Yeni bir yıla girerken bizim için aynı zaman da yeni bir yüzyılın da başlangıcı oluyor.

Her yeni yılın gelişini sadece bir eğlence olarak kutlanırken bana daha ruhsuz bir eğlence olarak gelir.

Bir tüketim günü gibi.

Hatta medya bugünü özellikle abartır. 

Kendisine reklam veren firma kaynaklarına hizmet etmek için elinden geleni yapar.

Sanki yeni yıl karşılanması gereken bir kişi gibi ilk yeni yılın başladığı Yeni Zelanda’dan haber veren muhabir, “geldi, geliyor” heyecanı ile haberini yapar. Her ülke de olmazsa olmaz gösterilerine hazırdır zaten. Eğer hazırlanmazlarsa eksik olurlar.

Artık dünyanın doğudan batıya yeni yıla geçildikçe her yerden canlı bağlantılarla insanlar heyecana büründürülerek bilinç altına sen de katıl mesajını verirler.

İnsanlar bu ana özene bezene hazırlanır.

Eminönü’nde alışveriş yapanlara muhabir mikrofonu uzatır ve sorar. Neler aldınız?

Cevap gelir. Aslında ne alacağız her şey pahalı ama almamız da lazım. Bütçemiz zorlanıyor ama alıyoruz. Hediye, süsler ve çerezler alıyoruz. 

Bütçemiz zorlamıyor dese bile yanında bir “ama” diyor.

Tüketmem lazım, almam lazım isteği bilinç altına yerleşmiş.

Oysa yeni yıl bir dönemin bitişi ve başlangıcı olarak belki geçmişin değerlendirilmesi geleceğin kurgulanması açısından önemli bir an olabilir.

İnsanlar, kurumlar, şirketler ve devletler dönemsel olarak kendi eksikleri ile yüzleşip doğrularını yapma adına bu fırsatı kullanabilir.

Daha güzel bir yaşamı hayal edip kendi yetenek, beceri ve kapasitesine göre yeni adımların atılması için de doğru bir karar zamanı.

Bu an, yıllık anlamda bir muhasebe ve tefekkür anı olarak da değerlendirilebilir.

Ülkemiz açısından bu yılın ayrı bir önemi var.

Yüzer yıllık dilimler olarak bakarsak Osmanlının son üç yüzyılının gerileme döneminden kurtuluş savaşı ve sonucunda 1923 ‘te cumhuriyetin kuruluşu ile yeniden yapılanma dönemimizin ilk yüz yılını tamamlamış oluyoruz.

Daha doğrusu yeniden yapılanma adına çok önemli bedeller ödeyen ülkemizin başka bir yaşam düzeyine geçme zamanı.

Türk milletinin son dört yüzyıllık döneminin sonunda yeniden Türk yüzyılı olacak bir döneme giriyoruz.

Dünyanın zıvanadan çıktığı bir dönemde  Türklerin yeniden tarih sahnesinde sorumluluk alma zamanı da başlamış oldu. Bu sorumluluktan kaçmamalıyız.

Kapitalizm ile sosyalizm vicdanı ve insanı kendi sistemleri içinde öğütürken Türk milleti dünyanın her yerinde insanlık dramalarına kayıtsız kalmayarak da bu yüzyıla sahip çıkma iradesini göstermiştir.

Bu açıdan bugünü bir yüzyılın başlangıcı olarak da görmek lazım

Bir millete ve ferdine düşen bu vizyonu ortaya koymak bu misyonu sahiplenmektir. Zaten sahipleniyorlar da

Birey olarak da bugün bu yıla başlarken bir yüzyıla hatta yeniden uzun dönem bir bin yıla başlayan bir milletin bireyi olma bilincini iliklerimize kadar yaşamalıyız.

Dünya son yüz yılda adeta çamura bulandı. Tüketim çılgınlığı ile tükenirken kaynakları israf ederken de insanlığı ayaklar altına aldı.

Çeşitli güç sahibi iradeler dünya kaynaklarını kontrol etmek adına milyonlarca insanı ölüme mahkûm ederken milyonlarca insanı da göçe zorladılar.

Dünyanın bütün kaynaklarını kontrol etme ve sahip olma dürtüsüne sahip bu iradelerin insanlığı bir bataklığı sürüklediğini görmemiz lazım.

Türk milleti bu bataklığın çamurun içinden yeşererek Lotus çiçeği gibi saf ve temiz bir vicdanları yeniden tarih sahnesine sokma fırsatına sahip.

Onun için geleceğimizi kurgularken devletimizi, gelecek adına yapılacakları,  yönetim biçimimizi,   bakış açımızı, iş yapma yöntemimizi ve içinde bulunduğumuz çeşitli karmaşaları temizleyip yeniden nilüfer çiçekleri açabilecek hale getirmeliyiz.

İnsanlık, ümitsizliğinin içinde sadece tüketmek isterken bu arınmaya her zamankinden daha fazla .

Belki bu durum bireyler olarak bizlerin de yapabileceği çok şey olduğunu gösteriyor.

Dünya çaresizlik üretirken, ümitsizlik ile kaos üretirken bireyler olarak ümidin yanında olmak en güzel davranış.

Hepimizin kendine göre çamura saplandığı anlar var.

Hepimiz de kendi çamurlarımızın lotus çiçeklerini yeşertmeliyiz.

Çareyi sahiplenmek bir insanlık erdemi.

Kaosun sorumluluğunu alıp kaosu yönetim sistemi olarak seçen güce karşı çözümü akılla üretebilmek veya bunun küçük de olsa tamamlayıcı parçası olabilmek insanlığa yapacağımız en önemli katkı olacaktır.