‘İğne ucu bir yüzleşme yeridir’

Edebiyat Sanat Hayat Dergisi’nin kurucusu ve yayın yönetmeni Zeynep Özcan, aynı zamanda illüstratif nakış sanatı üzerine önemli çalışmalar yürütüyor. İllüstratif nakış sanatıyla hayatının zor bir döneminde tanışan Özcan, bu sanatla birlikte yaşamın ve insanların beraberinde getirdiği zorluklardan, kötülüklerden ve acılardan uzaklaşabildiğini fark edince, çalışmalarını derinleştirdi. II. Colorscape Sergisi’nde eserleri sanatseverlerle buluşan, fırsat bulduğu her an iğne ve iplikle çalışan Özcan, “Türümüzün nakşetme ihtiyacıyla ortaya çıkan nakış sanatı, bizleri, hikâyeleri ve tarihi var ediyor. Kayıt altına alıyor,” diyor.

Zeynep Hanım bize hayat hikâyenizden bahsedebilir misiniz?
Elbette… Yazar ve editörüm; nakış sanatı üzerine çalışıyorum. Dergilerde, çeşitli yayın kanallarında uzun yıllardır alanında uzman isimlerle yaptığım röportajlar ve köşe yazılarım yayımlanıyor. Bir süre öğretmenlik yaptım, hâlâ aynı okulda dönem dönem yazarlık üzerine seminer veriyorum. Edebiyat Sanat Hayat Dergisi’nin kurucusu ve yayın yönetmeniyim. Haberlercom’da köşe yazılarım yayımlanıyor. Nakış sanatı üzerine eğitim veriyorum. İllüstratif nakış sanatı, yani iplikle resim; çalışma alanım…

İllüstratif nakış sanatıyla ilgilenmeye nasıl başladınız? Bu sanatın hayatınızdaki, duygu dünyanızdaki yeri nedir?
İllüstratif nakış sanatıyla hayatımın zor bir döneminde tanıştım. Zorluklardan, acılardan, kaygılardan, kötülüklerden nakışla uzaklaşılabildiğini fark ettim. Yeni bir dünya yaratmak, o dünyada var olabilmek, ihtimalleri mümkün kılabilmek, görünmeyenleri açığa çıkarabilmek etkileyici bir deneyimdi. Fark ettim ki nakış yaparken insan yalnızca kendini anlamıyor, anlatma ihtiyacını da karşılıyor. 2020 yılında, ülkemizde bu alanın temsilcisi olan sevgili Leylâ Aslan Hoca’m vesilesiyle tanıştım, temel nakış teknikleri üzerine eğitim aldım. Böylece başladım. Nakış sanatıyla hemhâl olanlar için kasnak -veya hangi malzemeyi kullanılıyorsa o malzeme-, âdeta terapi odası... Kasnak veya kâğıt, kişinin kendini açtığı alan. Malumunuz, Marcus Aurelius Kendime Düşünceler eserinde “…insanın çekileceği en güzel yer kendi içidir,” der. Tüm bu kötülüklerin, zorlukların ağırlığıyla mücadele ederken elinize iğne ve ipliği aldığınızda, tam da büyük düşünürün söylediği gibi içinize döndüğünüzü, kendinizle buluştuğunuzu hissedersiniz. Acınızı, kaygınızı, mutluluğunuzu, heyecanınızı, söyleyemediklerinizi, düşünmekten çekindiğiniz düşünceleri kasnağa dökersiniz. İğne ucu bir yüzleşme yerine dönüşür. Orada kendinizi bulur ve var olursunuz. Bu sebeple, ortaya çıkan eserde, çoğunlukla duyguları görürsünüz. Her bir iğne darbesinde dillendirmekten çekinilen sözler, ağırlığıyla ezen hüzün, acı, kaygı ve nice duygu, ipliğe can verir. Aynı zamanda nakış sanatı, kötülüklerle iğne ucunda mücadele ettiğimiz yerdir. Rollo May’in söylediği gibi ortaya çıkan çalışmada, sanatçının kendi ve dünyasıyla olan ilişkisinin yansımalarını görürüz. Hayatı anlama, anlamlandırma çabasıdır bir yanıyla da. Nakış sanatının ruhumdaki yansımasını böyle anlatabilirim belki.

Çalışmalarınız şimdi nasıl ilerliyor?
Kumaşa, çoğunlukla fotoğrafa, kartpostala; arkeolojik nakış, edebiyat ve nakış çalışmaları yapıyorum. Malzemelerim hep yanımda... Tren yolculuklarında, seyahatlerde, vapurda, kafede, beklerken, konuşurken, müzik dinlerken, anın tadını çıkarırken mümkün olan her anda nakış yapıyorum. Arkeolojik nakış çalışmalarımdan Barışı İplikle Örmek: Kadeş Barış Antlaşması ve Tragedya Yazarı Euripides Kabartması ile 2021 yılında yaptığım Zamanın Renkleri çalışmalarım 2-8 Kasım tarihleri arasında İstanbul Luna Grande Art Gallery’de, Colorscape Sergisi’nde sanatseverlerle buluştu. Bir başka duyguda, bir başka zamanda yeniden var oldular. Art Culture News platformunda Sanat Rehberi köşesinde edebiyat ve nakış sanatı üzerine köşe yazıları yazıyorum, ilgiyle takip ettiğim sanatçılar ve eserleri de bu yazılarda yer alıyor. Derin araştırmalar yapıyorum. Ulaştığım sanatçıların çalışmalarına hayranlıkla bakmadan edemiyorum. Uzun yıllar önce yapılmış fotoğrafa nakış projeleri ve kumaşa nakış çalışmalarını büyüleyici buluyorum. Bilinmeyen öyle kıymetli eserler var ki… Herkes görsün istiyorum. Bu ve başka birçok sebeple benzer disiplinden sanatçılarla buluştuğumuz, etkilendiğim projelere yer verdiğim Nakış Kulübünü kurdum.
 

Kalbinizde yer edinen eserler hangileri? Şu sıralar hangi projeler üzerinde çalışıyorsunuz?
Çalışmaktan mutluluk duyduğum pek çok proje var. Nazan Öncel’in Aslan Eroğlu tarafından resmedilen Kara Plak albüm kapağına yaptığım nakış projesinin kalbimdeki yeri ayrıdır. Haziran 2023’te Zeytinburnu Devlet Tiyatroları Sahnesi’nde Gürkan Oruç yönetiminde oynanan Pişti adlı tiyatro oyunu için muline iplikle kumaşa yaptığım çalışmayı önemsiyorum. Edebiyat ve nakış projesi kapsamında, Edebiyatın Kadınları koleksiyonunun ikincisi olan Virginia Woolf portresini nakşediyorum. Leylâ Hoca’mla birlikte Monet’nin Japonya’da Tokyo Ulusal Batı Sanat Müzesi’nde bulunan ve pek bilinmeyen On the boat eseri üzerine çalışıyorum. Nakış arkadaşlarım iğneyle kuyu kazıyorsun diyorlar, hakikaten öyle. Epey zorlu bir yolculuk… Mart 2025’te İzmir’de İpliğin Senfonisi Sergisi’nde sanatseverlerce izlenebilecek. İğne ve ipliğe dokununca, bir proje, bir projeyle sınırlı kalmıyor. Bütünün parçası oluyor ya da iki farklı disiplini birleştiriyor. Voltaire, bütün sanatların kardeş olduğunu ve her sanatın birbirine ışık tuttuğunu söyler. Haklıdır… Ben de çalışmalarımda pek çok sanattan, en çok da nakış sanatıyla iç içe olan edebiyattan etkileniyorum. Edebiyatta sözcüklerle cümleleri ilmek ilmek işliyor hikâye yaratıyoruz. Nakışta da aynı şekilde fakat bir farkla, iğne ve iplik kullanarak kendimizi hikâyenin içinde buluveriyoruz. Hayat, evren, edebiyat, müzik, arkeoloji, antropoloji ve tarih ilham kaynaklarım. Kazı bilimine olan merakım, hayranlığım ve sevgim sebebiyle arkeolojik nakışla ilgilemeye başladım.

Öze dönüşe önemli katkı sağlanıyor! Öze dönüşe önemli katkı sağlanıyor!

Arkeolojik nakış sanatını nasıl tanımlıyorsunuz?

Arkeolojik nakış, kazı bilimiyle ulaşılan buluntulara, eserlere, kazı alanlarına, günümüzde açık hava müzelerine dönüşen şehirlerin fotoğraflarına, görsel belgeleri üzerine iplikle yapılan çalışmalardır veya kumaşın üzerine yeniden iplikle resmedilmesidir. Arkeolojik nakışta geçmişin derinine ineriz. Tabiri caizse yılların, dönemlerin, çağların katman katman örttüğü topraktan çıkarılan buluntunun hikâyesine, iğne ve iplikle yapılan bir kazıdır. Arkeolojik nakışta olası hikâyeler görünmeye başlar, belki var olanlar yüzeye çıkar, belki imkânsızlar mümkün kılınır. Geçmiş, iğne ucunda yeniden var olur… Gördüklerini keskisiyle mağara duvarına nakşeden insanı anlamaya çalışırız. Yüzyıllar, binyıllar önce onu harekete geçiren duygu, bugün bizi harekete geçirir ve farklı çağların insanları olmamıza rağmen aynı duyguda buluşuruz.
 

Geçmiş dönemlerden ilham alarak yaptığınız eserlerde, tarihsel bağlamı nasıl kuruyorsunuz?
Bazen araştırıyorum bazen bakmak, görmek, hissetmek yeterli oluyor... Bahsettiğim “Tragedya Yazarı Euripides Kabartması”nın yer aldığı fotoğrafın bir bölümüne yaptığım nakış için oturup uzun uzun araştırma yaptım. Makaleler okudum. Bulunduğu yere baktım. Canlı renkleri elime aldım. Bu aşamadan sonra tamamen ruhunu hissederek iğne ve iplikle çalıştım. Ortaya gördüğünüz çalışma çıktı.

Bir nakış projesine başlarken süreç nasıl ilerliyor? Tasarım aşamasından itibaren hangi adımları izliyorsunuz?
Türümüzün nakşetme ihtiyacıyla ortaya çıkan nakış, bizleri, hikâyeleri, tarihi var ediyor. Kayıt altına alıyor. Ben de kumaşa, kâğıda, fotoğrafa, albüm kapağına, kartpostala, pek çok materyale iğne ve iplik kullanarak resim yapıyorum. Kumaşla çalıştığımda bazen bir manzara bazen portre üzerinde çalışıyorum. Bazen de eserleri ruhuma dokunan bir ressamın resmini yeniden yorumluyorum veya kendim çiziyor, işliyorum. Fotoğraf, kartpostal projelerinde de çoğunlukla elime iğne ipliği alıp kendimi hikâyenin büyüsüne bırakıyorum. Teknik açıdan süreç şöyle ilerliyor. Önce hangi alanda çalışacağınızı bilmeniz gerek. Kumaşa mı, kâğıda mı, hangi materyali tercih ederseniz artık… Diyelim ki kumaşa çalışacaksınız. Kumaşı istediğiniz boyutta kesip üzerine çalışacağınız resmi veya figürü çizebilirsiniz, şablon kullanabilirsiniz. Kasnağa yerleştirmeniz gerek. Ardından çalışacağınız iplerin rengini belirleyip uygun teknikleri kullanarak işinizi tamamlarsınız. Projenin büyüklüğüne ve detayına göre değişebilir ancak tüm vaktinizi verseniz de bitirmek için en kolay çalışmada bile en az birkaç güne ihtiyacınız olur.

Çalışmalarınızda hangi tarihsel dönemlerden ya da kültürel öğelerden ilham alıyorsunuz?

Paleolitik ve Neolitik Çağ başlı başına ilham kaynağım… Göbeklitepe’de, Karahantepe’de Neolitik Çağı’n izinde yürümek, anlamaya çalışmak, aynı göğün altında farklı dönemlerde yaşamamız, ilkel olmadıklarına inanılan o çağın insanlarının ellerinde can bulan eserler beni çok etkiliyor. Antik Yunan, Bizans Dönemi de çok etkileyici. İstanbul’da surların yakınında yaşıyorum. Bir sur kapısından girip âdeta açık hava müzesi denilebilecek sokaklarda adım atmak, yıllar yıllar öncesinde yapıldığı hâlde sapasağlam duran nice buluntuyu görüp de bir şeyler hissetmemek mümkün değil. Tabii bir de yaşadığımız dönem var. Öyle bir çağdayız ki… Hakkında pek çok şey söylenebilir. Bu çağa ben “çözümsüzlük, tanıklık ve kaygı çağı” diyorum. Sanatçıların eserlerinde çağlarının aynasından yansıyanları da görürüz. Art Culture News’teki köşe yazılarıma başlarken “Bu çağın sanatçıları neyi resmeder, haydi birlikte bulalım” demiştim. Buldum mu, bulamadım mı emin değilim. Çağdaşlarımızın çalışmaları belki de çözümsüzlük, tanıklık, kaygı kavramlarıyla incelenebilir. Her ne kadar umutla bakmayı seçsem de çalışmalarımdan yola çıkarak söylüyorum tabii…

DEVAM EDECEK

Muhabir: ALADDİN ALADAĞ