14 yaşında bir ustanın yanında başladığı yedek parça işine, kriz döneminde açtığı dükkanıyla risk alan Halit Özden, Türkiye’de otomotiv sektöründe öncü kuruluş haline geldi. Tek tezgahla başlayıp şimdi 60’dan fazla kişiye istihdam sağlayan Özden Otomotiv Kurucusu Halit Özden, hayat hikayesini ve iş dünyasındaki tavsiyeleri aktardı.

Yedek parça sektöründe sanayiye adım atmış ilklerden olan Halit Özden’i bir de kendilerinden dinleyebilir miyiz?

Ben Halit Özden, 66 yaşındayım. Ankaralıyım, 1960 yılında Konya’ya geldik. Babam esnaftı, ancak işi sanayide değildi. Dolayısıyla babadan kalma bir meslek değil ama ben bu işi, kendi çocuklarımla nesiller boyu taşımayı ümit ediyoruz. Bu işe 1970 yılında, 14-15 yaşlarında başladım, hala devam ediyoruz.

Neredeyse yarım asırlık bir serüveni olan Özden Otomotiv’in kuruluş hikayesini bir de sizden dinleyebilir miyiz?

Bu işe başladığım zaman, bu sektörde Konya’da 3-4 büyük firma vardı. Bende bunlardan birinde 1970-1975 yılları arasında çalıştım. Askere gidip geldikten sonra 1978 yılında Eski Sanayide ilk iş yerimi açtım. Ufak tefek piyasa işi yaparak başladık, şimdi Özden Otomotiv olarak ismimizi duyurduk.

O zamanlarda olan sayılı yedek parça üreticilerinden sizi ön plana çıkaran şey ne oldu?

Eskiden kargo ile yaptığımız ürünleri gönderemiyorduk. Gidip kendimiz elimizle teslim ediyorduk. İstanbul’dan bile iş geldiği zaman buradan o kadar yolu götürdüğümüz oluyordu. Yine bir gün arkadaşımla İstanbul’a gittiğimizde bir esnafın ‘fren merkezi sistemi yapar mısın’ sözüyle başladık 2-3 tane yapmaya ancak kolay değil. Bir risk alıyorsun ve bütün sorumluluk sana ait. Eski Sanayi’de 75 metrekarelik küçük bir dükkânda tane olarak üretmeye başladığımız yedek parça işine bugün büyük bir şirket olarak devam ediyoruz.

 Karşınıza çıkan ve ‘fırsat’ olarak değerlendirdiğiniz anlar oldu mu?

Benim en büyük şansım diyebileceğim şey; benim eski çalıştığım dükkân sahibi enflasyon sebebiyle iş yerini kapattı. Hiç param yokken o adamın gelip ‘sonra ödersin’ diyerek iş yerini bana bırakması oldu. Bende kriz zamanı olduğu halde orayı devraldım ve işe başladım. Tabiri caizse kriz tam olarak fırsata çevrilmiş oldu. Geçmiş dönemde yaptığımız işin içine bir de öğrenme aşkı girince tabii farklı oluyordu. Daha az kazanıyorduk ama güzel zamanlardı.

Neredeyse yarım asırlık bir serüvenden bahsediyoruz. Bu süreçte yanınızda çıraklıktan yetişip şimdi sizin gibi güzel işler çıkaran öğrencileriniz var mı?

Olmaz mı! İsimlerini çeşitli sektörlerde duyurmuş belli başlı 10’a yakın firma sahibi olmuş isim sayabilirim. Hepsi de benim yanımda çırak olarak bu işe başlayıp kendini yetiştirmiş insanlar.

O yıllarda el işçiliği göz nuruydu, şimdi de makineleşme sayesinde daha fazla üretim sağlanıyor. İki dönemi de yaşamış biri olarak bize aktarır mısınız?

Önceden üretim yapılan tezgâh sayısı sınırlıydı. 2-3 tane alabiliyordun çünkü pahalıydı. Şimdi CNC makine tezgâhları var, seri üretim yapılabiliyor. O zamanlarda bana bin tane ürün siparişi gelse yapamazdım ama şimdi teknoloji çok güzel yerlere geldi. Programla yapabiliyoruz. Ama tabi o dönemlerde yaptığımız iş de ekmeğimizi çıkarmamıza yetiyordu.

Geçmiş dönemlerde yaşadığınız bir iş anınızı bizimle paylaşır mısınız?

İlk dükkanımı açtığım zamanlarda sadece bir tane üretim tezgâhım vardı. Bir tane daha almam lazım ama para yok. Esnaf olan bir arkadaşım da kendisinde olmadığı halde çevresinden o parayı buldu, bana verdi. Öylelikle tezgâhı aldım. Önceden ticarette de günlük yaşamda da dostluk vardı, güven vardı. Şimdi gitsen komşu esnafa, kimse sana borç vermez.

Siz bu güveni nasıl sağladınız, yurt dışına ihracatı hangi ülkelerle sağlıyorsunuz?

Doğru iş yaptığın zaman, herkes alışverişi senden yapar. Biz, yaptığımız işle bu güveni sağladık. Bu aslında bütün sektörlerde böyledir. Özellikle yurt dışından gelen müşteriler buna çok önem veriyor. Mesela Alman çalıştığımız şirket, her sene denetime gelir. Bir kere yalan ya da kötü iş yapıldığı zaman bir daha seninle iş yapmıyorlar. Bizde 5-6 ülkeyle iş yaparak 65-70 kişiye burada istihdam sağlıyoruz. Ülkemize de katkı sağlamaya çalışıyoruz.

İş seyahatlerine sizde eşlik ediyor musunuz?

İş yaptığımız ülkelerden ziyaretlere geliyorlar, biz gidiyoruz. Bende gezmeyi seviyorum. Aynı zamanda arkadaş gruplarımla da geziler yapıyoruz. Mısır, Dubai, Çin, Rusya, Almanya’ya gittim. Hem iş yapmış oluyoruz hem de geziyorum. Yurt içinde de gezilerimiz oluyor.

Eski zamandaki çırak- usta ilişkisi ile günümüzü kıyasladığımızda ne gibi farklılıklar var?

Bizim zamanımızda işe, sanat gözüyle bakılırdı. Daha 12-13 yaşında başlanırdı o işi öğrenmeye ve 18-20 yaşında iş sahibi olunurdu. Bir de önceden işi yapabilecek yetenekli biri olduğu zaman gençlere destek veriliyordu. Şimdi kimsenin umurunda olmuyor. Aynı zamanda aileler de çocuklarını ustalarına teslim eder, ‘eti senin, kemiği benim’ derlerdi. Şimdi kimse zora gelemiyor, çıraklara sesini bile yükseltemiyorsun. Bir de gençlerimizde tembellik sorunu var. Çabalamıyorlar, zaten okulu bitirene kadar 18 yaşına geliyorlar. Ondan sonra da azim etmiyorlar. Bu yüzden sanayide çalışacak eleman da bulunamıyor.

Gençlere ve genç iş insanlarına sizde bu işin ÇINAR ’ı olarak ne tavsiye edersiniz?

Çalışanlara tavsiyem; ustalarının dediklerini yabana atmasınlar. Ben bile hala arada kendimi gösterip yanlış yapılan işe müdahale ettiğim oluyor. Sabretsinler. İyi şeylerin olması için emek lazım, emek versinler ve işlerini düzgün yapsınlar. İşi düzgün yaptıklarında, iş onları bulur zaten.

Genç iş insanlarına gelecek olursak da onlar da işlerini doğru yapmakla birlikte gelen fırsatları iyi değerlendirsinler, beklemesinler. Bugün fırsat olan bir şey belki riskli olabilir ama o fırsat tekrar karşılarına çıkmayabilir.

HACER CEYLAN 

Editör: TE Bilişim