Çevremize bir bakalım.
Kendimizden başlayarak devlet kurumuna kadar her aşamada alınmış ama sonuçlanamamış kararlarımız muhakkak vardır.
Sigarayı bırakacağız deriz bırakamayız.
Her yeni yıl gelirken, bu yıl yapacaklarımızı listeleriz. ‘’Kitap okuyacağım, gezeceğim, tasarruf yapacağım,  daha düzenli olacağım’’ diye. Ama ertesi yıl tekrar aynı kararları alırız.
Şirketler uygulanamamış, ya da yanlış sonuçlar doğurmuş kararlar çöplüğüdür.
Devletler de öyle….
Devletin yönetimine gelen bütün hükümetler refahı, demokrasiyi adaleti getireceğim, işsizliği azaltacak, yatırımları arttıracağım diye iş başına gelirler durum hep kötüye gider.
Dünya genelinde de durum farklı değil.
Öyle olmasaydı dünyada açlar toklardan daha çok olmazdı.
Gelirin büyük çoğunluğunu çok az bir azınlık kontrol etmezdi.
Karar vermek yönetmektir.
O zaman bunun genel sebebi, karar alırken gerçekten samimi olamamaktır.
Biraz daha özelleştirecek olursak bu tip kararlar, heves ve istek kaynaklıdır.
Ya da ihtiyaca yönelik değildir. İşin aslı ihtiyacı gidermek sorunu çözmek değildir.
Bireyin ayak üstü hevesle aldığı kararla devletlerin , şirketlerin aldığı kararlar bazen birbirine çok benzer.
En gerçekçi kararlar şirketlerin aldığı kararlardı.
Çünkü onun sahipleri ya da yöneticileri olan karar vericiler, genelde bir sorunu çözmek ya da daha iyisini yapma hedefine uygun kararlar alırlar.
Bazen gerçekten samimidirler doğru plan projelerle hedefe yönelirler. Kararlarını kazası belasız ya da en az zararla hayata geçirirler. Bazen de karar alırlar. Azimleri kararlılıkları ile kırarak dökerek, öğrenme maliyetine katlanarak deneyerek sonuca ulaşırlar. 
Belki de şirketlerin başarı sırları kararlılıklarında saklıdır.
En ilginç kararlar politikacıların seçmen yanında verdikleri kararlar.
Sanırsın ki cennetin anahtarı onun elinde aklına gelen her şeyi yapacağını söyler..
Eskiden projelerini neredeyse sigara paketlerinin üzerine yazarlardı. Kararın uygulama süresi sigara paketinin bitim süresiyle sınırlıydı.
Şimdilerde kararlar daha ele avuca gelen cinsten… Özellikle politikacılar açısından…
Seçmen doğru talep ettikçe,  kararları takip ettikçe politikacılar da daha samimi kararlar almaya başladı.
Karar tek bir doğruyu bulmak değil seçenekler arasında en doğrusunu tercih etmektir.
Duruma ve adama göre değil  hedefe ve bir projeye göre irade ortaya koymaktır.
Önce fikirleri ortaya koymak sonra onları doğru analiz etmek ve en uygunları arasından tercih yapmaktır.
Çocukların ya da çocukça ruhların genelde her beğendiğini bundan ben de istiyorum tarzı kararlar   genelde geçici konuşmalar şeklindedir.
Genelde kararlar:
İstisna mı her yerde bulunan konulardan birisi mi
Bir sonuç ve hedef belirlenmiş mi
Kabul edilebilir mi
Kararı uygulanırken doğru imkanlar oluşturulabilmiş mi?
Karar doğru yürürlüğe konmuş mu?
Kimler bilgi sahibi olması gerekiyorsa onlar doğru bilgilenmiş mi?
Karar doğru anlaşılmış mı?
Kararı uygulayıcılar belli mi?
Doğru insan tespit edilmiş mi?
Geri bildirim mekanizması doğru kurulmuş mu?

Bunlar doğru tespit edilmemişse karar anlık sohbetten ileri gitmez.
Bir yöneticinin hevesi ya da kuru gürültüsü olur.
Karar inanmışlıkla birleştiği zaman kararlılığa bürünür.
Güçlü bir inanca dayalı karar bazen  kuralları koymadan da başarıya ulaşabilir ama bu sürdürülebilir bir sistem oluşturmaz.
Her zaman o ortam tecelli etmeyebilir.
Olağanüstü bir durum olur.
Ancak olağanüstü bu durumları kural haline getireceğimiz zaman  uygulama şartlarını ve uygulayıcıları yeniden gözden geçirmek gerekir.
Yoksa çok başarılı olabilecek bir sistem tıkanmaya başlar.
Önce gelişme durur sonra büyüme.
Fikir proje, kararlılık ve istikametin sisteme dönüşmüş hali kararların sürdürülebilirliğini sağlar.
Yoksa anlık başarılarla gelişme yolu tıkanır.