Toplumun her kesiminde şiddet giderek artış gösteriyor. Bazı uzmanlar ülkenin demografik yapısından kaynaklı olan öfkeye bağlı olarak son yıllarda toplumsal olarak hızla artan ve birçok ilimizde gerçekleşen farklı şiddet olaylarına sebep olan faktörlerle ilgili Aile Danışmanı Serpil Yalçınkaya konuştu. Yalçınkaya, her bilgiye kolayca ulaşılabilen günümüzde iletişimsizlik yüzünden ifade edilemeyen duyguların öfkeyle dışa vurulduğunu söyledi. Yalçınkaya, ‘‘Şiddeti önlemede en etkili yöntemin öncelikle bu durumu tetikleyici dinamiklerin neler olduklarının tespiti ve önleyici tedbirlerin alınması olduğunu düşünüyorum. Öfke anında şu an yaşadığınız bu olumsuz durumu sizden önce de binlerce insanın yaşamış olduğunu unutmayın ve mümkünse oradan uzaklaşmaya çalışın.’’ dedi.
‘ZORBALIK ŞİDDETTİR!’
Yalçınkaya, şiddetin genel tanımının fiziksel güç sahibinin kasıtlı bir tehdit biçiminde bir başkasına uygulanması sonucunda fiziksel ve psikolojik zarara uğratması olarak yapılsa da, karşıdaki kişiyi ağır ve inciterek eleştirmek, tehditte bulunmak, küçümsemek, utandırmak, yalan söylemek, karşıdaki kişinin duygularını görmezden gelip iletişimden vazgeçmek ve aşağılayıcı hakaretlerde bulunmak gibi durumların da psikolojik şiddete örnek olabileceğine değindi. Yalçınkaya, günümüz toplumunda sık olarak karşımıza çıkan şiddet türleri olarak trafikte yaşanan kavgalar, iş yerinde uygulanan mobbing, kadın, çocuk ve hayvanlara uygulanan fiziksel şiddet ve siber zorbalık olduğunu ifade etti. Şiddet kavramının zaman ve topluma göre değiştiğini belirten Yalçınkaya, günümüzde daha sık rastlanan dijital şiddet hakkında da şu ifadeleri kullandı: ‘‘İnsanların teknolojiyi kullanarak diğer insanlara dijital ortamlarda zarar vermeyi amaçladıkları her türlü faaliyet siber zorbalık olarak tanımlanabilir. Bu tür zorbalıklar sosyal medyada, mesajlaşmalarda, oyun platformlarında görülüyor. Hedef seçilen kişileri korkutmaya ya da utandırmaya yönelik olarak tekrarlanan bir davranıştır.’’
‘HER ŞEYE ÖFKELİYİZ’
Toplumun sadece insanlara karşı değil her şeye öfkeli olduğunu söyleyen Yalçınkaya, öfkenin sebebini şu şekilde ifade etti: ‘‘Evde çocuklarımıza, eşimize; buzdolabının, çamaşır makinesinin sesine, annemize, kayınvalidemize; trafikte arkamızdaki, önümüzdeki araca; iş yerinde patronumuza, mesai arkadaşlarımıza; hastanede doktora, bankada memura... Kısacası etrafımızdaki her şeye karşı öfkeliyiz ve kimi zaman da bu basit nedenlerden dolayı başımızı geri dönüşü olmayan şekilde, derde sokmaya meyilliyiz. Para kazanma kaygısı, sınav ve başarılı olma, birilerini memnun etme kısacası hep bir mücadele etme yarışındayız. Ekonomik güçsüzlükler, işsizlik, şiddet içeriğiyle dolu ana haber bültenleri, sosyal medyanın yanlış kullanımı ve sekülerleşme ile gelişen toplumdaki genel mutsuzluk gibi faktörler de öfkelenme eşiğinin düşmesine neden oluyor.’’
‘ÖFKE, DİĞER DUYGULARIN DIŞA VURUMU’
Öfkenin de diğer duygular gibi normal bir duygu olduğunu ancak arka planında ise hissedilen başka duyguların gün yüzüne çıkması olabildiğini belirten Yalçınkaya, ‘‘Öfke, direkt ifade edilemeyen duyguların farklı bir şekilde dışa vurumu diyebiliriz. Sosyal mecrada her bilgiye ulaşmanın hızla başarılabildiği dünyamızda, duygusal mecrada iletişimsizlik yaşıyoruz; insani etkileşimlerimiz kopuyor, duygu ve düşüncelerimizi yüz yüze ifade edecek alanlardan hızla uzaklaşıyoruz. Gittikçe, günlük rutinlerimizde bile kolayca öfkelenebilecek nedenler yaratabiliyoruz. Market alışverişi sonrası kasada tam ödeme yapacakken cüzdanınızı evde bıraktığımızı fark ettiğimizde ya da yeşil ışık yandığı halde önümüzdeki aracın hâlâ hareket etmediğini gördüğümüzde kolayca öfkelenebiliyoruz.’’ dedi. Haksızlığa uğradığını düşünmek, kaygı ve korku yaşama, yetersizlik duygusu gibi duyguların başlıca öfkelenme sebebi olabileceğini söyleyen Yalçınkaya, bu durumlarda tedavi yöntemi olarak özgüven kazandırmaya çalıştırdıklarını söyledi.
ÖFKE ANINDA NE YAPMALIYIZ?
Öfke anında duyguların etkisiz hale getirilip sağlıklı düşünülmesi gerektiğini söyleyen Yalçınkaya, ‘‘Öfkelendiğimizde “Şu an, aslında, gerçekten ne hissediyorum? Ben kendimi değersiz mi buluyorum? Yoksa korkuyor muyum, kaygılı mıyım? Kendimi başarısız gördüğüm için mi böyle öfkeliyim?” Diye düşünmeliyiz. Eğer böyleyse bunu düzeltmek adına girişimlerde bulunmalıyız. Kimse sizin tam anlamıyla ne yaşadığınızı ya da hissettiğinizi anlayamaz, başkalarının değerlendirmelerini bir kenara bırakıp sorunun asıl kaynağını içinizde keşfetmeli ve gereken çözümü siz bulmalısınız.’’ dedi. Yalçınkaya, öfke anıda sağlıklı düşünme adına şu tüyoları verdi: ‘‘Tartışmalarda abartmayın. Gerçekten ne olduysa sadece onu konuşun. Yüksek sesten kaçının. Saygılı ve kibar olmaya gayret edin. Mümkünse o ortamdan uzaklaşmaya çalışın. Derin nefes alın ve 10’dan geriye doğru yavaş yavaş sayın. Nefes alışverişinizin farkındalığını yaşayın. Geçmişin değişemeyeceğini; lakin geleceğin sizin tutumlarınızla şekil alacağını unutmayın. Sizin şu an yaşadığınız bu olumsuz durumu sizden önce de binlerce insanın yaşamış olduğunu unutmayın.’’
‘ŞİDDET ÖNLEYİCİ POLİTİKALAR UYGULANMALI’
Şiddetin ekranlarda sıradanlaştırıldığını söyleyen Yalçınkaya, ‘‘Şiddetten yaşlı, engelli, kadın pek çok grup etkilenmekte özellikle de ülkemizin geleceği olan çocukları ve ergenleri nasıl etkilediği ile çok ilgilenilmediği gerçeği ortada. Bu onlarda sürekli bir korku ve kaygı hali geliştirmekte. Topluma, hayata ve geleceğe karşı güven duyguları zedelenmekte. Bu tür olayların sıradanlaştırılıp ekranlarda sıradanlaştırılarak anlatılmasının da topluma olumsuz örnek teşkil ettiğini savunanlardanım.’’ şeklinde konuştu. Yalçınkaya, tavsiye olarak şiddet içerikli platformlardan uzak durmayı, toplum olarak farklı fikirlere ya da karşıt görüşlere düşmanca bakmak yerine, saygı duyma bilinciyle hareket edilmesi gerektiğini, yeni problemlerin oluşumuna değil, mevcut problemlerin çözümüne odaklanılması gerektiğini işaret etti. Medyanın da şiddet konularında etik değerlere göre hareket etmeleri gerektiğini söyleyen Yaçınkaya, ‘’Şiddet konularında etik değerler göz önünde bulundurularak yayın yapılmalı, kamuoyunu yanıltmamaları gerekmekte, olayların özünden çok magazinsel boyutuyla ilgilenmeyi bırakmaları gerekmekte. Aynı zamanda uzmanlar tarafından oluşturabilecek önleyici ve erken müdahaleyi de içeren “sosyal politikaların” oluşturulması; geçici önlemler yerine yaptırımı daha fazla, uzun vadeli, kalıcı önlemlerin belirlenmesi ve uygulanması gerekmekte’’ şeklinde konuştu.
HACER CEYLAN