Babasının vefatından sonra 11 yaşında iş hayatına atılan Yaşar Karatoprak, iş hayatında tırnaklarıyla kazıyarak bir yerlere gelebilmeyi ümit etti. 14 yaşında baş kalfa olma statüsüne ulaşan Karatoprak, hayatında çektiği sıkıntıları anlattı. ‘Yaşadıklarımız, zorluktan da öteydi’ diyen Yaşar Karatoprak, bugün 5 oğluyla birlikte Konya Sanayisinde üretim konusunda katkı sağlarken dünya pazarında da Türkiye’yi temsil ediyor.

Biraz kendinizden ve iş hayatına nasıl başladığınızdan bahseder misiniz?

Ben Yaşar Karatoprak. 1959, Konya merkez doğumluyum. 1971 yılında ilkokulu bitirdim, babam vefat etti. Onun hastalığında usta, babamı ziyarete gelmişti. Babam da ‘eğer vefa edersem oğlan sana emanet’ demiş. Babamın öyle deyip vefatı üzerine, onun tavsiyesiyle Mevlüt Kanat ustanın yanında bu işe başlamış bulunduk. 1971 yılında çıraklıkla başladığım işte, 1979 yılında askere gidene kadar çalıştım. Çok küçük yaşta başladım ve 14 buçuk yaşında baş kalfa oldum. Sigorta başlangıcımda o yıllarda yapılmıştı. Bu 8-9 yıllık süreç içerisinde işe 8-9 gün bile işe gitmemezlik yapmadım, izin zaten yoktu. Ona rağmen toplam 103 gün sigorta yapmışlar, emekli olacağımda bakınca durumu anladım.

İlk iş yerinizi açmanız nasıl oldu?

Eski çalıştığım iş yeriyle aramızda bir dükkân vardı, orada bir iş yeri açtım. İlk olarak piyasa işi yapmakla işe başladım. Yanımdaki dükkân çok iş yapardı, dua ederdim ‘Allah’ım oraya iş gelsin de onun yapamadıklarından da biz kazanalım’ diye, şimdi 5 tane işletmemiz var. Ankara’dan ürün almaya kendim gider getirirdim.

Çalışan ve iş veren olarak o dönemdeki zorlukları değerlendirir misiniz?

Ben haftalık 30 liraya çalışıyordum, arkamızdaki kuru fasulye- pilav satan işletmede yemek ücreti 35 liraydı. Karın tokluğuna bile çalışıyor değildik. Bu günlere böyle geldik. Ustadan sonra iş yerine gidersek azar işitirdik. Sabah 7’de iş yerine gittiğimde bile, karnım ağrıyor numarası yapardım hiçbir zaman affetmezdi. Kulağımdan tutar dışarı çıkarır, milletin içinde ‘güneşi gördün mü, bak şuraya gelse öğle olacak’ diye eliyle gösterirdi. Başımızda durur, gazetenin ortasına delik açıp gazete okur gibi bizi gözetlerdi. Usta ‘işi bırak’ demeden bırakamazdık. Akşam da bizi beş yolun orta bırakırdı, oradan saat akşam en erken saat 10’da Çaybaşı’na kadar yürüyerek giderdim. İş yerinde çay içmek falan hayaldi. Esir, bizden daha özgürdü. Askerden geldikten sonra da dükkân açmaya karar verdim. Bulgaristan’la iş yaptığım insanlara bakıyorum hiç asilik, kızgınlık yok çünkü onlar, komünizmle sindirilmişler; bizim insanımızda yoklukla sindirilmiş olduklarından ses çıkarmazlardı. Çok zorluk yaşadık, zorluktan da öteydi bizim o dönem yaşadıklarımız.

Bir şeyi ürettiğin zaman bir de onu düzeltmekle uğraşırdın, akşama kadar sadece birkaç ürün imali için uğraşırdık. Alet edevat çok pahalıydı. El testeresiyle kesim yapardık, akşama kadar kolumuz kopardı. Telefon görüşmesi için bile saatlerimizi harcadığımız olurdu.

Sizin yetiştirmiş olduğunuz kimseler var mı, gençlere tavsiyeleriniz neler?

Epey var. Yaklaşık 15-20 kalfam şu an işletme sahibi oldu. 5 oğlumu da ben yetiştirdim, hepsi de bu sektörde farklı iş kollarında işin başına geçtiler ve üretim yapıyorlar. Geri dönüşüm, pres imalat gibi üretimler yapıyorlar.  Büyük oğlum Kore’yle iş yapıyor, dünya pazarına açıldılar. Avusturya, Bulgaristan ve Almanya’da da şirketlerimiz var.

Tavsiye olarak da anlattıklarımı tavsiye ederim. Yaptıkları işi düzgün yapsınlar, sözlerini yerine getirip ahlaklı olsunlar. Türkiye büyümeye müsait bir mevkide, bunu değerlendirsinler. Ülkemizin doğu tarafındaki ülkeler gelişmemiş ve bize muhtaç olan ülkeler, Araplar bizim için iyi bir pazar bunu unutmasınlar.

O dönemle günümüz Konya’sını karşılaştırır mısınız, Konya’nın günümüz sektöründeki yeri nedir?

O zamanlarda üretim çok çok azdı. O yüzden insanların zam gelmesi de çok umurunda olmuyordu çünkü her yılbaşı yüzde 100 zam geleceği bilinirdi ve zaten üreten ve gelişen bir ülke, şehir olmadığın için ona göre işimizi hallederdik. Önceden ‘bizim Avrupa’yla aramızdaki fark 150-200 yılda kapanmaz’ derlerdi. İlk Avrupa’ya 1996 yılında gittiğimde her şeyin fotoğrafını çektim, örnek alıp yapabilmek için. Gerçekten insani sorumluluk bakımından da insanlar, sosyal sorumluluk bilinciyle hareket ediyorlar, örnek almamız lazım. Makineleşme konusunda da az zamanda çok yol kat ederek Avrupa’yı sollamamıza inşallah az kaldı. Günümüzde de bakıyorum, Konya’da herkes mesaili çalışıyor, üretim ve iş var. Kalite ve çeşit yönüyle Konya’yı beğeniyorum. Ahlaklı çalışıp ülkeme değer katan herkesin Allah yardımcısı olsun. Ahlaklı çalışma diyorum çünkü başımdan geçen şu olayı da anlatayım: Arabistan’a iş için gittim. Orada çalıştığım adam aldığı malları göstererek ‘bunları görüyor musun, hepsini iyi diye Türk malı gönderdiler ve hepsi kötü çıktı. Senin diğer ülkelerle bağlantın var, bana diğer ülke ürünlerinden getirir misin’ dedi. Ahlaksızlık, ithalat- ihracat yaptığın zaman sadece senin ayıbın olmuyor, ülkeni kötü göstermiş oluyorsun. Tanımadığım halde işini iyi yaptığı için ‘Allah razı olsun’ dediğim isimler de var tabi.

HACER CEYLAN 

Editör: TE Bilişim