Mahiyeti insan olan bir topluluğun, mihenki kadındır. Kadın olmak kült bir kavramdır. Bir kadın, ana rahminden toprağa düşünceye kadar yüklüdür. Merhamet yüklüdür, sorumluluk yüklüdür, sevgi yüklüdür. Taşıması zorunluymuş gibi bir yükte biz ekleriz omuzlarına. Anlayışlı olmak, sözünü sakınmak, heveslerini ertelemek boynunun borcudur sanki! Sevdi diye, güldü diye, konuştu diye üstünde hak iddia edebildiğiniz, rahat giyindi; gece sokağa çıktı diye meyile serbest olduğunuz, bakımsız diye aldatmayı meşru kıldığınız, bitmek bilmeyen isteklerinize köle olmadı diye işkence ettiğiniz, etrafa cinsiyetçi küfürler savururken onurunu incittiğiniz, gücünüzü orantısız kullandığınız, özgürlüğünü sudan sebeplerle kısıtladığınız, sözünüzün üstüne söz söyledi; sesini yükseltti diye öldürdüğünüz ‘kadın’ getirdi sizi bu dünyaya! Niteliği değişse de kıymeti aynıydı unuttunuz…

Daha çocuk yaşında; hayatını karartan kararlar aldınız. Kararan hayatına kandil yakmasına ise izin vermediniz. Sandınız ki karanlıkta kalırsa yaşayamaz hayalleri. Ama unuttunuz kalbinde yanan ateşi. Siz; sövseniz, saysanız o ateş sönmez. Yemeğin tuzunu, hayatın suçunu bahane edip dövseniz; o ateş sönmez. Sevgisini hiç etseniz, gözyaşlarını kurutsanız, umudunu tüketseniz o ateş sönmez. Çünkü o ateş, başka bir insana ışık olmak için yanar!

Kadın olmak anne olmakla taçlandırılır. Kunt bir ağrıyla dünyaya kazandırdığı insanın günden güne kendisinden eksilttikleriyle yaşar; kendisinden eksiltip bir insanı tamamlar. Hayatını insan yetiştirmeye adar. Tamamladığı insan; yüreğindeki iyilikten tutunda, nefsindeki kötülüğe kadar annesinden izler taşır. Dünyaya erdemli bir insan kazandırmakta onun elindedir, ahlaksız bir insan kazandırmakta. Bunun kararını bilinçli şekilde verenlere yürekten “anne” denilir. Kadın olmakla anne olmak arasında tercih yapmaya bile gerek duymayanların adıdır “anne”. Kadınlığından düşünmeden vazgeçenler toprağın altındayken, onları gözünü kırpmadan öldürebilecek zihniyete sahip olanlar şu an aramızda. Bu sürüncemede yetersiz kalan insanlığımız ise ayaklar altında. Kadına şiddet diye adlandırılan; kavramı dar, kapsamı geniş bu genellemenin altında yatan gerekçe şudur ki: insanlık yok olmakla karşı karşıya.

Mahcubiyeti mağduriyetine ağır basınca, masumiyetini yitiren kadınlar olmamalı! Duygu tacirliğinden, fiziki tacize; psikolojik baskıdan cinayete uzanan bu süreçte, arkasında duran bir aile olmadığı için yitip giden hayatlara hep birlikte tanıklık ettik. Caydırıcı yasalar yerine yüz kızartıcı savunmaları onayan mahkemelerde adaleti idam ettik! Pedofili deyip geçtiğiniz insanlık suçundan gözlerimizi kaçırdık.

Dehşet verici olayları “hürriyetten yoksun kılma” gibi bir tabirle ifade eden mahkemelerde; kadına yönelik şiddet için çıkarılan yasaların önceliği “aile içi bütünlüğü koruma” olduğu için, kadının birey olarak haklarının göz ardı edildiği bir yargıda, adalet aramak niye? Çocuklara yapılan akıl almaz işkenceleri “istismar” kavramına sığdırdığınız için, kadın cinayetlerini “namus davası” diye örften adetten saydığınız için, sırf dillendirmekten çekinip toplumun tepkisinden korktuğunuz için, “faili meçhul” suçlar bu toplumun huyu haline geldi. Elbirliğiyle günahkâr bir toplum yetiştirdik!

Kadının zekâsını ön plana çıkarmak yerine fiziği üzerinde duran medyayla, kadını el üstünde tutmak yerine dizinin dibinde tutan aileler arasında hiçbir fark görmüyorum. Markalar “ilgi çeker” diye, toplum “çile çeker” diye kadınları kullandıkça insanlık bu toplumdan sağ çıkamaz!

Peki ya çocuklar? Kiminin hasreti kiminin mahvettiği çocuklar! Ah o gül benizli masum çocuklar. Masum hayatlarınıza uzanan kirli elleri söküp almak istiyorum hatıranızdan. Oyun yaşınızda, öğrenme çağınızda başınıza gelenleri anlamlandırmaya çalışırken yalnız bırakılmanıza katlanamıyorum. Yanlış öğreniyorsunuz hayatı, insanlar aslında çok iyi, dünya böyle kötü bir yer değil demeyi o kadar çok isterdim ki! Ama maalesef böyle; insanların acımasızlığının sınırları aştığı, adalet savunucularının aldığı haksız kararların hayatlarınızı kararttığı, kötülüğün her alanda nam saldığı, kültürel çöküşe zemin hazırlayan ahlaksızlıkların artarak çoğaldığı yaşanmaz bir yer…

Bu çocuklar acısını taşlara yazarken siz neredeydiniz? Bu çocuklar yaşadıklarını resmederken siz neredeydiniz? Suçlanan bir kişinin tutuklanabilmesi için “kuvvetli suç şüphesi” yerine “somut delillere dayanması” gerekli diyen 4.Yargı Paketi hazırlığındaydınız! Kadının beyanı esastır diyen İstanbul Sözleşmesi’nden çeşitli sebepleri bahane ederek çekildiğimiz yetmezmiş gibi mağdurun, çocuğun, kadının beyanı tek başına yeterli değil diyerek olası suçların önünü açıyordunuz! Siz zannediyor musunuz ki bu adamlar plansız programsız hareket ediyor? Biliyor, biliyorlar birini öldürmek ne kadar basitleşti. Biliyorlar nasıl ellerini kollarını sallayarak bu suçlardan beraat edeceklerini. Biliyorlar çocukların susturulmaya yatkın olduklarını. Biliyorlar çürümüş vicdanlarınızın onları nasıl aklayacağını. Suçlusunuz çünkü sustuğunuz, susturulduğunuz, susturduğunuz her dava yenisine imkan tanıyor...