İnsan yaşamının ilk altı yılının kişilik gelişiminde önemli olduğunu vurgulayan Freud henüz çocukluk çağında oluşmaya başlayan aşağılık ve üstünlük kompleksinin oluşumunda aileye vurgu yapmaktadır. Toplumun ilk sosyal kurumu olan aile, bireyin nasıl davranması gerektiğini de ilk öğreten kurum olacaktır.

Adler’e göre yetersiz donanıma sahip çocuk, çevresindeki büyüklerle etkileşime girdikçe aşağılık duygusu kendini göstermeye başlar. Sağlıklı ve dengeli büyüyen çocuklarda bu durum zamanla güven duygusuna evirilecektir. Aşağılık duygusu aslında bir zayıflık değil; bu duygular, başarıya ulaşmak ve kendini tamamlamak adına kişinin ihtiyacı olan şeylerdir. Adler, bu hislerin her birey için evrensel olduğunu belirtir. İnsan gelişimi için aşağılık ve üstünlük duyguları normal ve gereklidir. Burada dikkat edilmesi gereken şey bu duyguların dengede yaşanmasıdır. Duyguların normalin üzerinde yaşanması sağlıksızdır.

Adler, çözümlenemeyen aşağılık hislerinin aşağılık komplekslerine, üstünlük çabalarının da üstünlük kompleksine neden olduğunu ifade eder.

Peki, nasıl oluşur bu kompleksler:

Aşağılık kompleksi geliştirenlerde: Çocukluk döneminde ebeveynleri tarafından küçümsenen, hor görülen ve yetenekleri küçümsenen; hata yaptığı zaman cezalandırılarak başarısız ve yetersiz olduğu hisleriyle yetiştirilen kişide ilerleyen yıllarla birlikte aşağılık kompleksi oluşur. Bu kişiler taşıdıkları başarısızlık korkusuyla yapabilecekleri sıradan şeyleri dahi yapamaz hale gelebilirler. Göz teması kurmaktan kaçınır; korku, utanç gibi duyguları yoğun yaşarlar. Bu nedenle benlik saygısı ve özgüveni oldukça zayıftırlar. Hatta toplumdan soyutlanıp asosyal bir kimlik geliştirebilirler.

Aşağılık kompleksi yaşayan kişi değersizlik hissini yoğun yaşar. Özel hayat ve iş yaşamında kendini birçok konuda yetersiz hisseder. Böylelikle kıskançlık duyguları da gelişebilir. Bir yetişkin olarak, ebeveyn ilgi ve sevgisinin eksikliğinden dolayı çevreden intikam almak ister. İlerleyen süreçlerde takıntılar, saplantılar, özgüven eksikliği, kaygı ve depresyon vb. gibi psikolojik rahatsızlıklar baş gösterir.

Tam tersi olan üstünlük kompleksi gelişen kişinin çocukluğunda ise: onu yetiştirenler tarafından yersiz ve aşırıya kaçan övgülerle herkesten üstün, güzel, yakışıklı, başarılı, yetenekli ve zeki gibi övgüler yapılır. Bu kişiler zamanla benmerkezci bir düşünce sistemine girip yaşanılan tüm olayları sadece kendi açısı(çıkarları) açısından değerlendirmeye başlarlar. Şu inancı geliştirirler: “Herkes bana borçlu, beni tatmin etmek zorunda" Diğer insanları umursamaz, empatiden yoksun olurlar. Kendilerini sürekli diğer insanlarla karşılaştırırlar. Diğerlerinden üstün olduklarına dair benlik algıları vardır. Yeteneklerinin ve üstün olduğunu düşündüğü özelliklerinin diğerleri tarafından fark edilmemesi ya da ilgi görmemesinden oldukça rahatsız olup öfkelenebilirler.

Övünmek istediği, üstün olan yönleriyle ilgili saatlerce konuşabilirler. Eleştiriye açık değildirler. Hoşuna gitmeyen bir yorum karşısında kibirli ve hatta küçümseyici tavır sergileyebilirler. Her ortamda ayrıcalıklı olduğuna inanmakta, başarılı olmak, alkışlanmak, takdir edilmek, konforlu yaşamak ve sevilmeyi sadece kendilerinin hak ettiğini düşünürler. Bir başkasının bu ayrıcalıklara sahip olması durumunda aşırı kıskançlık ve öfke duyarlar. Reddedilme karşısında saldırgan davranırlar. Çevresindekileri manipüle edebilme özellikleri vardır.

Özellikle ruh hali sık sık değişkenlik gösterir. Bir yandan kendini diğerlerinden üstün görürken, bir anda kendini diğerlerinden daha kötü algılayabilir. Bu değişken ruh hali depresyon, anksiyete vb. gibi psikolojik rahatsızlıkları da beraberinde getirir.

Bunların yanı sıra ;

Alfred Adler, kompleksin nedeninin fiziksel yetersizlikte yatabileceğini de söylemektedir. Bazı organlar zayıfsa, kişi bu zayıflığı telafi etme yoluna daha fazla dikkat eder. Yapılacak şey her ne ise onun gücü dâhilinde olması önemlidir. Aksi halde üstünlük kompleksine dönüşen aşağılık duygusu yaşamaya başlar.