Dünya genelindeki salgın ve normalleşme süreciyle birlikte ekonominin genel gidişatıyla vatandaşın kazanç azaldı.

Yükselen enflasyon, girdi maliyetlerinin artması ve üretilen ürünlere yansıtılması da alım gücünü zayıflattı.

Yaşamın sürdürülmesi için zorunlu harcama kalemlerinin de ödenmesinde zorluk yaşanmasıyla birlikte, borçlanmada kaçınılmaz oldu.

Yapılan araştırmalarda da Türk halkının yüzde 80 ile 90’nı borçlu olduğu görülüyor. Borcum yoktur diyenlerin oranı ise yüzde 5’lerde kalıyor.

Borcunu ödeyemeyen vatandaşların oranı oldukça vahimdir. Yüzde 70’lerin üzerindedir.

Borcunu ödeyememe oranın yüksekliği, gıdadan, yiyecekten, giyinmeden ve zaruri ihtiyaçlardan kısılması anlamına geliyor.

Borcundan dolayı tasarrufta yapamayan vatandaşın yüksek faiz karşısında borcuda oldukça kabarıyor.

Borcun sürekli artığı bir ortamda da vatandaşın mutsuzluluğa da bir o kadar artıyor.

Mutsuzluğun ortadan kalkması içinde vatandaşların geçinebileceği bir gelire sahip olması gerekiyor.

Ülkemizde yaygın olan bir anlayış vardı. Vatandaşlar kamu kesiminin borçlarını düşünerek, dert edinirdi.

Şimdi ise gelinen nokta hiçte iyi değildir. Vatandaş, kendi borcunu nasıl ödeyeceğini düşünür bir hale geldi.

Çünkü kamu kesiminin borcunu ödemek için vergi koymak, para basmak, enflasyon oluşturarak borcu hafifletmek gibi birçok yöntemi uygulama yeteneği vardır.

Oysa özel kesimin ve hane halklarının böyle yetenekleri ve gücüde bulunmamaktadır.

Borcunu ödemek içinde banka kredisi alıyor. Ya da eş dost ve akrabalarından borç alıyor.

Bu aldığı krediye ve borçları ödeme günü geldiğinde de zor durumlar yaşayarak, geleceğe güvenli bakamadığı içinde mutsuz oluyor.

Zorunlu tüketim harcamaları enflasyonun üzerinde zamlanırken, maaşlarında enflasyon kadar artmaması da dar ve sabit gelirli kesimin borçlanmasını yükseltiyor.

Piyasalarda yaşanan durgunluk, çalışanlara ekonomik büyümeden pay verilmemesi sonucunda emeklinin, memurun, işçinin maaşını reel olarak azaltıyor.

Diğer taraftan, vatandaşların temel gereksinimlerini karşılayamaması ve yaşayabilecekleri yaşam standartlarının gittikçe zayıflaması yoksulluğa da neden oluşturuyor.

Yoksulluk olgusu, işsizlik, yoksunluk, ayrımcılık, sosyal dışlanma gibi olgularla hem iç içe hem de etkileşim içinde olduğundan vatandaşları psikolojik olarak derinden etkiliyor.

Vatandaşın borçlanmadan dolayı psikolojisini derinden etkiyen unsurlardan kurtarılması mutlu olmasına da bir çare olacaktır.

Tabi ki artan fiyatlar karşısında satın almanın güçlendirilerek, çalışanın, asgari ücretlinin, memurun ve emeklinin borçlanmadan hayatını devam ettirmesi sağlanmalıdır.

Yine vatandaşın borçlanma derdine çare olmanın yolu da, ekonomik ve sosyal politikaların uyum içinde olmasından geçiyor.

Bunu da yapacak ve uygulayacak olan ülkeyi yönetenler ve siyasettir.

Ne dersiniz sizce de öyle değil mi?