70’li yılların son çeyreği. Orta okul öğrencisiyim. Siyasetin en karmaşık olduğu yıllar.   Hocalarımız ikiye bölünmüş. Sağcılar ve solcular.

Körpecik beyinler ne yapacağımızı bilemiyoruz. Siyaset nedir bilmeyiz. Ailemize göre bir fikrimiz var. O kadar. Ailemizin ne kadar sağlam fikirleri var, onu dahi sorgulamıyoruz.

Bizler yazılı sınavlar ve ödevlerde öğretmenimiz hangi görüşteyse mümkün olduğunca onun hoşuna gidecek kelimeleri kullanıyoruz. Tabi bu arada hangi kelime kimin hoşuna gider o konuda da sınıf arkadaşlarımızla kendi aramızda tartışıyoruz ve öğreniyoruz. Bereket versin arkadaşlarla aramızda bir ayrışma yok.

Bazı arkadaşlar bu durumun heyecanına kapılsa da çok önemli bir davranış değişikliği yok.

O günden sonra hayatımın her yerinde simgeler üzerinden iletişim kurma yönetimi konusunda daha derin bilgilere sahip oldum.

Tabii sol sağ ve fraksiyonların ülke gündemini belirleme mücadelesi devam ediyor, hatta bu ayrışma anarşiye dönüşüyordu.

En tepedekiler bile 100’den fazla turda Cumhurbaşkanını seçemeyecek kadar meclisi uzlaşmasız hale soktular, ülkeyi 12 eylül darbesine götürmüşlerdi.

Bu arada Alevi Sünni çatışmaları, Sol fraksiyon çatışmaları, Sağ sol, ülkücü komünist çatışmaları ile ayrışmalar simgeler üzerinden körüklenmiş.

Toplum öyle bir psikolojiye sokulmuştu ki çok iyi iki arkadaş farklı iki görüşün tarafı diye kanlı bıçaklı oluyordu.

Hatta kardeşler, baba ve çocuklar.

Hatta böyle bir taraf tutmayanları aptal yerine koyuyorlar. Fikirsiz diye itham ediyorlardı.

Buna basınımız, edebiyatçılarımız, bilim insanlarımız sanatçılarımız da alet oluyorlardı.

Fakat benim hep anlayamadığım bir şey vardı.

Herhangi bir konuda sorunu çözmek için çözen insanların kim olduğunun önemi neden bu kadar önemliydi. Çünkü sorunun daha çözüm aşaması gelmeden insanlar birbirini kategorize ediyor bir birini tamamlayacak, sorunu çözecek insanlar ayrışıyordu.

Sanki amaç sorun çözmek değil çözümsüzlük üretmek idi.

İnsanların sorun çözerken bir araya gelme yöntemleri   adeta sorundan tamamen bağımsız sıfatlarına göre oluyordu.

Sonra laik anti laik, ilerici gerici muhafazakâr diye ayrışmalar farklı boyutlara büründü ama ülkede gerçekten hiç bir problem çözülmüyor kaos sürekli genişliyordu.

Çünkü   insanlar sevdikleri ve nefret ettikleri arasında ikiye ayrılmıştı.  Hatta bir olayın doğru ve yanlışlığı da kimin söylediğine göre değişiyordu.

En aydın insanlar bile      olaya   ve soruna odaklanmadan karşısındakinin kim olduğuna odaklanıyordu.

Bu ayrışmanın siyasi faydasını muhtarlık ve belediye seçimlerinde görmüştüm. 

Adaylar seçmeni bir sürü olarak görüyor birbirine karışmasın iletişim kurmasın diye onları sürekli ayrıştırıyorlardı. Kahveleri bile ayrı hale geliyordu.  Hatta  bölgeler kurtarılmış bölgelerle isimlendiriliyordu. Kimse öbür taraftan birisi ile açık ilişki kuramıyordu. Hatta bu tip ilişkisi olanlar güvenilmez taraftar sınıfında görülüyordu.

Bugün bu seçim sistemi ülkenin yönetiminde de var.

İktidar da muhalefet de sadece birbirini itibarsızlaştırmak üzere bir yöntem belirlemişler.

Buna aydınlar da dahil. Bir aydın karışışındakini itibarsızlaştırdıkça aydın olarak kendini görebiliyor.

Geçen bir doktor arkadaşımlar görüşürken ona sordum;

Bir hastaneye sıra dışı bir hasta  geldiğini kabul edelim;

Hastanedeki doktorların çoğunluğunun bu hasta için konsültasyona katılması gerektiğini düşünelim.

Doktorların hepsinin ayrı bir görüşü olsa;

Mesela, dindar dinsiz, laik anti laik, Atatürkçü,  demokrat, sosyalist, komünist, muhafazakar,  faşist, gerici, devrimci, sağcı solcu görüşlerden doktorlar olsa. Her birinin alanı da bu hasta için gerekli olsa.

Bu doktorlar kimlerle iş yaptığına mı bakar yoksa;

Hep beraber tetkike başlar, analiz eder, uygun tedavi sistemini bulmaya mı çalışır diye sordum.

Tabii ki hastaya ve hastalığa yoğunlaşır ve uygun tedaviyi ortaya koymaya çalışır dedi.

Peki toplumun herhangi bir sosyal ya da ekonomik problemini  yani hastalığını çözerken; uygun tetkik, analiz, tespit ve tedaviyi uygulamak için insanlar bir araya gelip de insanları simgeler üzerinden değerlendirip çözüm üretme yoluna gitmiyoruz?

Ben dahil toplum olarak hepimizi sorunluyuz dedi. Aydın görüşlerine çok değer verdiğim doktor arkadaşım.

Neden düşünceler ve fikirleri kullanarak soruna yoğunlaşmıyoruz?

Belki bunu becerebilsek?

Neden sonuç ilişkisinden yola çıksak?

 Analitik düşünsek bir ateist bir dindarın fikrinden faydalanabilecek.

Hatta farklı dinler aynı soruna farklı açılardan tamamlayıcılıkları ile çözüm üretecek.

Farklı görüşler belki en zıt olsa bile bir sorunun çözümümde buluşabilecekler.

Yoksa simgeler üzerinden ayrışarak biz bize faydalı olamayız.
Hatta çok değerli hasletlerimiz de olsa   doğru çözüme hizmet edemeyiz.

Doğru yaşamlar üretemeyiz.

Bugün gelişmiş ülkeler dahil  yüzde yirmi zenginleşerek ekonominin ve yaşamın yüzde seksenini yönetmesinin altında bu simgesel çatışmalar var.

Hatta bu simgesel çatışmaları bu güçler rahat zenginliklerini sürdürebilmek için kullanıyorlar. Benim düşüncem bu.

Birçok insanın  kısa vadeli çıkarları için bu sisteme hizmet ettiklerini düşünüyorum.