Konya’nın ayakkabıcılık sektöründe en eski isimlerinden olan ve temelleri 1954 yılında atılan Özarpa Ayakkabıcılık, kalitesini ilk günkü gibi korumaya devam ediyor. 12 metrekarelik bir atölyede el tezgahlarıyla üretime başlayan firma, bugün en gelişmiş teknolojilerle üretilen ayakkabıları 20 den fazla ülkede müşterilerinin beğenisine sunarken, 2019-2022 yılında sektörün en çok ihracat yapan şirketleri arasında olmanın haklı gururunu yaşıyor. Firmanın doğuş hikayesini anlatan Ali Özarpa, o yıllarda yapılan işin daha keyifli olduğuna dikkat çekerek, “Babam Konya’ya gelen ünlülere özel sipariş ayakkabı yapıyordu. Bir meslek sahibi olmak, altın bilezik değerindeydi.” diye konuştu.

1943’TEN BU YANA

Başta REAL markası olmak üzere, firma adına tescilli 8 değişik markayla Dünya piyasasına ürünlerini ihraç eden Özarpa Ayakkabıcılık firmasının temellerini atan Kemal Özarpa’yı anlatan oğlu Ali Özarpa, bugün de oğlu ve kardeşiyle birlikte markalarını dünyaya duyurmaya devam ediyor. 68 yıllık geçmişi olan firmanın başlangıç hikayesini aktaran Ali Özarpa, babasının mesleğe başlayışını şu şekilde anlattı: “1943 yılında Babam Kemal Özarpa, dedem tarafından ayakkabıcılık zanaatına çırak olarak verilmiş. Çıraklık ve kalfalık döneminden sonra askerlik görevini tamamlayan babam 1954 yılında 12 metrekarelik küçük bir atölye açarak işe başlamış. Bugün 68 yıllık bir geçmişe sahip olan firmamızda, kardeşim Metin Özarpa ve oğlum Kemal Özarpa ile ayakkabı üretimine devam etmekteyiz.”

‘MESLEK, ALTIN BİLEZİK DEĞERİNDEYDİ’

Kendisinin de mesleğe 8 yaşında okuldan artakalan zamanlarda başladığını söyleyen Özarpa, siyasi karışıklıkların yoğun olduğu 1978 yılında, üniversite eğitimini yarıda bırakarak, babasının yanında temelli olarak işe başladığını belirtti. Sektörün o dönemdeki işleyişini anlatan Özarpa, meslek öğrenmenin ‘altın bilezik’ olarak görüldüğünü ifade ederek, “Ayakkabı imalatında makineleşmenin başladığı döneme kadar imalatçılık, usta, kalfa ve çırak ilişkisiyle devam etti. İlkokulu bitiren bir çocuk okul hayatına devam etmeyecekse, kolunda bir altın bilezik olsun düşüncesiyle, herhangi bir mesleği öğrenmesi için çıraklığa verilirdi. Kendisi veya ailesi ayakkabıcılığı tercih ederse iyi bir ustanın yanında yetişip, ekmeğini helalinden ve alın teriyle kazanacağı bir ayakkabıcı olması için acemi çırak olarak işe başlatılırdı.” şeklinde konuştu.

‘AİLEDEN BİRİ GİBİ UZUN YILLAR BERABER ÇALIŞILIRDI’

Usta çırak ilişkisinin olduğu yıllarda çıraklık sürecindeki bir çocuğun iyi bir kalfa olmak için işini en iyi şekilde yapmaya çalıştığını söyleyen Özarpa, kalfaların ise bir an önce bir atölye açma ve usta olma hedeflerinin olduğunu belirtti. Çalışanların çalışma ahlakıyla hareket ettiğini belirten Özarpa, “Usta kalfasından, kalfa da ustasından memnun olursa artık aileden biri gibi uzun yıllar birlikte çalışılırdı. Kalfa bir atölye açma zamanının geldiğine inanırsa, ustasının teşviki ve yardımıyla bir atölye açar, gerekirse malzeme temini için tacirlere ustası referans olur ve ticari hayatına ustasından gördüğü meslek ahlakını muhafaza ederek devam ederdi.” diye konuştu.

TİCARETTE AHLAK KAVRAMI VARDI!

Geçmiş yıllardaki ahlaki yapının bugüne kıyasla değiştiğini söyleyen Özarpa, dönemin ahlaki yapısını 3 başlıkta anlattı. “Çalışma ahlakı, meslek ahlakı ve esnaf ahlakı  olarak değerlendiren Özarpa, “hangi meslekte olursa olsun çalışanlar özveriyle çalışıp, dürüst, disiplinli, kaytarmadan ve yaptığı işin hakkını vererek çalışma ahlakına uyardı. İcra edilen her mesleğin kendine has özelliklerinden kaynaklanan ve hakkıyla yerine getirilmesi gereken unsurların, hile yapmadan, doğruluk ve dürüstlükten ayrılmadan uygulanması olarak değerlendirdiğimiz meslek ahlakına riayet edilirdi. Daha çok para kazanmak amacıyla üretim ve satış sürecinde müşteri, tedarikçi ve çalışanlarına karşı dürüst olunması, kandırmaması, verilen sözlerin yerine getirilmesi ve genel ahlaki sorumluluklara sahip olunması dediğimiz esnaf ahlakı da, yazılı bir kural olmasa da uygulanırdı. Bu kurallara ayakkabıcı ustaları da dahil, tüm esnaflar önemli ölçüde uyar ve bu nedenle insanlar arasında çok fazla problem yaşanmazdı”  diye konuştu.

DÖNEMİN ÜNLÜLERİNE AYAKKABI YAPARDI

Eski kuşak ayakkabıcılardan, babası Kemal Özarpa’nın seri üretimin yanında özel sipariş ayakkabı da yaptığını söyleyen Ali Özarpa, müşterilerin ayak ölçüsüne uygun sipariş aldıklarını ve dönemin ünlülerinin kendi mağazalarına uğradıklarını ifade etti. Özarpa, bununla ilgili bir anısını paylaşırken, “Babam o yıllarda Konya’nın 2 futbol takımı olan Konyaspor ve Konya İdman Yurdu takımının birçok futbolcusuna sipariş ayakkabı yapardı. Sinema Sanatçısı Erol Taş ’ın eşi, Konyalı bir ailenin kızı olduğu için her yaz Konya’ya eşinin ailesini ziyarete gelirlerdi. Babam hem Erol Taş ’a hem de eşi Elmas hanıma birkaç çift birden ayakkabı yapardı. O yılların popüler sanatçısı Nuray Akın’da Konya’ya program yapmaya geldiğinde babama ayakkabı yaptırırdı. Yine 60 yaşın üzerindeki eski Konyalılar iyi bilir, ünlü türkücü Bedia Akartürk her yaz Konya’da, şimdiki Kültür Parkın olduğu yerde Dede Bahçesi ve Tren Garının yanında bulunan İstasyon Gar Aile Bahçesinde program yapardı. Bu sanatçı oldukça minyon yapılı olduğu için ayak numarası da çok küçüktü. Hatırladığım kadarıyla 33 veya 34 numaraydı ve oldukça yüksek ökçeli ayakkabı giyerdi. Ona da istediği model ve renklerde yüksek ökçeli 15 punto ayakkabılar yapardı.” diye konuştu.

ESNAF KAVRAMI BAMBAŞKAYDI

Ticari ahlakta rekabetin yanında dostluğun da unutulmadığını söyleyen Özarpa, esnafın haksız ve hileli davranıştan çekindiğini dile getirdi. Esnafların birbirine olan güveninin günümüze göre daha ileri düzeyde olduğunun altını çizen Özarpa, o yılları şu şekilde anlattı: “Ayakkabı ustaları, diğer meslektaşlarıyla birbirlerine karşı oldukça samimiydiler. Kendilerinden yaşça büyük ustalara saygı gösterirlerdi. Başı dara düşenler onlara akıl danışırlardı. Haksız ve hileyle para kazanmak gibi bir düşünceleri olmazdı. Birçok usta, meslektaşlarıyla dayanışma içinde olur ve birinde olan alet veya ekipmanı ihtiyacı olan başka bir meslektaşının kullanımına çekinmeden verirdi. Diğer meslektaşlarının ürettiği ayakkabının satılması için gerektiğinde kendi müşterisine bile oradan mal almasını tavsiye ederdi. Dükkân komşuları birbiriyle iyi geçinir, işyerlerinde samimi çay sohbetleri yaparlardı. Birbirlerine şakalar yaparlar, ağır şakalara bile olgunlukla karşılık verirlerdi. Birbirleriyle iyi anlaşan 10 -15 kişilik meslektaş grupları sıra kurar ve her hafta sonu birinin evinde kuzu ziyafeti verilirdi. Ustaların çoğunluğu tutumlu ama cimri değil, cömert ama israfçı değildi.” Yapılan işin o yıllarda daha keyifli olarak yapıldığını söyleyen Özarpa, günümüzün geniş imkanlarına sahip olunmadığı halde bugünkü kuşaktan çok daha mutlu ve huzurlu yaşandığını belirtti.

HACER CEYLAN

Editör: TE Bilişim