Son günlerde uyuşturucuya yönelik operasyonlarda ve uyuşturucu kullanımına yönelik artış gözlemlenmekte. Emniyet Genel Müdürlüğü Narkotik Suçlarla Mücadele Dairesi Başkanlığı’nın hazırladığı 2022 yılı Türkiye Uyuşturucu Raporu’na göre 2020 yılında Türk güvenlik güçleri tarafından yakalanan eroin miktarı, tüm Avrupa Birliği ülkelerinde ele geçirilen miktarın yaklaşık üç katı. Birleşik Milletler Uluslararası Uyuşturucu ve Suç Ofisi (UNODC) ‘2022 Dünya Uyuşturucu Raporu’nda 2010-2020 döneminde uyuşturucu kullanımının yüzde 26 arttığı, bunun 15-64 yaş arası nüfusun yüzde 5,6’sının uyuşturucu kullandığı anlamına geldiği ifade edildi. Uyuşturucu kullanımı nedeniyle rahatsızlıklar yaşayan ve tedavi hizmeti bekleyenlerin sayısında ciddi artış gözlemlendiği aktarılan raporda, uyuşturucu kullanımına bağlı olarak çeşitli rahatsızlıklar yaşayanların sayısının son 10 yılda 38,6 milyona yükseldiği belirtildi. Uyuşturucu kullanımının yaygınlaştığı ve kullanım yaşının 10’lu yaşlara kadar düştüğünü söyleyen Psikolojik Danışman Muhammed Arıkan, uyuşturucu kullananlar arasında birçok kesimin bulunduğunu ifade etti.

RUHSAL BOŞLUK, MADDEYLE DOLDURULMAYA ÇALIŞILIYOR

Son günlerde özellikle uyuşturucunun bir türü olan metamfetamin maddesinin kullanımında ciddi artış olduğunu söyleyen Arıkan, madde kullanımının farklı sebepleri olduğunu belirterek, “Yaşadığımız çağ, modern ve buhranın hat safhada olduğu bir çağ. Dolayısıyla insanlar mutluluğu, hız ve hazzın içinde bulmaya çalışıyorlar. İnsan kendini bir boşluk içinde gördüğü zaman, kendisini teselli edecek şeylere ilgi duymaya başlıyor ve bu boşluğu maddeyle doldurmaya çalışabilir.” dedi. İnançlarda yaşanan şüphelerin, insanları farklı arayışlara yönlendirdiğini söyleyen Arıkan, “Postmodern çağ, insanların inançları noktasında büyük bir şüphe oluşturuyor. Şüpheyle beraber insan, inançtan ve güvenli limandan uzaklaşınca o güveni başka mecralarda arıyor. Filozof Heidegger’in bu süreci, ‘İnsanlık tanrıya olan inancı yitirdi. Yitirilen inanç, ontolojik bir güvensizliğe yol açtı. Bu yolun açılması için de epistemolojik güvenlik alanları genişletildi’ diyerek tanımlamış. Yani bir kesim ‘ne kadar çok bilime sarılır ve bilirsek o kadar boşlukları doldurabiliriz’ derken; bir kesim de anlamı, varoluşsal mutluluğu maddede aramaya başladı. Dolayısıyla bir insan inanca yönelirse, çok daha güçlü bir anlama bağlanır. Böylelikle bu tür bir şeye ihtiyaç duymaz.” diye konuştu. 

HER KİŞİ BİR TEHDİT!

Bağımlılıktaki artış sebepleri hakkında yorumda bulunan Arıkan, bağımlı kişi sayısındaki artışın, çevresindekiler tarafından daha çok tehdit oluşturduğuna dikkat çekti. Arıkan, “Bunlar bir mantar gibidir. Örneğin bir bölgede bağımlı birey varsa bu durum, etrafındaki insanlar için de büyük bir tehdit oluşturur. Bağımlı birey sayısındaki artış, yaygınlaşma açısından kolaylık sağlar. Son zamanlarda gördüğümüz en önemli sebeplerden biri bu. Bir de bazı maddelerin ucuz ve kolay ulaşılabilir olması da kişi sayısında artışa sebep olmaktadır.” şeklinde konuştu.

Teknoloji, cihazları  ortadan kaldırıyor! Teknoloji, cihazları ortadan kaldırıyor!

BABA -ÇOCUK İLİŞKİSİNDE YAŞANAN EKSİKLİK, ÖNEMLİ BİR FAKTÖR!

Tedavi noktasında, gelen bağımlı bireylerin çoğunun ailevi sorunları olan ve ebeveyn kontrolü noktasında sıkıntılar olduğunu ifade eden Arıkan, “Özellikle aile içerisinde sıkıntılar olan ve boşanmış çiftlerin çocuklarında bağımlılığa daha sık rastlıyoruz çünkü bu kapsamda ebeveyn kontrolü çok önemli. Çocuğun davranışlarını izleme ve müdahale konusunda boşanmış ya da çocuğuyla ilgisiz kalan ebeveynlerde önemli bir risk baş gösteriyor. Anne ve babayla kurulan iletişimin de bağımlılığın gelişmesinde büyük etkisi var. Bu konuda yapılan araştırmalar da bize gösteriyor ki babayla kurulan sağlıklı iletişimin ve babanın çocuk üzerindeki takibin, çocuğun maddeye başlamasında koruyuculuğu olduğunu gösteriyor. Madde kullanımına başlayan çocuğun bırakmasında da tedavi sürecine babanın katılması büyük önem arz ediyor ve bağımlılıktan daha hızlı kurtulduğuyla ilgili yapılan çalışmalar var. Annenin bebeklikten itibaren kurduğu iletişim, özellikle duygu düzeni becerilerini geliştiriyor ve anne-baba ilişkilerinde oluşan eksiklikler, belirli kişilik kalıplarının gelişmesine ve bir süre sonra bağımlılığa neden olabilir.” ifadelerini kullandı.

‘HER KESİMDEN İNSAN, MADDEYİ ÇÖZÜM OLARAK GÖREBİLİYOR’

Alt ve üst sosyoekonomik sınıflara göre bağımlılıkla ilgili konuşan Arıkan, her iki gruptan insanların da farklı madde türleriyle bağımlılık yaşadıklarını belirterek, “Eğitim ve maddi açıdan alt kesimde yer alan ve kendini yetersiz gören, sorunları olan insanlar, bu problemlerden kaçmak için kendini uyuşturma yöntemine başvuruyorlar. Üst tabakada yer alan insanlar ise, maddi açıdan bir doyuma ulaşmış ve varoluşsal sorunlara karşı kendilerini uyarmak isteyebiliyor ve farklı denemelerin içine girmeye çalışabiliyorlar. Ölümü bile merak edip deneyen insanlar söz konusu.”

‘DİBE VURANLAR BIRAKABİLİYOR’

Kişinin maddeyi bırakmasında ‘dibe vurması’ gerektiğini vurgulayan Arıkan, tedavi noktasında dip noktanın görülmesi gerektiğini söyledi. Arıkan, “Dip noktasını görmek, maddeyi bırakmakta oldukça önemlidir ve kişiye göre farklılık gösterdiği görülür. Örneğin bir kişi için dibe vurmak; sağlığını yitirmek ya da tutuklanmak olurken başka biri için ailesini kaybetmek ya da kullanım olanaklarının daraltılması olarak görülür. Maddeyi bırakma konusunda da dibe vurmak, kullanılan maddeye göre değişiklik gösterebilir. Kullanım ne zaman fark edilirse fark edilsin profesyonel bir destekle edilen erken müdahale, bırakma ihtimalini artırır. Bağımlılık, zihinde kökleşen bir şeydir ve her kullanım beyinde yan etkiler bırakır ve bağımlılığın kemikleşmesine yol açar.” diye konuştu.

BU DEĞİŞİMLERE DİKKAT!

Bireyin madde kullanım tespitinin aile tarafından ortalama 2 yıl içerisinde öğrendiğini belirten Arıkan, bazen de bireylerde gözlemlenen değişimlerin toplumsal utanç olarak atfedilen madde bağımlılığında aile tarafından bireye kondurulamadığı için tedavide gecikmeler yaşandığını ifade etti. Bu konuda ailelere uyarılarda bulunan Arıkan, “Bağımlılık aşamasında bireyin davranışlarındaki radikal değişimler, arkadaş çevresinin değişmesi, para harcama ve akademik başarıdaki değişimler, fiziksel istenmeyen bir etki gibi durumlar görülüyor. Bu durumdan önce alınması gereken tedbirler konusunda da ailelere önerim; birer örnek oldukları için ilk olarak kendileri helal- haram kavramlarına dikkat ederek yaşarlarsa, çocuklarla vakit geçirmeye dikkat ederlerse ve özellikle baba- çocuk ilişkileri sağlam olursa çocuklarını korumuş olurlar.” ifadelerine yer verdi.

HACER CEYLAN

Editör: TE Bilişim