Geçenlerde ziyaret ettiğimiz bir büyüğümüz, ”insan yaşlandıkça daha fazla ilgi istiyor, ailesini, eşini-dostunu özlüyor” diyerek yaşlılarımızın hislerine tercüman oldu.
Türkiye’de 65 yaş ve üstü yaşlı nüfus oranı TÜİK’in 2023 verilerine göre % 9,9 civarındadır. Bu oran 50 sene önce %4,4 dolaylarındaydı. Projeksiyonlara göre 2030 yılında nüfusumuzun yaklaşık yüzde yirmilik bir kesiminin yaşlı kategorisinde olacağı öngörülmektedir.
Ülkemizin geçirdiği sosyokültürel değişim sonucunda aile yapımız büyük aileden çekirdek aileye dönüşmüş durumdadır. Aile bireylerinin çalışma hayatının içinde olduğu bir dönemdeyiz.
Bu tablo bizim değer yargılarımızı altüst ettiği gibi yaşlılarımızla kurduğumuz inanç eksenli ilişkilerimizi de zarar vermiştir.
Sahip olduğumuz konfor, imkânlar ve çağın dayattığı anlayış evimizin bereketi ve dua kapısı olarak göreceğimiz yaşlılarımızı bir yük veya ayak bağı olarak görmeye zorlamaktadır.
Çözüm olarak da bizim kültürümüzde “Darülaceze” dışında pek rastlamadığımız “Huzur Evleri” gösterilmektedir.
”Huzur Evleri”, yaşlılarımıza “huzur” mu veriyor, yoksa onlara “hüzün” mü veriyor? “Huzur” evi mi, “hüzün” evi mi?
Yaşlılarımızı huzur evine götürdüğümüzde huzura ermiş mi oluyoruz?
Ama bir gerçek var. Eski hal muhal! Nehrin akışını tersine döndüremeyiz. O zaman, ya yeni hal, ya izmihlal!
Yeni hal nasıl olacak?
Huzur evlerinin sayısını artırmak ve bakıcılar tutmak bir çözüm olacak mı?
Batı medeniyetinin bulduğu çözümler bizim derdimize çare olacak mı? Yaşlı gözlerdeki, hasreti dindirecek mi, akan yaşı silecek mi?
“Bir yaşlı ölmüş diyeler, üç gün sonra duyalar” cümleleri bizler için mi söylenecek?
İnsanın doğumla başlayıp, çocukluk, gençlik, yetişkinlik ve yaşlılık devam eden ve hasret yurdundan vuslat yurduna yolculukla ( ölüm) biten serüveni vardır.
Hayatını kulluk bilinci içerisinde geçirenler için yaşlılık dönemi kemale ermenin adıdır. Yaşlı insanların bedenleri yorulmuştur, ama tecrübeleri zenginleşmiş ve bilge insan konumuna çıkmışlardır.
Yaşlılara bu dönemde nasıl davranalım ki, onlar incinmesin?
Öncelikle, yaşlıların çok hassas ve alıngan olduğu bilinci ile hareket etmeliyiz. Onların bizden para pul istemediğinin farkında olmalıyız.
Onlar, tatlı dil, güler yüz istiyorlar. Çoğu kronik hastalıklarla mücadele ediyor. Öz bakımını yapmakta zorlanıyor, başkasının bakımına ihtiyaç duyuyor.
Peki! Bu bakım nasıl olacak?
Uzmanlar konu ile ilgili ne söylüyorlar?
*Asıl olan yaşlıların aileleri çocukları ve torunları ile birlikte yaşaması.
*Eğer, hasta ve evlatlarının yanında kalma imkânı yoksa evinde ya yakınları o da olmazsa güvenilir bir bakıcı tarafından bakılması. Bu durumda da sık sık evlatları tarafından ziyaret edilmesi veya aranması.
*Şartlar oldukça zorlaşmışsa ailenin yanında veya kendi evinde bakma imkânı kalmamışsa yaşlıyı ikna ederek, onunla da açık konuşarak huzur evlerine yerleştirmek. Orada da ziyaret etmek, ilgiyi kesmemek.
Şunu hatırda tutalım:
Yaşlıları hayatın coşkusundan uzaklaştırmak ve toplumdan dışlamak, onu yalnızlığa, mutsuzluğa sürüklemek demektir. Eğer bir yaşlıya fikri sorulur, saygı gösterilir ve hal ve hatırı sorulursa o, mutlu olacak ve kendisini güvenli, huzurlu hissedecektir.
Dinimiz İslam’ın emri de yaşlılarımızı baş tacı etmek değil mi?
"Rabbin şöyle emretti: Sadece Allah'a ibadet edeceksiniz. Anne ve babanıza iyi davranacaksınız. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, sakın onlara "öf!" bile deme! Onları azarlama! Onlara saygıyla hitap et! Onlara merhamet ederek tevâzu kanadlarını aç da, "Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl şefkatle büyüttülerse, sen de onlara öyle merhamet et, de!" (İsrâ sûresi, 23-24)
“Anne ve babasına veya onlardan sadece birine yaşlılık günlerinde yetişip de cennete giremeyen kimse perişan olsun, perişan olsun, perişan olsun.” ( Müslim, Birr 9, 10)
Yaşlılarımıza hürmet edelim ki, hürmet görelim.
Allah’ın sevdikleri arasına girelim.
Selam ve dua ile..