“Bozkırlı Hoca” adıyla anılan Mustafa Parlaktürk Konya’mızın yetiştirmiş olduğu önemli bir İslam âlimidir.

1332/1916 yılında Bozkır’ın Dere kasabasında dünyaya geldi. Mehmet oğlu Muttalip Efendi’nin oğludur.  Muttalip Efendi Konya medreselerinde biraz okumuş ve köyüne dönmüştür. Dere Köyünde çiftçilik ve ustalık yaparak geçinirdi. Boş zamanlarında bol kuran-ı kerim okurdu. Muttalip Efendi, 1971’de köyünde vefat etmiştir. Mustafa Efendi’nin annesi Bozkır’ın Sorgun köyündendir. Mustafa Efendi’nin adını ise anne-annesinin babası olan Mustafa Hoca Efendi’den almıştır. Bu aile Bozkır’da tahin işiyle uğraşan “Karabacaklar” ailesi ile akraba olurlar. Muttalip Efendi’nin Mustafa, Mehmed ve Ali adında üç oğlu ve bir kızı olmuştur. Oğullarından üçü de imam olmuştur.

Tahsili

Mustafa Efendi, İlkokulu 1’den 5’e kadar eski usulde (Osmanlıca) okudu. Bundan sonrada resmi bir eğitim almadı. Kardeşi Mehmed Parlaktürk şöyle anlatır: “10 yaşından sonra Mustafa abim bize/ailemize yaramadı. Onun hep işi gücü kitap okumaktı. Hatta peder bazen:

-Ne olacak böyle okumak! Artık işimizi gör filan” diye ona kızardı. Bende okuyacağım der babama karşı gelirdim. Çünkü pederin işleri bana kalmıştı.”

Mustafa Efendi İlk tahsilini Çat’lı Hacı Hüseyin Efendiden yaptı. 12 yaşından itibaren özel dini dersler aldı. İlk Arapça hocası icazetli âlimlerden Ali Efendidir.

Yazısı çok güzel olduğu için henüz 16 yasında iken köy kâtipliğine getirildi. 4 yıl bu görevi yürüttü. Kardeşi Mehmet Parlaktürk: “Köyün bütün dilekçelerini o yazdı. Para pul almazdı. Meccanen yazardı.” demektedir.

Bu arada dönemin tanınmış âlimlerinden Ali Rıza Oğuzay Hoca’dan 10 yıl dinî ilimler tahsil ederek, Arapça, Sarf-Nahiv başta olmak üzere, Fıkıh, Akaid, Tefsir ve Hadis öğrendi

Ahırlı’lı Tevfik Bilge Efendi’den de dersler aldı. Bozkırlı Mustafa Efendi’nin gençliği tamamen ilim tahsili ile geçti.

Askere gitmeden önce köyünden ayrılarak Çumra’nın Türkmen köylerine imam olarak gitti.

20 yaşında Konya'ya gelerek Akşehirli Ahmet Talat Yeşilsoy Efendi’den iki sene dini dersler aldı.

22 yaşında İstanbul’a gitti. Aynı yıl askerlik görevine İstanbul Heybeliada’da başladı. İstanbul’da bulunduğu sürede İstanbul Müftülük Müsevvidi Hacı Bekir Haki Efendi’den Farsça öğrendi.

1940 yılında askerden dönünce Karatay ilçesine bağlı Hayıroğlu Köyüne imam oldu. 1944’de aynı köyden Hacı İbrahimlerin Mehmet Ağa’nın Kızı Ümmü Hanım’la evlendi. Bu evlilikten Halime, Vesile, Abdullah ve Seyit Mehmet adında dört çocukları dünyaya geldi.

Bozkırlı Mustafa Efendi imam olarak bulunduğu Hayıroğlu köyünden Konya müftülüğüne geldiğinde dönemin Müftüsü Beyşehirli Abdullah Ulubay hoca ona:

-Her geldiğinde bana sorular sor. Usul öğren diye teşvikte bulunurdu.

1950 yılında Ankara'da Diyanet İşleri Başkanlığı’nın açtığı vaizlik sınavını kazandı. 1950 yılında Karatay ilçesi Dolav mahallesindeki Hacıveyis Efendi Camii’nde imamlık yapmaya başladı. Daha sonra da Karatay Pisili Camii’ne imam oldu. 1953’te Müftü Beyşehirli Abdullah Ulubay zamanında merkez vaizliğine tayin edildi. Aziziye, Kapu ve Tahtatepen Camilerinde uzun sure kürsü vaizliği yaptı. Bozkırlı Mustafa Efendi, müftülük bünyesinde önemli görevlerde bulunup, komisyon başkanlığı yaparak fetva işlerine baktı.

Müftü Abdullah Efendi’den fıkıh ve felam dersleri aldı. Müftülüğün Fetva Komisyonlarına Başkanlık yaptı. İmtihan Komisyonlarında görev aldı. Yeğeni Mehmet Emin Parlaktürk: “İmamlık imtihanlarında tanıdıklarına yardım etmezdi. Bana da yardım etmedi. Bilakis zararı dokundu. Bana çok zor sorular sordu” demektedir. Pek çok dini mesele hakkında verdiği fetvalarla Konya'dan ve Konya dışından gelenlerin meselelerin hallinde tek müracaat mercii hâline geldi. Bazen Diyanet İsleri Başkanlığı’nın bile görüş aldığı ve fetvasına başvurduğu bir kişi idi.  Fetva konusunda şöhreti Konya dışına kadar yayıldı. Tahir Büyükkörükçü Hoca Efendi, Müftülük görevi yaptığı sırada kendisine fetva için başvuranlara zaman zaman:

-Bu konuda hüküm şöyle, fakat bir defa da Bozkırlı Mustafa Efendi’ye sorunuz” diye tavsiyede bulunarak, verdiği fetvadan emin olmak istediği söylenir.

Bozkırlı Hocanın 70'li yılların başından itibaren son dönemlerine kadar Pazar günleri Tahtatepen Camiinde verdiği Hadis ve Tefsir ağırlıklı sohbetleri, bilhassa İlahiyat hocalarıyla seçkin bir kesimin kaçırmaksızın takip ettikleri dersler haline gelmişti. Başta yetişkin hocalar olmak üzere ilme meraklı pek çok genç talebeler de dersleri merakla takip eder ve notlar alırlardı.

Yetiştirdiği öğrenciler arasında Kayserili Hafız Halit, Çorumlu Hacı Ahmed Efendi, ikisi de imam olan kardeşleri Mehmet ve Ali Parlaktürk, emekli astsubay Refik Kayaalp, Hayrettin Karaman, Ali Osman Koçkuzu, Vaiz Mustafa Uysal, Mahmut Toptaş Hoca Efendiler vardır. Ayrıca Mustafa Akdedeoğulları da kendisine sıkça gelirdi.

Döneminin en yüksek ilime sahip din bilgini olarak kabul edilirdi.  Evinde her gün için ilmi bir konuyu seçer, onun üzerinde hazırlanır ve hafta boyu araştırmalarını sürdürürdü.

Mustafa Efendi, programlı şekilde çalışmalar yapar, Pazartesi günü Kapı Camii’nde Fıkıh, Çarşamba günü Aziziye Camii’nde Tefsir ve Pazar günü de Tahtatepen Camii’nde Hadis dersleri verirdi.

Bozkırlı Mustafa Efendi, takva ehli bir kimse idi. Münzevi bir hayatı vardı. Dışarıda boş yere gezmez, komşu, akraba, eş-dost ziyaretlerine fazlaca gitmez, herkes onun evine ziyarete gelirdi. Görev dışındaki vakitler hep evinde bulunur, zaten hemen her gün mesele danışmaya gelenlerle evi dolar taşardı. Geceleyin Teheccüd için kalkar, sarığını yanından eksik etmezdi.

Mustafa Efendi çok zeki idi. Kendi kendine marangozluk, saatçilik ve ciltçilik öğrendi. Evinde cilt aletleri vardı. Aldığı eserlerin çoğunu ciltlemiştir.

Halk arasında "ayaklı kütüphane" diye maruf oldu. En yakın arkadaşları kitaplarıydı.

Resmi görevi sebebiyle uğradığı Müftülük dairesi dışında en fazla uğradığı mekânlar Arapça eserler satan kitapçılar olurdu.  Özellikle Kitapçı Arif Etik, Can, Uysal Kitapevleri ile İsmail İncili'nin dükkânı sık uğradığı yerlerdi.

Yeni gelen Arapça kitaplardan mutlaka haberdar olur, lüzumlu olanları mutlaka alırdı. Evine götürdüğü kitapları hanımından çekindiği için saklayarak odasına çıkarırdı.

Kendisine

-Aldığın bu kitapları okuyor musun, sorulduğu zaman, cevabı:

-Ben aldığım kitabi okumadan kitaplığıma yerleştirmem, olmuştur. Gerçekten de sehpasının üzerinde irili ufaklı onlarca kitap her zaman bulunurdu.

Mustafa Efendi, kendisini ziyaret ederek bir konu hakkında fetva isteyenlere, konuyu çok iyi bildiği hâlde ezbere cevap vermeyip, kitaplığından çıkardığı eseri açarak izahatta bulunur, böylece karşısındaki kimse cevaptan emin olurdu.

İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyelerinden merhum Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Küçükkalay Bozkırlı Hoca'nın yanına sık sık uğrar, onunla tereddüde düştüğü konuları müzakere eder ve ayrılırken de her defasında elini öpmeye çalışırdı. Ama Hoca Efendi elini öptürmezdi. Bir defasında Küçükkalay, Hocanın elini sıkıca tutarak bu kez mutlaka öpmek istediğini ısrarla sürdürmüş ve hocanın elini öpmeyi başarmıştı. Arap Üniversitelerinde Arap asıllı öğrencilere Arapça ve Tefsir dersleri verecek kadar mükemmel dil bilen ve Arap belagat ve fesahatine aşina olan Küçükkalay gibi bir hoca, Bozkırlı Hoca Efendide çok farklı ve üstün özellikler görmeli ki, elini öpmekte ısrar etsin!

Kalfa namıyla maruf Abdullah Okur Hoca şöyle anlatır: Konya Yüksek İslam Enstitüsü’nün açıldığı yallarda Prof. Dr. Muhammed Hamidullah Konya'ya ziyarete gelmişti. Okulu ve hocaları ziyaretten sonra Konya'da başka ilim adamları ve din âlimleriyle bilinen değerli hocalar varsa onları da ziyaret etmek istediğini söyleyince bir-kaç kişi ziyaret edildi. Son olarak bir de “Bozkırlı Hocaya gidelim” dendi. Ziyaretlerden pek de aradığını bulamadığı anlaşılan Hamidullah ister istemez oraya da katıldı. Uzun süren görüşmeden ayrıldıktan sonra Muhammed Hamidullah'ın kendisini gezdiren heyete söylediği şu sözü hiç unutmuyorum: "Burada böyle bir âlim vardı da siz niye beni başka yerlerde dolaştırıp durdunuz? Yazık, önceki vakitler zayi oldu!.."

Bozkırlı Mustafa Efendi fıkhi meseleleri çözmede son derecede maharetliydi. Şöyle bir olay anlatılır: Damat adayına fena halde kızan bir kız babası: “Ben bu adama kız vermem, verirsem şart olsun" diye nikâhı üzerine yemin eder. Kız babasının dışındaki her iki aile efradı ile nişanlı gençler ise bu evliliği şiddetle istemektedir. Yapılan bu büyük yemini çözmek üzere gittikleri her yerden eli boş dönen aile fertleri sonunda Bozkırlı Mustafa Efendi’ye giderek meseleyi danışırlar. Hocanın verdiği cevap sudur: “Evladım, şart eden adamı başka bir eve götürün. Onu orada oyalarken siz gelin kızı ev halkının elinden alarak damat evine götürün. Böylece gelin kızı babası vermiş olmaz. Annesi veya evdeki yakınları vermiş olur. Yeminini de bozmuş sayılmaz." Bu cevapla aile fertleri sevinerek eve dönerler ve anlatılan işlemi gerçekleştirirler.

Adamın birinin bir başkasına söylememesi gereken bir sözü vardır. Onu mutlaka söylemesi gerekiyor. Ancak o sözü buna aktaran kişi bunu kimseye söylememesi gerektiğini, aksi halde hanımından boş olacağına dair kendisinden ahit alıyor. Meseleyi Bozkırlı Mustafa Efendi’ye götüren kişilere hocanın cevabı şu oluyor: “0 sözü gene hiç kimseye söylemesin ama içinde de tutmasın. Yanında kimsenin bulunmadığı bir mekânda duvara doğru dönerek o sözü duvara yüksek sesle söylesin. Duvarın öte yanında bulunanlar da bu sözü işitmiş olmakla mesele çözülmüş olur."

Kardeşi Mehmet Parlaktürk Hoca kendisinden duyduğunu söyleyerek anlatıyor: Karaman'da iki kişi manifaturacılık yapmak üzere ortak olurlar, Ortaklardan birisinin hanımı ortaklık parası olarak altınlarını verir. Diğeri de mevcut parasıyla ortak olur. 10 sene birlikte çalıştıktan sonra ayrılmak isterler. Ayrılırken parasıyla ortak olan der ki: “Senin altınların hesabını şimdiki fiyattan yapacağız." Diğeri ise: “Hayır der. Ben altınları ta o zaman ortaklığa vermiştim, dolayısıyla o zamanın parasına göre hesabını yapacağız!" ortaklar anlaşamaz, Müftülüğe ve bir-kaç hocaya sorarlar. Fakat tatmin edici bir cevap alamazlar. Konya'ya gelerek Bozkırlı hocaya durumu anlatırlar. Hoca Efendi bunları hayretle dinler ve der ki; “Siz Beni İsrail döneminin Müslümanları gibi, bu devirde nasıl Müslümanlarsınız böyle!.." Bozkırlı hoca, hadislerde geçen ve tarla alışverişi yapıp da tarladan içi altın dolu küp çıkan iki kişinin durumuna işaret eder ve onlardan altın veren ortağa sorar: “Sen o altınları bozdurarak ortaklığa para olarak mı verdin, yoksa altın olarak mı?" Adam da: “Bozdurdum ve para olarak verdim" deyince: 0 zaman para olarak hesabını göreceksiniz, eğer altın olarak verseydin, şimdiki altın hesabından yapacaktınız" der. Adamlar: “Hay Allah razı olsun” deyip gitmişler.

Bozkırlı Mustafa Efendi camilerdeki görevine gidip gelirken Koyunoğlu Müzesi’nin karşısındaki Topraklık Hacı Hasan Büyük Cami’nin sokağında bulunan evinden çıkıp, Hacı Ömerler Sokağı’ndan sola saparak Çukur Mahalle’den Türbe önü’ne giden dar sokağı takip eder, Balıkçı Oteli önünden Türbe önü’ne ulaşırdı. Çünkü, halkın “2 mezarlık arası” dediği Türbe önü-Topraklık arasındaki yol eskiden mezarlıktı. Sonradan açılan yolun altında kalan kabirleri çiğnememek için bu yoldan geçtiği hiç görülmezdi.

63 yaşında böbrek yetmezliği nedeniyle 30 Eylül 1979 Pazar günü vefat etti ve kalabalık bir cemaat tarafından Üçler Mezarlığı’na defnedildi. Kabri bir zamanlar imamlık yaptığı Hacıveyis Camii’ne yakın yerdedir.

Allah Rahmet etsin.

AHMET ÇELİK 

Editör: TE Bilişim