmemiş biriydi. Sille’de benim çocukluğumda 330 civarında dükkan vardı. Konya alışverişe oraya giderdi. Rumların elinde olduğu için ticareti bilirlerdi. Babaannem rumlarla ticaret yapmış ve ticareti öğrenmiş. Bendeki bu yetenek de galiba buradan geliyor. 

SAYAR’IN SİYASET YILLARI

-Dr. Ali Kemal Belviranlı’nın ricasıyla 1962’de siyasete atıldık. Veysel Öksüz’lerin evinde Fevzi Özçimi, Dişçi Nuri ve Ali Kemal ihtilalden sonra Adalet Partisi’ni kuracağız ve hizmet edeceğiz dediler. İl başkanı olarak da hareketli ve imanlı, girişken Dr. Sait Sinan Yücesoy’u isim olarak belirledik. Dr. Sait Sinan da koyu halk partili Konya Valisi’nin kızıyla evlendi. Bizim karşımızda da Yeni Türkiye Partisi Ekrem Arıcan vardı. Konya’da DP’yi kuran Konya’nın yerlisi menfaatçi grup Hancılar da onu destekliyor. Genel seçimler yok ama belediye seçimleri yapılacak. İhtilalden önce belediye başkanlığına Hacı Kaymaklar’ın damadı Av. Sıtkı Bilgin getirilmişti. Ona yardımcı olarak da kaymakam iken Ahmet Hilmi Nalçacı’yı getirdiler. İhtilâl olunca Vali ve belediye başkanı görevden alındı. Nalçacı da DSİ 4.Bölge muavinliğine geçti.  Dr. Sait Sinan Yücesoy, Av. Ziya Ezerden, Ecz. Mustafa Öncel, Dişçi Nuri, Fevzi Özçimi ve Dr. Ali Kemal Belviranlı ile 11 kişiden oluşan idare heyeti ile birlikte Adalet Partisi’ni kurduk. Şahin Otelinin arkasında 2.Noter’in bir yeri vardı orayı kiralamıştık. Her toplantımıza Nalçacı katılırdı. Nalçacı toplantılarda “Gene siz bilirsiniz. Ama şöyle yaparsanız daha iyi olur” der ve bizi ikna ederdi. Babası öğretmen Ali Rıza Nalçacı idi. Köylerde öğretmenlik yapardı. Beş ders bitti mi çocukları evlere götürür Kur’an okuturdu. Toplantıda, Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu Ahmet Hilmi Nalçacı’yı 1963 belediye başkanlığı seçimlerine belediye başkan adayı olarak belirledik. Seçimleri kazandı ve belediye başkanı oldu. İlk işi Konya Şehir Planı’nı yapmak için ihale açmak oldu. 32 firma bu kent planını yapmak için katıldı. İlk üç firmayı jüri belirledi.

TURGUT ÖZAL İLE İLK TEMASIM

-Turgut Özal ile beraber Anavatan Partisi’ni kurmuştuk. Özal çok kültürlü, şuurlu, maneviyatı yüksek biriydi. Bir öğretmen annenin üç tane çocuğu da aynı özelliklerdeydi. İstanbul’a gittiğim zamanlarda İskender Paşa Camii’ne giderdim. Mehmet Zahit Kotku Efendi’nin vaazına Turgut Özal ve kardeşi Korkut gelirdi. Yani hemen hemen manevi havasını oradan alan bir liderdi. İskender Paşa Camii’nin müdavimlerinden birisi de rahmetli Erbakan Hoca’ydı. Özal’ın bir Konya ziyareti sırasında Konya’nın ve diğer belediyelerin durumlarını gördüğünden dolayı belediye reisine belediye gelirleri ile ilgili sorular sordu. “Sizin gelirleriniz ne kadar?” dedi. Belediye reisi, “cadde üzerinde bulunan evlerin yıllık bina vergisi şu kadar, dükkan olursa şu kadar vergi alınır fakat bu vergileri biz alamıyoruz” dedi. Özal da, “Peki yolları, kanalizasyonları, su tesisatını kim yapıyor?” diye sordu. Belediye reisi, “Biz yapıyoruz efendim” deyince, Özal, “Bütün bu işleri siz yaptığınız halde buranın vergisi Maliye’ye gidiyor öyle mi?” dedi. Özal bu olaydan sonra, Türkiye’deki bina vergilerini Belediyeler alacak diye kanun çıkardı. Bu kanun çıktığı için belediyeler rahatladı ve iş yapmaya başladı. 

PARAYI DEĞİL, İŞİNİZİ SEVECEKSİNİZ

-Gençlere tavsiyem boş durmayıp çalışmalarıdır. İşlerini severek yapsınlar. Eğer yaptığınız işi sevmezseniz vücudunuza da, sağlığınıza da zararı olur. Ama severek yaparsanız vücut da uzuvlar da memnun ve mutlu olur. Çalışın, çalışın, çalışın ve işinizi severek yapın. Parayı hiçbir zaman düşünmeyin. Severek yaptıktan sonra yaptığınız iş işe yarar, alıcı kaliteli malı tercih edeceği için para kendiliğinden gelir. Eğer para sevgisiyle başlarsanız, “nasıl ben köşeyi dönerim” düşüncesiyle yaptığınız işte sağlığınıza zarar verir. Parayı değil işi sevecek. İyi niyetli olacak. Yaptığı bir işi ilk önce kendi vicdanınızda tartacak ve seveceksiniz.

ONARIMDA BULUNDUĞU ESERLER

-Babam Sıdkı Sayar, Konya’nın önde gelen hayır sahiplerindendi. Her hayır işinin içinde bulunmaya çalışırdı. Babamın vefatından sonra da babamın bu görevini üstlenmek mecburiyeti hissettim. Halk da tamiri gereken cami, mescit gibi tarihi ve dini eserlerin onarımı için bana müracaat etmeye başladı. Eskiden tarihi eserlerin tamirinde bürokratik zorluk yoktu, bunları gerektiği şekilde halkın da yardımıyla tamir ettirirdim. Yapılan tamir ve restorasyonların aslına uygun olması konusunda hassasiyet gösterirdim. Fakat günümüzde Vakıflar Bölge Müdürlüğü bu konuda daha hassas davranıyor, rasgele yapılacak müdahalelere engel oluyor. Mesela ben, Mücellit Mahallesi Mescidi’ni yıkıp tamamen yeniden inşa ettirmiştim. O zamanlar mescidin tarihi başlıklı ahşap sütunları boşa çıktığı halde, Cami içinde muhafaza ettim. Gerçekten tarihi eserlerin restorasyonu yapılırken çok dikkatli olunması gerektiğini düşünürüm. Cenab-ı Hakk’ın beni böyle işlerde istihdam etmesinden dolayı her zaman şükrederim.

İMAM HATİP OKULU ARAZİSİ NASIL ALINDI

-Konya İmam Hatip Okulu’nun binasının bulunduğu futbol sahası (arazi) satılığa çıkmış. İdmanyurdu Kulübü 120 bin liraya Ahmet Yapıcı ile sinemacı Ceylan ile paylaştırıp Sillelilere satacaklar. Biz sahneye çıkınca, çekildiler. Bize de 20 bin lira ikram ettiler. 120 bin liralık arsayı 100 bin liraya aldık. Maddi olarak Hacı Kaymak, manevi olarak Hacıveyiszâde’nin emekleri çoktur.

ABDULLAH AKİF SOLAK 

Editör: TE Bilişim