Doğu Türkistan İnsan Hakları İzleme Derneği Genel Sekreteri Abdulahad Udun ve ‘eğitim kampı’ adı altında ailesi Çin’in soykırımına maruz kalan Ali Hafızoğlu Doğu Türkistan’da yaşananlar hakkında bilgi verdi. Ağustos ayından itibaren ‘sıfır kovid’ bahanesinin ardına sığınan Çin Hükumeti, Doğu Türkistanlı Müslümanlara yönelik soykırımını sürdürmüş, yüzbinlerce insanı evlere kilitleyerek çıkan yangında onlarca Doğu Türkistanlının ölümüne sebep olmuştu.

‘DOĞU TÜRKİSTAN YANIYOR’

1949 yılında Çin’in Doğu Türkistan’ı işgalinden sonra sürekli olarak asimilasyon ve sindirme politikaları izlediğini ifade eden Türkistan İnsan Hakları İzleme Derneği Genel Sekreteri Abdulahad Udun, uluslararası tepki ve Doğu Türkistan’daki direnişler sebebiyle zaman zaman zulümlerin azaldığını ancak 2014 yılından bu yana bu politikaların arttığının altını çizdi. Çin’in izlediği bu politikayı 10 ülkenin ‘soykırım’ olarak tanıdığını söyleyen Udun, “Kamp ve hapishaneler dışında bile insanlara çeşitli işkenceler yapılıyor. ‘Sıfır kovid’ bahanesiyle insanlar evlere hapsediliyor. 24 Kasım’da Urumçi şehrinde Uygurların yaşadığı bir sitede başlayan yangında pek çok insan ölüme terk edildi. Bir hafta sonra başka bir yerde çıkan yangında da ölen olmadığı söylenildi ancak sosyal medyaya yansıdığına göre çok büyük bir yangındı ve orada da insanların öldüğünü düşünüyoruz. Biz, önceden benzetme olarak ‘Doğu Türkistan yanıyor’ diyorduk ama şu anda gerçekten Doğu Türkistan yanıyor.” şeklinde konuştu.

‘EĞİTİM KAMPINDA İŞKENCE ALETİ VE GÖZETLEME KULELERİNİN İŞİ OLAMAZ!’

1949 yılında ‘Doğu Türkistan’ı kalkındırma’ vaadiyle Çinlilerin bölgeye yerleştirildiğini belirten Udun, “Bölgeye yerleştirilen göçmen Çinliler, asimilasyon politikasının bir parçasıdır. 1949 yılından beri kamyonlarla Çinli halk geldi ve bölgenin demografik yapısı değişmeye başladı. Böylelikle 1949 yılında bölgede bulunan Çin halkı, nüfusun yüzde 4-5’ini oluştururken; bu oran bugün yüzde 40-50 civarındadır.” dedi. Farklı ülkelerden yolu Doğu Türkistan’a düşüp kurtulan vatandaşların oradaki kamplarını anlattığına dikkat çeken Udun, “Şahitleri, uydu ve içeriden nadir olarak sızdırılmış görüntüleri ele aldığımız zaman; eğitim kampında işkence aleti, ağır silah, polis ve gözetleme kulelerinin işi olamaz! Kampa götürülen insanlar aniden kayboluyor ve bir daha haber alınamıyor. Kamplardan dışarı çıkmayı başarabilmiş insanlar da başka ülkenin vatandaşı olup devlet tarafından araştırılan insanlar.” ifadelerini kullandı.

HAREKETE GEÇİLMELİ!

Dünya ülkelerinin bu zulme sessiz kaldığını belirten Udun, Türkiye’yi Doğu Türkistan’a yardımcı olabilecek tek devlet olarak gördüklerini söyledi. Udun, “10 ülke, Doğu Türkistan’da yaşananları soykırım olarak tanıdı ancak sadece tanımakla yetindi. Biz sesimiz çıktığı kadar bağırıyoruz ancak haykırışlarımızın oradaki insanların ölümünü durdurmasını istiyoruz. Türkiye’nin de bize destek konusunda uygulamaya geçmesini istiyoruz. Bir yerdeki adaletsizlik, her yerdeki adalete yönelik bir tehdittir.” şeklinde konuştu.

ÖNCE KOLAYLAŞTIRIP DAHA SONRA KAPATTILAR!

6 yıl önce Doğu Türkistan’dan çıkan ve yıllardır ülkesine gidemeyen Uygur Ali Hafızoğlu ise, “2016 yılında Çin Hükumeti duyuru yaptı ve pasaport ücretlerini garip bir şekilde çok düşük bir miktara çekerek yurt dışına çıkışları kolaylaştırdı. Bu duyurudan önce çok yüksek olan ücret, herkesin alabileceği kolaylığa getirildi. Bende eğitim için ülkeden çıktım. Müslüman çocuklara yardım etmesi sebebiyle hapse atılan ablam ve eniştemin durumu yüzünden ailem benimle birlikte gelemedi ve yaklaşık 2 yıl sonra da çıkışlar kapatıldı, gelemediler.” diye konuştu.

‘EĞİTİM KAMPI ADI ALTINDA NAZİ KAMPLARI TEKRARLANIYOR’

Yurt dışına çıktıktan sonra anne, baba ve kardeşinin tutuklandığını söyleyen Hafızoğlu, ailesinin tutuklanmasında kendisinin yurt dışına çıkışının sebep gösterildiğini belirtti. Hafızoğlu, “Öncelikle abimi üniversite okuduğu şehirden çağırıp ‘senin bir kardeşin yurt dışındaymış’ diyerek götürmüşler. Daha sonra annem ve babamı da yine aynı sebepten eğitim kampına almışlar. Ben yurt dışına kaçak yollarla çıkmadım. Devletin bana tanıdığı haklarla, hava limanından pasaportumla, biletimle çıkış yaptım. Bu, tutuklanmak için bir sebep sayılamaz. Ben hala ailemden haber alamıyorum. Eğitim kampı adı altında Nazi kampları tekrarlanıyor, katliam yapılıyor.” şeklinde konuştu.

‘ABLAM VE ENİŞTEM, MÜSLÜMANLARA YARDIM ETTİĞİ İÇİN TUTUKLANDI!’

Ülkesinde Çin’in uyguladığı zorbalıklara şahitlik eden Hafızoğlu, yaşadıklarını anlattı. Hafızoğlu, “Sadece Uygurların eğitim aldığı okullarımızda bizlere ilaç veriliyordu, çocukken anlamıyorduk ancak sonradan bunun sadece Uygur okullarında yapıldığını öğrendik. 2009 yılında yaşanan Urumçi Katliamından sonra daha çok baskı görmeye başladık. Dini eğitim aldığımız hocalar, zengin Müslümanlar tek tek tutuklandı. Hacca gittiği için tutuklananlar var. Ablamın eşi Müslüman çocuklara yardım ettiği için, ablam ise eniştemin ihbar etmediği için tutuklandı. Tutuklamalarda bile insan gibi davranmıyorlar. Ablamı gözümün önünde eve zorla girerek ve hiçbir şey söylemeden götürdüler. Aylar sonra da babamı çağırıp ablam ve eniştemin tutuklanma sebebini söylediler. Sırf Müslümanlara yardım ediyor diye ablama 14 yıl hapis cezası verdiler. Götürüldükten sonra hiç görüşemedik, durumu nedir bilmiyoruz.” ifadelerini kullandı.

‘ÇİN’İN AMACI, TÜRK VE MÜSLÜMAN KİMLİĞİMİZİ UNUTTURMAK’

Eğitim kampı adı altında Çinlileştirme politikalarının yıllar öncesinden başladığını söyleyen Hafızoğlu, “Çin, zulümlerine ilk olarak alıştırmalarla başladı. Her mahallede kurduğu ‘eğitim kampı’ adı altındaki yerlerde ilk olarak dinine ya da kimliğine çok bağlı olan insanları 10 günlük sürelerle götürüyorlardı. O kamplarda kendi kanunlarını öğretiyorlar, İslam’ı yaşamanın yasak olduğunu söylüyorlardı. Şu anda eğitim kampı adı altında götürülen insanlar geri getirilmiyor ve o insanlara ne olduğunu bilmiyoruz. Ben kendimi bildim bileli, baskılar bu kadar artmadan önce bile kadınlar saçları, yüzleri kapalı bir şekilde resmî kurumlara giremiyordu. Ben ülkeden çıktıktan sonra da bana gelen haberlerden öğrendim. Bizim mahallemize de bir tane Çinli yerleştirerek haftada 1-2 kez evlere giderek dini eğitime, namaza devam ediliyor mu, Uygur tarihi kitapları okunuyor mu diye kontrol ediliyor. Okullarımızdan bile tarih derslerimizi kaldırdılar. Onların amaçları bize kendimizi unutturup kendilerine benzetmek. Zaten kendini unutan insan, herkese benzemeye başlar.” diye konuştu.

HACER CEYLAN

Editör: TE Bilişim