Davranışlarımız bulunduğumuz konum, yaşadığımız ortama göre farklılıklar gösterir. Göstermeli de…

İnsanlar arasındaki samimiyet derecesi, iletişim biçimi ve ilişkiler davranışlarımız üzerinde etkilidir.

Çoğu zaman davranışlarımızı alışkanlıklarımız belirler ama alışkanlıklarımıza göre davranmayacağımız ortamlar da vardır.

Çok samimi olduğumuz insanların bulunduğu ortamlarla, yeni tanıştığımız insanların olduğu ortamlardaki davranışımız daha farklıdır. Yeni tanıştığımız insanlarla daha dikkatli ve ölçülü davranırız.

Aynı zamanda büyüme durumumuza göre de davranışlarımız değişkenlik gösterir çocukluk davranışlarımızla gençlik ve olgunluk davranışlarımız çok farklılık gösterir.

Mahallemizde, köyümüzdeki davranışlarımızla şehirlerdeki davranışlarımız da değişiklik gösterir. Kent kültürü daha geniş bir toplumun ortak paydasında buluşmayı gerektirir.
Geliştikçe ilkelere bürünür, ilkelere büründükçe gelişiriz.

Kendi çevremizde birçok hatalı ve yanlış davranışımız zaman içinde hoş görülebilirse de geniş çevrede daha az hoşgörü ile karşılaşırız. Çünkü bizi tanımayan insanlar bizden baştan ilkeli olmamızı beklerler. Kurallar da buna göre oluşur.

Özellikle de geliştikçe davranışlarımız daha çok kültüre bürünür, empati anlayışımız daha güçlenir, tevazu sahibi oluruz.

Bazen ailemizden, mahallemizden gelen davranışlara fark etmeden öyle bağlı kalırız ki farklı çevrelere gidince çatışırız. Aslında mahallemizin, ailemizin hoşgörüsünü yeni çevremizden bekleriz. Beklediğimiz hoşgörüyü bulamayınca ya geri dönmek isteriz ya da yeni ortamlarla sürekli çatışırız.
Yeni durumlara ayak uyduranlar genelde kendi davranışlarını gözden geçiren, özeleştiri yapan yeni duruma empati yaparak doğru algılarla uyum sağlarlar.
Bu demek değil ki her yeni seviye doğru ve gelişmiş. Eğer ortam ve kendi davranışlarını doğru analiz eden bir insan, gittiği yeri tamamlar. Hatta oraya pozitif katkılar sağlayarak zenginleştirir.

Bunu ancak kendini doğru analiz eden insanlar yapabilir yoksa kendi yanlışını yeni ortama empoze etmeye çalışarak çatışmanın kaynağı olmaktan kurtulamaz.

Faklı ortamlar ve gelişme dereceleri sosyal çevrede olduğu gibi ekonomik çevrede de vardır.

Ekonomik olarak birçok firma, insan, girişimcinin büyürken gelişememesinin sebebi bu çatışma ortamıdır.

Küçük bir imalattan kocaman fabrikaya geçmiş birçok girişimci çoğu zaman yeni ortamında mutlu olamaz çatışır.

Kıt kaynaklarla uzun bir yaşam sürecinde elde ettiği işini artık farklı insanlarla paylaşmak durumundadır.

Artık kendi alışkanlıklarının yanına yeni alışkanlıklar ekleme zamanı gelmiştir.

İşte bu gelişmeyi fark edemezse insan, çatışma ve kaos başlar.

İşletme büyümüştür ama büyüyen işletmeye göre yeni davranışlar gelişmemiştir.

Artık görerek duyarak iş görmenin yerini raporlar, bilgiler almıştır.

Her şeyi kendim yaparım sisteminin yerine tanımadığı ama işini bilen insanlarla çalışmak zorunda kalır insan…

Bu yeni ortamda artık iş görmek ve gördürmek gerekir. Bunun için iş kanaları süreçleri ve iş çeşitleri ortaya çıkar. Sorumluluklar artar. Devlete, topluma, çalışana, ortağa göre şekillenen bir dizi sorumluluklar da hayatımıza girer. Artık sadece kendimize karşı sorumlu değilizdir.

Aynı şekilde bürokraside görev alırken ya da politikaya atılarak yeni görevler alırken de benzer sorumluluklarımız ortaya çıkar.

Buralara geldiğimizde ailemiz ve mahallemizde davrandığımız gibi davranamadığımız gibi aynı hoş görüyü de bekleyemeyiz.
Hatta ifade tarzımız, sorunları çözme biçimimiz, olaylara yaklaşımımız hep birlikte yaşadığımız insanları düşünerek şekillenir. Hatta buralardaki, yaşam biçimine dair kurallar kanunlar, tüzükler ve yönetmeliklerle belirlenmiştir.

Buralarda görev aldığımızda davranışımız, hitap şeklimiz bile çok ölçülü olmalıdir çünkü takip edilen bir konumda yaşamaktayızdır.

İşletmelerde yerel işletme ile ulusal ve uluslararası işletmelerde bile gelişmeye göre iletişim ve davranış hassasiyetleri değişir.
Söz vermek, termin vermek veya ret etmek, ertelemek hepsinin bir ilkesi vardır.

İnsanların gelişmeleri geldikleri görevdeki davranışları, hayata ve işe verdikleri tepkilerle ölçülür.

İşletmelerde termin, sevk, teslim ve kalite gelişmenin ölçüsüdür.

Kaliteli işletmeler kaliteli insanlarla çalışır.

Ayrıca insanlar geliştikçe sosyal ve çevresel hassasiyetler de artar.

Mesela son model bir araçla trafik ihlali yapmak, araç penceresinden çevreye çöp atmak o insanın büyüdüğünü ama gelişmediğini gösterir.

Gelişen işletmeler, kurumlar ve insanlar bulundukları ortamı ve insanları geliştirir. Eğer bir yerde insanlar gelişmiyor hatta davranış bozuklukları artıyorsa o ortam ne kadar lüks olursa olsun gelişmemiştir.
Adalet, saygı hoşgörü,empati ilkeli davranışlar gelişmiş insanların en güzel davranışlarıdır.

Gelişmiş kurum ve insan davranışlarının etkili olduğu yerlerde insanlar ve çevre birlikte sorun çözme, ortak değerler üretme, kültürel gelişme ile zengin yaşamlar üretirler.

Bunların temelinde alışkanlıklar ve mahallenin yüklediği davranış biçiminin dayattığı davranışlarla herkesi kendine benzetme gayreti yerine yeni yaşamlar ve çözümler üretme çabası vardır.

İnsanlar, kurumlar, işletmeler kendi potansiyellerini yeteneklerini, kapasitelerini doğru anlar doğru analiz ederlerse içinde bulunduğu yeni ortamların yeni hedeflerini de ortaya koyaralar.

Bu yenilik üreten bir değişimdir. O insanı ve kurumu önder yapar.

Çevremize bir bakalım;

Modern dış görünüşlü firmalar bir türlü kendi kültürünü oluşturamıyor. Kendi markası ve kültürü ile var olamıyor çünkü işe başladığı davranışı ile geldiği seviyenin davranışı aynı.

Tabir caiz ise belki çok lüks bir aracın görünümünde ama motoru serçe taksi motoru… Sistem yürümüyor.

Ya da çocukluk hayallerinden, davranışlarından ya da mahallesinin kültüründen kurtulamamış bir insan, eğitim öğretim görse bile bir türlü mutluluk üreten bir yaşamın sahibi olamıyor. Çatışmaların kahramanı olmaktan kurtulamıyor.

Belki de öyle bir yeteneğe sahip, öyle ruhsal potansiyeli var ki, yeni yaşamını fark edebilse mutluluk üreten bir yaşamanın ustası olacak.