YAĞMUR YALNIZLIĞI

Abone Ol

Esmer bir akşam vakti, göğümde siyaha gizlenen üç göçmen kuş… Yolunu şaşırmış; sıcağı, soğuk sanmış. Yolculuğa hazırlanıyorlar. Bir kelebek sürüsü bir günlük yaşamına aldırmadan başka diyarlara doğru ilerliyor. 

Mutluluk güneşi, ısısını kıskanıyor bizden... Ufak bir haylaz gibi gizleniyor bulutların ardına… Hüznün matemi hâkim semaya… Katre-i baran sabırsızca kendini yeryüzüne bırakacağı zamanı bekliyor.

Bu bir yağmur ıssızlığı azizim… Gün gelir bu tenhalığı da unuturuz. Kalabalığa alışırız. Etrafımız onlarcası ile dolup taşar. Yürekte bir yalnızlık yine dâhil olacağı zamanı bekler. 

Birbiri ardına durmaksızın yağıyor gözyaşları yeryüzüne… Kim bilir gönül bulutunun ne sıkıntısı var bu aralar… Üşüten hüznün soğukluğundan arınıp, bahara kavuşmanın sevincinden dolayı mutluluk gözyaşları döküyor sanırım…  Ya da bir derdi var içten içe kendini bitiriyor. 

Bu dünyanın ev sahibi olduğumuz halde yaşadığımız hayata yabancıyız azizim. Elimizde avcumuzda kalan koca bir hiç! Mutluluk yağmuru duasına çıksak hüzne boğulur, geri döneriz. Bizim nasibimize de düşen bu sanırım…

Ne için yaratıldığımızı unutalı çok oldu. Daha sonra akrabaları, eşi dostu unuttuk. O da yetmedi kapı komşumuzu unuttuk. Şimdi ise aynı evin içinde ailemizi unuttuk. Eşimizi, çocuğumuzu… 

Hüzne tâbî olduğumuza şaşırmamalı… Unuttuk, ondan unutulduk azizim.

Güzel anılar biriktirmek yerine, bir kare fotoğraf gülümsemesi ardına gizlenen üzüntüler yakaladık. Neye kucak açıp sahiplendiğimizin bile farkında değiliz. İşte bu bir yağmur yalnızlığı azizim. Görünen bu damlalar baharın, yeşilliğin, yeniden uyanışın, renklerin, parklarda oynaya çocuk seslerinin, güneşin habercisi belki… Peki, perde arkasında gizlenen ya başka bir şeyse? Bunu merak edenler oldu mu acaba? 

Dünya sıcacık semayı yuvasına buyur edeceği halde bu esintili günler de ne? Rengârenk gökkuşağı değil, gri bir perde hâkim gökyüzüne… Renkler yüzünü gözünü örtmüş gizlenmekte… Dünyanın kirlenmişliği karşısında üç maymunu oynamayan sadece o… Bunu görmeyen, duymayan ve işitmeyen ise bizler…

Geçmişten günümüze ne çok şey değişti azizim. Şu yeryüzü kimleri buyur etti topraklarına da şuana kadar en hayırsızları bizler olduk?.. Ne atamızı biliyoruz ne de bizden sonraki nesle ön ayak oluyoruz. Gelişi güzel yaşayıp gidiyoruz. Ne âlâ memleket!

Bizler de kirlendik azizim. Kirlendiğimiz için kirlettik. Bizim çocukluğumuzdaki gibi toza toprağa bulanmak değil bu... O zamanlar ne güzeldi oysa… Yollar, sokaklar, topraklar bizimdi. 

Yollar tenha, sek sek oynamaya müsait… Sokaklar eş dost ile dolu, yabancılardan arınmış… Topraklar çamurdan hayallerimizi inşa edecek kadar çok, betondan uzaktı…

Şimdi yollar yürüyen tehlikelerle dolu, sokaklar yabancıların esiri olmuş… O koca hayallerimizin sığacağı büyüklükteki topraklar var ya üzeri asfaltlarla örtülmüş. Çocuklar karınca gördüğünde korkar olmuş azizim. İnanabiliyor musun? Ah şunları konuşurken yüreğimin, gözlerimin dolduğunu bir bilse insanlar belki de gülerler bana… 

Keşke çocukluğu değiştirmeye hiç kimsenin gücü yetmeseydi. Serbestçe oynayabilselerdi. Hayalleri sonsuz olsaydı. Baharda yağan yağmur sonrasında çıkan gökkuşağına bakıp ona ulaşmayı düşleselerdi. Renkleri ellerindeki tabletlerden görmeselerdi ilk azizim… Yaşasalardı çocukluğu doyasıya… Bağır çağır oynasalardı sokaklarda… Herkes yetişkin oluyor olmasına da, çocuk olamıyormuş azizim!

Çocukluğun geri gelmesi duasıyla… Dua ile yazı dostlarım.