Konya’nın sektördeki dünya temsilcilerinden Doğrular Ev Ürünleri Anonim Şirketi’nin Yönetim Kurulu Başkanı İsmail Doğru, hayat hikayesini anlattı. Küçük bir atölyeden dünyaya açıldığını ifade eden Doğru, “mevcut olan babamın işyerinde işin başına geçtiğimde 16 yaşındaydım. İmalat benim için bir hayaldi, üretim sektörüne ilk başlamaya karar verdiğim yıllarda kumpasın ne olduğunu bile bilmiyordum. Ancak şu anda hamd olsun 90 ülkeye ihracatımız var. Gençlere de tavsiyem ‘ben bu işi yaparım’ diyerek işe başlasınlar.” şeklinde konuştu.

Sizi tanıyabilir miyiz?

Ben İsmail Doğru. Babamlar Çumra Dineksarayı’nda doğmuşlar ancak erken yaşlarda merkeze yerleşmişler. 1956 yılında Konya’da doğdum. Orta okul imam hatip mezunuyum. Evli ve 4 çocuk babasıyım.

Ticari hayata ilk olarak hangi meslekle başlamıştınız?

Babam ticaretle uğraşıyordu, bizler de babamla birlikte ticarete başladık. Tabi ilk olarak tezgahtarlık yaptık derken ticaretin her bölümünü öğrendik. Daha 16 yaşımdayken babam buradaki işi bana bırakıp yurt dışına gitti. Her ne kadar Doğrular firmasının doğuşunu yapmış olsam da ticaretle ilgili tüm bilgileri, alışverişi, pazarlığı babamdan öğrendim. Şirketimizde halâ 5 kardeş ortak olarak devam ediyoruz.

‘SEVİNCE VERİM ALINIYOR’

Üretime ne zaman ve ilk olarak hangi ürünle başladınız?

Aslında bir üretim arzusu o yıllarda bile vardı. Ticaret yaptığımız yıllarda yanımızdaki komşu kolonya imalatı yapıyordu. Farklı renklerde şişe kapakları, esans, araç gereçler gelir, kolonya olarak giderdi. Ben de özenerek bakardım. 1978 yılında Askere gidip geldikten sonra, ‘Ne üretebiliriz’ diye düşünürken Bursalı bir arkadaşımın tavsiyesiyle ne üreteceğime karar verdim. İstanbul’da yerleşik olan amcam da beni bu işin ehli insanlarla tanıştırdı. İş hakkında detaylı bilgiler aldıktan sonra tencere, tava, çaydanlık kulpu imal etmeye başladık. 1988 yılına kadar süreç bu şekilde devam ederken, daha fazla ve farklı dallarda üretim yapmak gerektiğini düşünerek madeni eşya sektörüne girdik. O günden bu yana ürün özellikleri değişirken, yeni ürünler de eklenerek ütü masası, merdiven, çamaşır kurutmalığı ve Pazar arabası olarak ana üretimimize devam ediyoruz. Bir işi severek yaptığınız zaman, o işten verim ve zevk alabilirsiniz. Eğer amacınız sadece para kazanmaksa, zaten farklı işlerle de üretmeden para kazanabilirsiniz.

‘ÜRETİME KUMPASIN NE OLDUĞUNU BİLMEYEREK BAŞLADIM’

Çok genç yaşlarda işyerinin sorumluluğunu üzerine almışsınız ve daha 20’li yaşların başında üretim gibi zor ve bilmediğiniz bir sektöre atılmışsınız. Bu zamanda ne gibi sorunlarla karşılaştınız?

Yaşımız küçük olsa da babam bu işi benim yürütebileceğimi bildiği için bırakmıştı. Zaten ticaret noktasında her şeyi öğrenmiştim. Ancak üretim gibi hiç bilmediğim bir sektöre girdiğim zaman bazı zorluklarla karşılaştım çünkü bu konuda hiçbir bilgim yoktu. Hatta ilk üretime başladığım dönemlerde bir arıza vardı, gidermesi için tornacı arkadaştan rica ettim. Tezgâhın biraz uzağında olduğu için benden kumpası istedi. Ben onun ne olduğunu bile bilmiyordum. Ancak meraklı biri olmanın verdiği avantajla her şeyi kısa zamanda öğrendim. İhtiyacım olmayan bir şeyi bile merak eder, bir gün ihtiyaç olur düşüncesiyle öğrenirim.

1978’li yıllarda ilk yaptığım işte, 2. el olarak aldığımız makineleri getirmek için, o dönemin şartlarından dolayı petrol bulamadığımızdan İstanbul’dan Konya’ya 2 günde geldiğimizi biliyorum. Şoför petrole giriyor mazot bulmaya çalışıyor, bulduğumuz mazotla kaç kilometre gidebiliyorsak gidiyor, daha sonra tekrar bulabilirsek alıyorduk. Şimdi bir TIR 10 saatte Konya’da oluyor. Bizim dönemimiz çok farklı ve zorluklarla dolu bir dönemdi.

O dönemlerden bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?

Üretime başladığım dönemde, İstanbul’daki 2 kardeş olan meslektaşlarımdan birisi ayrılıp yeni firma kurmuştu. ‘Hayırlı olsun’ demek için işyerine gittim, yaklaşık 400 metrekare bir yer. Dükkânın ortasına presleri itinayla sağlı sollu dizmiş. O presler ve düzen, gözüme o kadar güzel gözüktü ki, ‘Rabbim bana da lütfeder mi böyle bir yer’ demiştim. O dönemde benim işyerim, evimin altında 30 metrekarelik bir yerdi. Elhamdülillah onun 100 katı daha büyük bir yerimiz oldu.

Günümüze kıyasla üretime ilk başladığınız yıllarla bugün arasında ne gibi farkla görüyorsunuz?

Tabi o zamanlar her şeyi el işçiliğiyle hallediyorduk, şimdi her şey otomasyona dönüştü. En basitinden o zamanlar el ile basılan presin daha sonra motorlu, hidrolik gibi gelişmiş versiyonları çıktı. O dönemlerde elimizdeki sermaye ve makinenin durumu sebebiyle, ürünler el emeğiyle ortaya çıkıyordu. Artık boruyu, teli makineye veriyorsun senin istediğin ebatta malzeme ortaya çıkıyor. İlk başladığımızda 3-4 personelle birlikte çalışırken şimdi 400’ün üzerinde çalışanımız var. 2000 yılında Rusya Moskova’da açtığımız fabrikamızda da 250’ye yakın çalışanımızla imalatımız devam ediyor. İstanbul’daki şubemizde hem iç piyasaya hem yurtdışına satış yapıyoruz.

KÜÇÜK BİR ATÖLYEDEN DÜNYAYA!

İlk ihracatınızı ne zaman yapmıştınız?

İhracatı ilk olarak 1993 yılında Almanya’ya yaptık. Düşünebiliyor musunuz, küçücük bir atölyeden ihracata açılan bir kapı… O dönemlerde ‘ihracat’ hep söyleniyor ama nedir, nasıl yapılır, yanlışlık yapılırsa nasıl düzeltilir hiç bilmiyoruz. İnsan bilmediği şeyden korkar, biz de o dönemler kafamızda bir sürü olumsuz senaryo kurduk. Bir arkadaşım vardı, sağ olsun birkaç defa hiç evraklara elimizi değmeden ihracatı o halletti. Daha sonra bizler de öğrendik. Şimdi ise 90’ a yakın ülkeye ihracatımız var, dış ticarette 15’e yakın personelimiz var.

‘KENDİ ANAYASAMIZI OLUŞTURDUK!’

Kardeşlerinizle ve çocuklarınızla hala aynı şirket çatısı altında üretime, ticari faaliyetlere devam ediyorsunuz. Bugün baktığımız zaman aile şirketlerinde bu bütünlük korunamıyor. Siz bu başarıyı neye borçlu olduğunuzu düşünüyorsunuz?

Özellikle Konya’mızda aile şirketlerinde profesyonel olmayan bir bakış açısı sergilenerek herkes kendi harcamasını ve iş bölümünü yapıyor. Biri daha fazla sorumluluk alırken, diğeri almayabiliyor ve bunun sonucu çocuklara mâl ediliyor. Bizler kardeşlerimin de dahil olmasıyla ‘Doğrular’ çatısı altında toplanıp hiç ayrılık yaşamadık. Bunun en büyük sebebinin kendi yasalarımızın olduğunu düşünüyorum. Yaklaşık 10 yıl önce 2 yıl süren bir çalışma neticesinde bir aile anayasası oluşturduk. Anayasada hem aile içerisinde, hem de işyerinde uyulması gereken kurallar var. Bu kapsamda herkesin bir sorumluluğu, görevi var. Bunlar bizim için son derece önemli ve bence bütün aile şirketlerinde olması gereken bir şey. Biz bu kurallara uyduğumuz müddetçe şirketimizin ayakta kalacağını düşünüyoruz. Bununla ilgili alınan kararlar neticesinde değişiklikler olabiliyor. Yılda bir kere bütün aile üyelerinin katıldığı aile meclisimiz oluyor ve ‘geçen yıl ne yaptık, bu yıl ne yapacağız’ gibi bir değerlendirme toplantısı düzenliyoruz.

Bugünün Konya sanayisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Konya sanayisi gelişmeye devam ediyor. Özellikle son birkaç yıldır savunma sanayisinin de gelişmesiyle sanayimiz ivme kazandı. Geçmişe kıyaslamak bile mümkün değil. Beşinci Organize Sanayi Bölgesi çok hızlı doldu, altıncısının yapılması planlanıyor.

Biraz da sosyal yaşantınızdan bilgi alabilir miyiz?
Konya’nın en güçlü ve en büyük vakıflarından biri olan Türk Anadolu Vakfı genel idare kurulu ve Yönetim Kurulu üyesiyim. Yunus Emre Kur’an kurslarında Yönetim Kurulu Başkanı olarak öğrencilerin eğitimlerine katkı sağlamaya çalışıyorum. Eğitim alanında ağırlıklı olarak güzel işlere imza atılan Konevi-Der’in yönetim kurulu üyesiyim. Yurt ve ilkokul noktasında çalışmalar yürütüyoruz. Yardım faaliyetlerini, belirlenmiş yerlere bazı derneklerle birlikte gereken hizmetleri ulaştırma gayreti içindeyiz.

ANAHTAR SENDE DEĞİLSE, O YER SENİN DEĞİLDİR

Ticari hayatınızda başarınızın sebebi sizce neydi, gençlere iş hayatında ne tavsiye edersiniz?

İşe zamanında başlamak, sabretmek ve çok çalışmak. Bu dediğim özellikler ister bilgisayar başında olsun ister de sahada. Ne olursa olsun ‘ben bu işi yaparım’ deyip çalışmak gerekiyor. Birilerini çalıştırdığınız zaman bile işinizin başında olmalısınız, anahtar sende değilse o yer senin değildir. Anahtarı kullanmayı bilmeniz lazım. Ekibiniz birbirini geriye götüren değil, ileriye taşıyan bir ekip olması lazım.

Gençlerin günümüzde her türlü imkânı var, hiçbir iş için ‘yapamam’ gözüyle bakmasınlar, yaptıkları işi sevsinler. Ben Almanya’ya pazarlama için, uçakta elimde ütü masasıyla gittiğim yıllar bile oldu. Şimdi TIR’lar dolusu ürün gönderiyoruz Almanya’ya, elhamdülillah. Gençler de isterlerse başarabilirler. Büyüklerin nasihatlerinden feyz alsınlar.

Teşekkür ediyoruz.

HACER CEYLAN 

Editör: TE Bilişim