Yapısal Sorunları Tersten Okumak

Abone Ol

Dünya ekonomisi sıkışma yaşıyor. Bu sıkışma reel boyutta büyüme yönlü olsa bile, farklı açılardan düşünüldüğünde; finansal verilerin ağırlığı ve Merkez Bankalarının dokunmaları ile kendisini finansal boyutta da sıkışmış hissediyor. Bu müdahale yönü de bulunan küçük sanal hareketler, dünya ekonomisinin işleyişine yön verir hale dönüşüyor. Takip edilen onca veri, yol haritası çizilmesi yanında kısa vadeli okumalara ağırlık verdiğinden, orta-uzun vadeli reel yapı, verilere kurban edilmiş bile olabiliyor. Diyeceğim o ki finans tutkusu reel bozulmaları tetikleyici hale dönüşebiliyor. 

Geniş perspektifli bakış açısı bu iken, daha minimal bakış açısı ise elbette ülkemizi ilgilendiren ve tamamlanmamış yapısal sorunlar eşliğinde finansal veri darbeleri ile reel oynaklığı yükseltebiliyor. Geçen hafta 2015 Haziran ayı işgücü ve istihdam rakamları açıklandı. Durumlar iyi olmaktan biraz uzak. İstihdam edilen kişi sayısı 27 milyon 261 bin kişi (geçen yıl Haziran ayında 26 milyon 585 bin kişi)  İşgücüne yeni katılmalar var (901 bin kişi), istihdam edilenler var (676 bin kişi) ancak işsizlik rakamlarında da ilerlemeler var. İşsiz sayımız 2 milyon 880 bin kişi (geçen yıl Haziran ayına göre artış 225 bin kişi), işsizlik oranımız 9,6 (geçen yıl Haziran ayında 9,1), tarım dışı işsizlik oranı 11,7 (geçen yıl Haziran ayında 11,1) ve daha önceki yazılarımda da değindiğim genç işsizlik ise 17,7 (geçen yıl Haziran ayında 16,7). 

Ben buradan yola çıkarak farklı bir noktaya, çalışanların sektörlere göre dağılımına, değinmek istiyorum. Çalışanların sektörlere göre dağılımına baktığımızda;  % 22'si tarımda, % 19,7'si sanayide, % 7,3'ü inşaatta ve geriye kalan % 51'i hizmetler sektöründe istihdam ediliyor. Bu rakamları tersten okumaya çalıştığımızda, ülkemizin GSYH büyümesine 5 milyon 997 bin kişi (27 milyon 261 kişinin % 22'si) tarım sektöründen, 5 milyon 370 bin kişi (27 milyon 261 kişinin % 19,7'si) sanayi sektöründen, 1 milyon 990 bin kişi (27 milyon 261 kişinin % 7,3'ü) inşaat sektöründen, 13 milyon 903 bin kişi (27 milyon 261 kişinin % 51'i)  hizmetler sektöründen destek veriyor. 

Bu rakamların bize söylediği en önemli konu şu; sektörlere verilen önem ve destekler ile sektörlerin büyümeye katkısı ne kadar birbiri ile örtüşüyor?  Bu sektörlerin ithalat bağımlılık oranları ne kadar? Eğitim seviyeleri ne düzeyde? Kullandıkları hammadde için bağımlılıklarının ölçüsü ne kadar? Çalışma saatleri ile üretim faktörlerinin verimlerini göz önüne aldığımızda dünya ölçeğinde verimlilikleri ne kadar? Sektörlerin alt yapıları ne ölçüde tamamlanmış? Üniversiteden mezuniyet sonrasında sektörlerin işgücü dağılımı ile GSYH verim ve büyüklüğü oranları karşılaştırılabiliyor mu? Ve ölçüsü ne kadar? 

Bu sorulara daha birçok soru eşlik edebilir. Önemli olan derinlemesine bir analiz yapabiliyor muyuz? Sorun burada. Kuru kuruya verilerin sunumundan öte bu verilerden çıkarmamız gereken asıl ipuçlarına yönelmek dünya ekonomi arenasında ülkemizi daha ön sıralara taşıyacaktır. Umarım Kasım seçiminde, seçim bildirgelerinde bu yapısal sorunları tersten de okuyarak analizler ve tespitler yapılırsa ve seçim bildirgesinde yer alırsa doğru çözümler peşi sıra gelecektir. 

Piyasayı dizginleyecek hamleler, piyasa dinleyicileri ve izleyicileri yerine piyasa çözümleyicileri ile yapılırsa bilgi kirliliği, bilgi parlaklığına dönüşecektir. Herkese daha iyi çözümlemeler dileklerimle.