Mustafa Atılgan’nın ‘Şubat Hikayeleri’ adlı kitabı çıktı. İstanbul Hukuk Fakültesi Mezunu olan hakimlik, avukatlık yapan ve şuan noter görevi yürüten Mustafa Atılgan’ın yeni kitabı Şubat Hikayeleri’ okuyucuları ile buluştu. Kitapta 28 Şubat sürecine ilişkin birçok gerçek hikâye kaleme alındı. Atılgan, kitabında 28 Şubat sürecinin Türkiye’de unutulmayacak bir dönem olduğunu ifade ediyor.

28 Şubat’ta Türkiye’nin zorbalıkla karşı karşıya kaldığına işaret eden Atılgan, “28 dönemi bir toplumsal dizayn operasyonuydu. Dini düşünceyi ve dini görünümlü unsurları hayatın dışında itmeye çalışılan bir dönem oldu. O dönemde en fazla yoğunluk başörtüsü üzerinden yürütüldü. Başörtüsü o dönem bir düşman olarak görüldü. Üniversitede öğrenciler, kamu kurumlarında çalışan doktorlar, öğretmenler hatta özel çalışanlarda dahil olmak üzere, bir devlet politikasıyla bunların üzerine gidildi” dedi.

‘28 ŞUBAT’TA HERKESİN BİR HİKAYESİ VAR’

Hukuksal anlamda yoğun bir mücadele verdiklerini hatırlatan Atılgan, “Başörtüsü takan, başörtüsü takmanın özgürlük olduğunu düşünen insanlara karşı bizde hukuksal anlamda mücadele verdik. Bu kitapta o dönemde genç kızların, memurların, doktorların, mücadele içindeki yaşanmışları, karşılaşmış olduğu zorlukları anlatılıyor. Başörtüsü takan insanlar o dönemde birçok zorlukla karşılaştı. Bu kitapta dönemde yaşanan birçok hikâye var ama aslında 28 şubat sürecinde herkesin farklı bir hikayesi var. 28 Şubat sürecinde herkesin vermiş olduğu mücadele büyük önem arz ediyor. Kitapta tarihe uygun bir şekilde kitap olarak kalması gerektiğini düşündük” diye konuştu.

‘UYGULACILAR ARASINDA FARK VAR’

Atılgan birçok kız çocuğunun 28 Şubat’ta büyük mağduriyet yaşadığını ifade etti. Atılgan, “Yaklaşık 1997 ve 2011’e kadar süren bir dönemdi. 2011’de başörtüsü yasağı af ile kaldırıldı. Yoksa siyasal ve sosyal anlamda etkileri hala devam ediyor. 28 Şubat sürecini sistem içinde bir politik mücadele olarak değerlendiriyorum. İnanca yönelik bir tavır sergilendi. İnançlı insanları dizayn etmeye çalıştılar. O dönem ile bu dönem arasındaki en büyük fark uygulayıcıların değişmiş olmasıdır. Uygulayıcılar değişince, yaklaşımda değişti. Bunun yansıması da bir rahatlama sağladı. Yasal anlamda o dönemki mevzuatla, bu dönemki mevzuat arasında bir fark yok. Biz dönem savunmalarımızda zaten bunu belirttik. Yani o dönemde başörtüsünü yasaklayan bir kanun yoktu. Dönemin uygulayıcıları başörtüsünü bir düşman olarak değerlendirdi” şeklinde konuştu.

‘HUKUK MÜCADELESİ VERMEYİ ÖĞRENELİM’

İnsanların demokrasi, hak ve hukuksal haklarını aramaları gerektiğine değinen Atılgan, “28 Şubat’ta başörtüsünü kamu düzenini bozmaya yönelik, eylemler olarak değerlendirdiler. İnsanları dayatarak dizayn etmeye çalıştılar. Hak mücadelesini insanlar artık zihinlerine yerleştirmeliler. Hukuki olarak ta haklarını aramalarını öğrenmeliler. Bu mücadele sadece hak ile ilgili değil, sosyal anlamda da olabilir. Yoksa bütün darbecilerin, toplumu dizayn etmeye çalışan insanların en büyük sermayeleri korkan insanlar üzerinde oynamaları olur. Hakkını yani insanlar hukuk çerçevesinde arayacak. Haklıyken haksız, duruma düşmeyecek” şeklinde konuştu.

‘DARBECİLER ÜLKEYİ DÜŞÜNMEZ’

Atılgan sözlerini şöyle sürdürdü, “Her darbe siyasal ve ekonomik anlamda mağduriyetler ve mağdurlar oluşturur. Mağduriyetlerin oluşmadığı bir dünyada Türkiye şuan ki konumundan elbette daha iyi olabilirdi. Yani insanlara korkular üzerinden baskılar yapmak ya da dizayn etmeye çalışmak doğru şeyler değil. Türkiye’nin tarihini incelemeye başladığımız zaman darbeler tarihi görüyoruz. Hele hele silahlı gücü elinde bulunduranların toplumu dizayn etmeye çalıştığını gördük. Her müdahale sıkıntılar getirmiş. Daha iyi olmuş denilebilen bir şey yok ortada. Bu yaklaşımlar ülkeyi düşünmek değil, toplumu kontrol edebilmek adına yapılmış şeyler değil. Zaten darbecilerin ülke çıkarını düşünmeleri söz konusu bile olamaz” diyerek sözlerini tamamladı.

SAMET AKTAŞ

Editör: TE Bilişim