9-11 Eylül 2022’de Söğüt’te Ertuğrul Gazi’yi Anma ve Yörük Bayramına Çumra Yörük Köyleri Dayanışma ve Yardımlaşma Derneğinin daveti üzerine ben ve eşim üç gün sürecek olan şenliğe iştirak ettik.

Söğüt’e eşim ve ben birkaç defa gittik. Yalnız gidince insan çok garip oluyor, kendisini yalnız hissediyor. Bunun için gurupla gitmeye karar verdik. Derneğin daveti kabul ettik. Elimizdeki işleri bitirmeye çalışarak Söğüt’e odaklandık.

Söğüt Ertuğrul Gazi’yi anma şenliklerine Konya’dan katıldık. İçeri Çumralı Prof. Dr. Mevlüt Mülayim Hoca da geziye iştirak etti. Bizi Cuma gecesi 10.00 sularında Meram Yeniyol Meteorolojinin önünden arabayla aldı. Nalçacı’dan Elife Mısral’ı da alarak Buğday Borsası binasının yanına geldik. Arabayı borsa binasının bahçesine park eden Mevlüt Hoca, eşi Filiz Hanım ve biz otobüsümüzü beklemeye başladık. Bizim için zahmete katlanan Mevlüt Hoca ve eşine ayrıca teşekkür ederim.

11.30 gibi otobüsümüz geldi ve yerlerimize geçtik. Şen şakrak yolculuğumuz başladı. Ekip çok uyumlu ve harika insanlardan oluşuyordu. İnsanlarımız çok esprili ve nüktedan. Şakalarını dozunda yapıyorlar ve hiç kırıcı olmuyorlar. Sodurlularla Kucuzucuların birbirlerine takılmaları, hikâye anlatmaları çok anlamlı.

Yolculuğumuza Dernek Başkan Vekili Ramazan Çetin kısa bir konuşma yaparak hayırlı yolculuklar diledi. Yolculardan konuşmak isteyenleri mikrofona davet etti. Eşim Sadık Gökce önce Söğüt hakkında bilgi verdi. Türklerin oraya ne zaman gelip yerleştiklerini, Kayı Boyu’nun Anadolu’ya gelişini, Ertuğrul Gazi’nin Söğüt ve çevresindeki fetihlerini, Alaeddin Keykubat zamanında Uç beyi olarak görev yaptığını, 1231 ‘de Söğüt kışlak, Domaniç ve çevresini kendisine yaylak olarak verdiğini söyledi. 1281’de Ertuğrul Gazi’nin vefatı üzerine beyliğin başına Osman Bey’in geçtiğini ifade etti.

Özel aileler, özel günde buluştu Özel aileler, özel günde buluştu

Ben de bir konuşma yaparak Osmanlı Devleti’nin kurulmasında beşiklik eden söğüt ve çevresinin, devletin kurtulmasında da etkin rol oynadığını, Kuva-yı Milliye’nin oluşmasında ve Müdafaa-ı Hukuk cemiyetinin teşkilatlanmasında öncülük ettiğini belirttim. İnönü ve Sakarya Savaşlarında özel müfreze kurduklarını, müfrezenin bütün ihtiyaçlarının o yöre halkının fedakârlıklarıyla karşılandığını, bunun yanında diğer askerlerin iaşe ve elbise gibi ihtiyaçlarının giderilmesinde halkın cansiperane çalıştığını sözlerime ekledim. Herkes iyi yolculuklar dileyerek yerime geçtim. Benden sonra Mevlüt hoca konuştu. O da kendini tanıttı, yol arkadaşlarının herhangi bir soruları olursa cevaplayabileceğini söyledi. Mevlüt Hocadan sonra Sadık Bey mikrofona gelerek iki yörük fıkrası anlattı.

Elife Mısral, Çumra Kültür Sanat Topluluğu adına bir konuşma yaparak Çumra için ne yapılması gerekiyorsa elimizi taşın altına koyacağımızı ifade etti. 9 Bin Yıllık Delikanlı ÇUMRA dergisinin içeriğinden, topluluğun faaliyetlerinden bahsederek Yörük-Türkmen-Dağlı ayrımı gözetmeden “Çumralı” olmak gerektiğini, bunun yanında örf ve adetlerimizin, geleneklerimizin, edebiyatımızın, oyunlarımızın ve müziğimizin korunması, şairlere, yazarlara ve sanatkârlara sahip çıkılması ve desteklenmesini istedi. Yörük olmaktan, böyle bir topluluğun içinde bulunmaktan mutluluk duyduğunu ifade etti.

Gece olduğu için etrafımızdaki güzellikleri seyredemedik. Saat 08.00 sularında Söğüt’e vasıl olduk. Ertuğrul gazi türbesinin yanındaki boş alana gelince her taraf bayram yeri gibiydi. Bizden önce gelen ve orada yerleşmiş olan topluluklar etkinliklerini sergiliyorlardı. Bu arada yakınımızdaki bir dernekten mehter sesleri geliyor, davul ve kudüm sesi kulaklara hoş bir seda bırakıyor ve duygularımızı galeyana getiriyordu. Renk renk kıyafetler, yöresel giysiler, efeler, özel kostüm giymiş gençler ve yaşlılar, cıvıl cıvıl çocuklar… Ertuğrul Gazi bahçesini bir cennet köşküne çevirmişti.

Biz Söğüt’e ikinci günü sabahı geldiğimiz zaman çadırlarımızı kurulu bulduk. Bizden önce bir ekip gelerek, yönetim kadrosuyla birlikte çadırlarımızı kurmuşlar. Biz hazıra konduk. Hanımlarımız çok hamarat. Kimi sıkma, kimi börek kimi kek getirmiş. Biber domates, peynir de ilave edilerek hemen sofraya oturduk. İnsanlarımızın birbirlerine ikramlarına, lokmalarını paylaşmalarına hayran kaldım. Burada hiç görmediğim, tanımadığım kadınlar da vardı. Onların candan ve samimi davranmaları beni bir hoş etti. “Keşke ülkemin bütün insanları da birbirlerine karşı böyle sevecen ve candan davransalar, birbirlerini darp etmeseler, sokak ortasında kadınlarımız ve genç kızlarımız ölmeseler.” dedim.

Kahvaltıdan sonra biz dört hanım Yörük kıyafetleri giydik. Elife Mısral’dan Allah razı olsun. Bu kıyafetlerin hazırlanması ve tören alanına getirilmesi konusunda çok emeği var. Çadırımızın önünde topluca resim çektirdik. Yöremizin en önemli ekibi “Sodur Arap Ekibi” özel kıyafetleriyle oyunlarını sergilediler. Saat 10.00 gibi bayrağımızı ve flamamızı açarak hükümet meydanına doğru yürüyüşe geçtik. Halkın bu yürüyüşe karşı ilgisi mükemmeldi. Atların üzerine binmiş özel kıyafetli gençler de tören alanına geldiler. Burada protokol konuşması yapıldı. Bizler atların yanına giderek resim çektirdik. At biraz huysuzlandı ama binicisi hanım kızımız çok ustaydı, biz de fazla rahatsız etmedik. Kıyafetleri çok özel olan bey efendiler ve hanım efendilerle fotoğraflar çektirdik. Bizden önce gelenler ön sıraları kaptıkları için oynana oyunları göremedik ama ezgiler mükemmeldi. Mehterin kuruşu aynen kuruluşu canlandırıyordu. Bu arada bizi şaşırtan bir olay yaşadık. Yıllarca dinleyerek ezberlediğimiz “Kuran’da zafer vaat ediyor hazreti Yezdan” sözü “Kuran’da zafer vaat ediyor hazreti Rahman” olmuştu. Bu olaya çok üzüldüm ve şaire saygısızlık yapıldığını düşündüm. Meydandaki program bitince Ertuğrul gazi türbesine doğru yürüyüşe geçtik. Pencerelerden, balkonlardan, sokak kapılarından ve yol kenarlarında halk bizim yürüyüşümüz, mehterin vuruluşu coşkuyla izliyor ve el sallıyordu. Çok kalabalık olduğu için Ertuğrul gazi türbesini o gün ziyaret edemedik. Pazar günü sabahı ancak ziyaret edebildik. İçeri girmek yasaktı, ancak pencerelerden dua edebildik.

Türbe ziyareti kendi çadırımıza doğru dönerken yolumuz üstende bulunan çadırları da ziyaret ettik. Ziyaret ettiğimiz çadırlar arasında Selçuklu Belediyesi tarafından kurulan çadır da vardı. Burada Mevlüt Mülayim Hocam, eşi Filiz hanım, ben ve Sadık bey bir süre oturup hatıra fotoğrafı çektirdik.

Çadırımıza gelince ekibimiz yine boş durmadı. Kıvrak oyun havaları ve türküler eşliğinde marifetlerini sergilediler. Arkadaşımız Elife Yörüklerle ilgili bir şiiri internetten indirip okudu ve canlı yayın yaptı. Bu güzellikler içinde ben de boş durmadım “Yörük Güzeli” diye bir şiir yazdım.

Pazar günü öğleden sonra etli pilav dağıtıldı ve tören son buldu. Benim ayakkabılarım kısa süreliğine kaybolduğu için bulmakta sıkıntı çektim. Yürümem zorlaştı ve bacaklarıma kramp girdi. Bu da benim için hoş bir anı oldu.

Saat 15.30’da Konya’ya doğru hareket ettik. Sakarya Başında mola verdik ve ikindi namazlarımızı kıldık. Dönüş yolculuğunda şiirimi arkadaşlara okudum. Birkaç arkadaş da şiir yazmışlar, onlarınkini de Elife okudu. Saat dokuzda Konya’ya vasıl olduk. Mevlüt Bey yine bizi evimizin yakının bıraktı. Allah razı olsun.

Bizlere bu imkânı sunan Çumra Yörük Köyleri Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği yönetim kadrosu ve ekibine, sevgili yol arkadaşlarıma çok teşekkür ederim. Selamette kalınız.

YÖRÜK GÜZELİ

Serinde sevdası dağları gezer

Sürmeli gözler endamı süzer

Kirpiği aşığın bağrını ezer

Nazlı nazlı yürür yörük güzeli

Gamzesinde çok aşıklar eyleşir

Sinesinde ne gönüller yerleşir

Keman kaşı gözleriyle birleşir

Baka baka gider yörük güzeli

Önünde keçisi, başında bürğüsü

Edepli, saygılı, belli görgüsü

Otuz iki belikti saçın örgüsü

Çöze çöze gezer yörük güzeli

Anuş der ki güzeller güleç olur

Nazını çekerim diyen bir hoş olur

Yüzünü görmeden sarhoş olur

Üze üze gider Yörük güzeli.

ANUŞ GÖKCE

Editör: TE Bilişim