Geçtiğimiz on günde Yeşil vatanımız ormanlar yanarken, yüreğimizi de yangın alanına çevirdi.

Bazılarımız medyadan izlerken gözyaşlarına hâkim olamazken, bazılarımız yangının bizzat içinde, dört beş gün gözlerine uyku girmeden yangınlarla fedakârca ve kahramanca mücadele ederek; malını, evini, şehrini, köyünü, vatanını, yeşilini doğasını korumak için yangının tam da merkezinde bulundular.

Görevli ve gönüllü binlerce insanımız tek yürek olmuştu. Diğer vatandaşlarımız da el ele vermiş mağdur vatandaşlarımıza ve sahada çalışanlara, destek amacı ile yardımları topluyor, organize ediyor ve afet mahalline ulaştırıyordu. Milletimizin bu özelliği ile ne kadar övünsek azdır. Belki de bizim en değerli varlığımız dayanışma ve birlik olma özelliğimizi günlük hayatta da harekete geçirebilsek eminim ülkemiz muasır medeniyete ulaşma konusunda çok yol kat eder.

Bir taraftan da devlet hızla hasar tespit çalışmaları yapıyor. Yetkililer bu konu için sahadalar. Heyetin biri geliyor birisi gidiyor.

Benim bu konuda çok önemli bir uyarım ve önerim var.

Bence yapılacak olan her ne ise; yanan yerleri eski haline getirmek olmamalı.

Bundan sonraki sağlıklı doğal yaşam ve toplumsal yaşam için gereken adımları atalım. Yapılmamışları, yapılamamışları da projelendirerek kırsal dönüşümü başlatalım. Değişen dünyada , Covid sürecinde de gösterdi ki kırsal yaşam insanlarımızın en önemli varlığı. İnsanı doğal yaşamı ile tekrardan uyumlu hale getirme fırsatını da yakalamış oluruz.

Geçen yazımda da dediğim gibi depremlerden sonra yeni şehirler kurulur.

Gelin yüz yıllık birçok sorunumuzu birlikte düşünerek çözelim.

Benim düşüncelerim:

  • Klasik yönetim anlayışı yerine duruma göre yönetim anlayışına geçelim.
    Dört iklim yedi bölge, birçok farklı imkân potansiyeline sahip bütün bölgelerimiz aynı bakış açısı ve yönetimi ile yönetilemez.
  • Orman, tarım, turizm, balıkçılık, deniz, dağ, ova köy, mahalle ve şehirlerine göre yönetim biçimlerimizi yeniden tanımlayalım.
  • Hatta sanayi madencilik sektörlerle tarım, orman alanlarımızdaki yaşamları koruyacak şekilde yapılandıracak ve kırsal kalkınmayı destekleyecek şekilde organize edelim.
  • Mevsime göre; yazın turizm, ticaret, sanayi fuar gibi etkinliklerle azalıp artan nüfusa sahip, mahalle, ilçe ve illerimizi değişen bu şartlar altında ezilmeyecek, zaafa uğramayacak şekilde organize edelim.
  • Sorun çıkınca sahaya inen bürokrasi ve siyaset anlayışı yerine;  öngören, tasarlayan, projelerle tedbir alan, bölge halkını gelişmeye ayak uydurabileceği bilinçlendirmeleri yapabilecek yönetim ve bürokrasi organizasyonunu hayata geçirelim.
  • Özellikle orman köylüleri ile ormanı barıştıracak projeleri hayata geçirmek kırsal kalkınmanın temeli olacaktır.
  • Mesela tıbbi ve aromatik bitkilerle, zengin Akdeniz havzasının kontrolsüz bir şekilde tüketilen bitki örtüsünü bölge insanının değerlendirebileceği sistemleri kurarak katma değerini arttıracak yapıları hazırlayalım. Bunun için halkın mikro girişimcilik becerilerini arttıralım.
  • Turizmi geliştirmek için de kırsal turizmi harekete geçirerek,  halkın gelişme potansiyelini arttıralım. Pansiyon, Butik otelcilik, kamp ve karavan turizmi ile doğal yaşama uygun girişimciliği ve tesisleşmeyi sağlayacak alt yapıyı hazırlayalım.
  • Orman ve tarım konusunda yönetim organizasyon yapımızın ağırlığını şehirlerden sahaya yakın alanlara çekelim. Halkı bu konularda sürekli dinleyecek, sorunlara anlık çözümler üretecek, devlete bu konuda kaliteli çözümler üreten projeler sunabilecek saha elemanlarını yetiştirelim.
  • Gerek tarım, gerek orman konusunda müdahale istasyonlarını ve erken uyarı sistemlerini, devreye sokalım. İnsansız hava araçları bu konuda ülkemizin ileri teknolojiye sahip olduğu imkânıdır. Bunu derhal yaygın olarak kullanalım.
  • Acile müdahale timlerini, özellikle Mayıs ve Kasım ayları arasında bölgede tutalım. Eskiden mevsimlik işçilerle böyle bir sistem vardı.
  • Orman, tarım ve turizm potansiyeli yüksek mahalle ve köyleri eğitim, sağlık ve sosyal imkânlarla zenginleştirelim. Bu sistemi halkın tamamını bilinçlendirerek bir yapı ile kuralım
  • Köy ve mahallelerimizde şehre göçü ancak bulundukları yerlerdeki imkânları zenginleştirirsek ancak engelleyebiliriz.  Yeni nesil Kariyer ve gelecek planlarını yaparken kendi mahallerinde mutlu olabileceklerine inansınlar.
  • Köylerimiz ve mahallelerimizi tekrar öz güvenini kazandırarak, binlerce yıllık birikimlerini hafızalarında taşıdıkları çoğunun kaybolup gittiği birikimleri, kırsal dönüşüm projesi ile zenginleştirerek, kültürel zenginliğimizi güçlendiririz.

Bunlar şimdi çok daha kolay yapılabilir. Çünkü zaten eski haline getirmek için toplumsal bir mutabakat var.  Büyük bir masraf yapılacak. Yanan yerleri tekrar imar ederken bütün bunları dikkate alan bir proje yapmak afakî bir bütçeden çok ek bir bütçe ile yapılabilir.

Bugün yanan birçok yerde; özellikle turizmin ve sanayinin de etkisi ile hızlı bir büyüme var ama gelişme yok.

Çünkü geliştirmenin göstergesi alt yapı yok.

Su kanalizasyon, çöp toplama, çevre düzeni, elektrik gibi alt yapılar çok yetersiz.

Eğitim imkanları çok sınırlı. Bir de gençlerin kariyer planlarında kendi memleketlerinde iş bulacak imkan olmadığından dışarı gitme amacı var. Çünkü girişimcilik bilinci zayıf, Tarım, Orman, Turizm, Sanayi ve Ticaret Bakanlıkları kırsal kalkınma konusunda acil organize olmalılar.

Siyaset bu yerlerde genelde değişen dünyaya göre ve gelişmişlik düzeyine göre değil de kişisel ve belirli grupların faydasına göre yönetim üretiyor.

Genelde bölge yöneticileri çapsız, kendilerini ve durumlarını koruyacak şekilde sevk ve idare ediyorlar.

Bütün bunlardan dolayı bu yangında ortaya çıkan olumsuzlukları doğru analiz ederek, afet yerini aynı zamanda gelişme adına pilot bölge kabul ederek bölgesel kalkınma, kısal dönüşüm projelerine çevirerek devreye sokabiliriz.

Yeter ki doğru analiz edelim O zaman geleceğin Türkiye’sinde ve dünyasında örnek bir ormancılık, tarım ve turizm köy ve mahallerini inşa edebiliriz.

İstikbalde, istiklalimizin bekası için, en önemli varlığı, temel yapımız ama bir o kadar gelişmemiş, cahil bırakılmış, ülke gelişiminden en az payı alan ama yükün çoğunluğunu çeken kırsal yaşamımızı da hak ettiği yaşam biçimine dönüştürmüş oluruz.

Bu çözüm şehirlerimizin de yükünü hafifletecektir.

Eğer bu gelişmeleri yerel yöneticilerin ve dinamiklerin inisiyatifine bırakırsak,  daha büyük felaketlere davetiye çıkarırız.

Birikimi zayıf, öngörüsü, yetersiz, bilgisi sığ, olgunluğu tamamlanmamış yöneticiler, sadece kendilerinin yerini korumak için; toplumu ve memleketi oyalamaktan başka iş yapmayacaktır.