Grafik Sanatçısı Feryal Bayram, sanat ve yaptığı çalışmalar üzerine önemli açıklamalarda bulundu. Merak duygusunun kendisini sanata yönlendirdiğini belirten Bayram, “İçinde üretmek ve merak olan her alana yönelebilir, hepsinden de çok zevk alabilirdim. Bunu yol olarak asla düşünmedim. Hislerimle daha çok hareket ettim ve ediyorum diyebilirim” diyor.

Feryal Bayram kimdir? Biraz hayat hikâyenizden bahsedebilir misiniz?

Van’da doğup, üniversite hayatına kadar da orada büyüyen, sonsuz sevgisi ile besleyen bir annenin ve sonsuz güvenle her daim arkamda duran bir babanın dördüncü ve en son çocuğuyum. Amcaların, halaların, kuzenlerin bolca olduğu, kitap okumanın, kendini geliştirmenin, üretmenin sürekli vurgulandığı, o dönemin tüm siyasi ve coğrafi zorluklarına rağmen, hayata her zaman pozitif bakmanın öğretildiği, güler yüzlü, kalabalık bir ailede büyüdüm. Daha sonrasında üniversite ve iş hayatım İstanbul’da devam ettim. Tanınmış bir ayakkabı markasında iyi bir kariyerle çalıştığım yıllarda ise ani bir kararla tüm sahip olduklarımdan vazgeçip, Samanlı Dağları eteklerinde, doğada sakin bir hayatı yaşamayı tercih ederek şu anki iş hayatıma da ilk adımı atmış oldum.  Tüm alışveriş sitelerinin birkaç site altında toplandığı ve satışlarını oradan yaptığı bir ekonomi içinde, şu anda www.hediyeposter.com isimli alışveriş sitemle hiçbir yere bağlı olmaksızın butik olarak hizmet veriyorum ve bunu doğal hayat içinde yaşamaktan ödün vermeyerek yapıyorum.

Grafik Sanatına olan ilginiz nasıl başladı Kendinizi nasıl keşfettiniz? Grafik Sanatı ile ilgili bir eğitim aldınız mı?

Bilgisayarların henüz hayatımıza yeni yeni girmeye başladığı biz zaman dilimiydi. Üniversite okurken aynı zamanda bir reklam ajansında İngilizce çevirileri yapmak üzere bir işe başlamıştım. Orada çalışırken yapılan işler ilgimi çekmeye başlamıştı. Bu konu ile alakalı o sırada bir yarışmaya denk geldim. Bu yarışma ile birlikte grafik tasarımın sonsuz çizgilerden oluşan, çok özgür bir dili olduğunu fark ettim ve o andan itibaren merakım artmaya başladı. Çocukluğumda, bir takım fiziki ve coğrafi imkansızlıklardan ötürü en çok gelişmek durumunda kalan hayal gücüm için grafik tasarım alanı biçilmez bir kaftandı. Hayal ettiğim her şey gerçek olabiliyordu. Bu alanda herhangi bir kurumdan eğitim almadım. Eğitimimi, grafik tasarım alanında ülkedeki en başarılı birkaç grafik tasarımcılarından biri olan eski eşimden, birkaç sene, birebir ders alarak tamamladım. Fakat böylesine hızlı gelişen bir alanda sonsuz çizgiler gibi, eğitimin süresi de sonsuz. Eğitim aldım demekle bitmiyor, sürekli günceli takip etmeniz gerekiyor.

Sanatla ilk tanışmanız nasıl olmuştu biraz bahseder misiniz? Sanata yönelmenizdeki çıkış noktası ne oldu? Yolunuzu nasıl seçtiniz?

Aslında her insan kendi hayatının sanatçısı. Her ne kadar günümüzde hayatla çok ayrıştırılmaya çalışılsa da, sanat her zaman içimizde var, onunla özel bir tanışma ayarlamaya ihtiyacımız yok.  O sebepten tanışmak demeyelim de, içimdeki o sonsuz estetiği üretme isteğini keşfetme diyelim. Bu keşif bende çocukluğumda başladı. Az önce de söz ettiğim gibi, çocukluğumda yaşadığım şehir, politik ve coğrafi sebeplerden ötürü, ülkedeki birçok şehir gibi yokluk içindeydi. Her an her şeye ulaşamıyordunuz. Dolayısıyla ulaşmayı istediğiniz şeyleri kendiniz üretmeniz gerekiyordu. Benim keşif sürecim böyle başladı. Doğadaki her bir yaprak tanesini ayrı ayrı incelemek, sabahlara kadar bir ağaca göz dikip hayal gücümde onu bin bir şekle sokmak, elime geçen bir kese kağıdından tablo yapmak...Bunlar hep benim içimdeydi. Özetle, içinde üretmek ve merak olan her alana yönelebilir, hepsinden de çok zevk alabilirdim. Bunu yol olarak asla düşünmedim. Hislerimle daha çok hareket ettim ve ediyorum diyebilirim.

Grafik nedir? Nasıl bir sanattır? Grafik sanatıyla ne söylemek istersiniz?

İnsanların grafik denince aklına genelde vektörel çizimler geliyor. Logo tasarımı, amblem, istatistiksel doğrular, eğilip bükülmeyen tekdüze bir alan… Oysa grafik öyle bir şey değil. Hayal gücünüzü istediğiniz gibi hoplatıp zıplatabileceğiniz kadar çok, sonsuz çizgilerden oluşan bir anlatım biçimi. Hayatın içindeki sanatın tam olarak kendisi diyebiliriz. Örneğin, tatlı kaşığını akan musluğun altına koyduğumuzda nasıl güzel bir kalp oluştuğunu görebiliriz. Bakınca, bu da bir grafik sanatı aslında.

Grafik sanatının yeni yeni sanat hayatına dahil olduğu birçok kimse tarafından düşünülse de, aslında tarih boyunca da isim konulmadan üretim biçimi olarak kullanıldığını görebiliriz. Öncelikle mağara duvarlarına çizilen resimlerde görebiliriz. Sonra dini kitapların yazımında karşımıza çıkar.  Mısır hiyeroglifleri, Yunan vazo resimleri, Bizans süslemeleri gibi... Özetle yeni bir şey değil ama öyleymiş gibi algılanıyor.

Eserlerinizi paylaştığınız fotoğraflarda hep kendiniz de yer alıyorsunuz. Neden?

Bu soru her röportajımda mutlaka sorulan bir soru. Sanatın doğasında duyguları dönüştürmek gibi güzel bir olgu var. Kendi kendinizle başbaşa                        kalıyorsunuz ve böylelikle derinliklerinizi keşfedebiliyorsunuz.  Bazı imgeleri çıkarıyorsunuz sonra onlar sizinle konuşmaya başlıyor ve bir diyalog oluşuyor aranızda. Tüm egosal varlıklardan uzaklaşmış, iyiyi, güzeli, estetiği arayan bir diyalog oluyor. İşte tam da bu sebepten ben sanatı ve sanatçıyı bir bütün olarak görmekten yanayım. Şayet sanatçıyı anlar, onun sanatıyla nasıl bir diyalog içinde olduğunu bilirsek, o tablodaki imgelerden binlerce anlam çıkarabilir, o duyguların gerçekliğini keşfedebiliriz. Benim her çalışmam kendimden bir parçayı yansıtıyor ve ben bunu bütün olarak sunmayı seviyorum. O sebeple kendimden bir parçayı yansıtan her çalışmamda mutlaka varım. Ruhen ve bedenen...

Kendinizi sanatınızın neresinde görüyorsunuz?

Sanat çok ilginç bir kavram. İcra etmek insanı bir tür deli haline dönüştürüyor. Hayatınıza farklı bir bakış açısı, perspektif kazandırıyor. ‘Nedensiz, öylesine yaşıyorum’ insanı olamıyorsunuz. Anlamları sorguluyor ve olağanüstü şeylerin de  vücut bulabileceğini keşfediyorsunuz. Hayatınıza bir çeşit perpektif kazandırıyorsunuz. Güzel bir deformasyona uğruyorsunuz aslında. Sanat kişiliğinize katkı sağlıyor. Buradan yola çıkarak sanatın neresinde olduğum konusuna gelirsek, tam merkezinde olmak için elimden gelen çabayı gösteriyorum.

Kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz, yaptığınız işler hangi tarzı yansıtıyor ve size neler hissettiriyor?

Ben klişelere inanan biri değilim. Kendimi tanımlayacak olursam, asla hiçbir kabın şeklini almayan, zor olanı denemeyi seven, hayaller konusunda istikrarlı olan, aynılıktan uzak durmayı tercih eden biriyim diyebilirim. Çalışmalarımda foto manipülasyon tekniğini kullanarak portreler tasarlıyorum. Foto manipülasyon tekniği, aslında dikkat çekici unsurları sayesinde reklamcılık, grafik alanında çok sık kullanılan bir yöntem. Fakat portre tasarımı konusunda ülkemizde henüz çok fazla kişi yok. Portre tasarlamak, yüz ile oynandığı için, çok keyifli görünse de biraz da riskli bir durum. İnsanlar başkalarında izlemeyi seviyorlar fakat kendilerini uygulandığında biraz garipseyebiliyorlar. O sebepten tasarlamak, fikir bulmaktan önce karşınızdaki insanın tam olarak ne istediğini çözümlemeniz gerekiyor.  Etkileşim dilinde siz, talep edilen durumun hemen elinizdeki durumlarla bir resmini çiziyorsunuz ve ona yanıt üretiyorsunuz. Bazı insanlarla çok daha kapsamlı, daha detaylı, sizi anlayabileceği bir dilde ilişki kuruyorsunuz. Bazen ise, o kurduğunuz ilişki düzenlerini terk edip onu çok basit cümlelerle tarif ediyor olmanız gerekiyor.  Karşınızdakini anlamaya yönelik gösterdiğiniz çaba da başlangıç noktasını değiştirebiliyor. Tüm bu zorluklara rağmen bunu başarıyor olmak, insanları bu anlamda mutlu edebilmek elbette ki güzel hissettiriyor.

Yiyecekleri kullanarak yaptığınız eğlenceli figürler ilgi çekiyor. Nereden aklınıza geliyor bunlar?

Çocukluğumda kendimle ve doğa ile geçirdiğim zamanlardan kalma bir alışkanlık, çokça yaptığım gözlemlerim sayesinde hayal gücümün bir şekilde dışavurumu diyebilirim. İlk yapmaya başladığım zamanlarda tek amacım oğlumun yemeklerle arasını her daim iyi tutmak, farklı bir bakış açısı kazandırmak ve eğlendirmek içindi. İkimize de iyi gelen bu konu zamanla gelişti ve değişti.

Çocuklara yönelik bazı çalışmalarınızın da olduğunu biliyoruz. Bunun çıkış noktası nedir? Neden bu alana yöneldiniz?

Çocuklarla ilgili bir çalışmam aslında hiç olmadı. Aksine onlara yönelik tasarım talepleri geldiğinde de hepsini mantıkla ve tatlı dille geri çevirmeye çalıştım. Doğa onlara tüm güzelliğini sunmuş zaten. O saf gülüş ve bakışlarının önüne hiçbir şeyin geçmesine gerek de yok bence. Bazı konular zaten doğuştan sanattır. Çocuklar da öyle... Bunun dışında eğlenceli çizimler ve çalışmalardan söz ediyorsanız, onların da bazıları yine oğlumla beraber geçirdiğimiz zamanların ürünü. Bir kısmı da aslında çalışmaktan yorulduğum zaman diliminde, rahatlamak ve kendim ile gülmek ve eğlenmek için yaptığım çalışmalar.

Planlarınız arasında bir atölye çalışması var mıdır?

Şu aralar işlerimin yoğunluğundan ötürü, planlarım arasında ev sahipliği yapacak şekilde bir atölye çalışması hiç düşünmedim. Ama talep geldiği zaman, elimden geldiğince zaman yaratıp misafir olarak katıldıklarım oluyor. Aslında deneyimlerimi gençlerle paylaşmak, onların enerjilerini hissetmek çok da zevk aldığım bir konu, umarım ilk fırsatta olur.

Son olarak yaptığınız çalışmalarınızı bir kitap veya albüm haline getirmeyi düşünüyor musunuz?

Kitap veya albüm hiç düşünmedim, ki tasarımlarım buna zaten uygun değil.  Ben bu anlamda sosyal medyayı aktif kullanan biriyim. Orada halihazırda sergi mantığında devam ettirdiğim, tasarımlarımı sunduğum bir galerim var. Onun dışında www.hukukvesanat.com isimli web sayfasında sanat üzerine yazılar yazdığım bir köşem var. Bunlar dışında sergi planlarım var.

ALAADDİN ALADAĞ 

Editör: TE Bilişim