Uluırmak Kur'an...

Abone Ol

Uluırmak Kur'an kursunun önünde umutlarım yeşerdi

Yaz Kur'an Kursları, iki buçuk aylık sürenin sonunda bu yılda sona erdi. Geçen yıl İlçe Müftüleri toplantısına katılmak üzere Taşkent'e gidecektik. Selçuklu Müftüsü değerli hocam Ali OKUTAN hocam beni Uluırmak Kur'an Kursu'nun önünden alacaktı. Yaz Kur'an Kurslarının devam ettiği günlerdi. Günlerden Pazartesi günü olduğu için Kur'an Kursunun önü çok hareketli idi. Hafta sonu tatiline çıkan çocukları babaları ve dedeleri sabahleyin Kursa bırakıyordu. Genelde buraya gelen öğrenciler mahalle öğrencilerinin yanı sıra Bozkır, Hadim, Taşkent, Güneysınır ilçelerinin dağ köylerinden gelen fakir Anadolu çocuklarıdır. Kursun karşısında epeyi bir hareketli manzarayı izledim. Kimi baba üç tekerlekli motoru ile kimisi kamyonetle kimisi de değişik arabalarıyla, evlatlarını Dinini, Kitabını, Peygamberini öğrensin diye bu kursa gönderiyordu. Omuzlarına asılı mushaflarıyla gelen çocuklar babalarıyla vedalaşıp kursun avlusuna koşuyorlardı. Yıllardır Türkiye'de dereceye giren hafızları yetiştirmiş Konya'mızın gözbebeği Uluırmak Kur'an Kursu maziden kalmış heyecanlı ve heybetli günlerinden birini yaşıyordu. Kubbeleri Kur'an bülbüllerinin sesiyle çınlayan külliye sanki yeniden o şevketli günlerini yad ediyordu.

Bir anda dalıp gitmiştim eskilere,  Bugün bu milletin evlatları Kur'an'la buluşuyordu. Kur'an Kursunun kapısından on iki yaşından küçük olanlar giremiyordu bir zamanlar. Ne istediler ki Kur'an okuyan çocuklardan, niye bu kadar düşmandık Kur'an'a!  Hani Çanakkale'de cephede savaşlar konu edildiği zaman  "beş dakika sonra şehid olacağını bildikleri halde hiç korkmadan siperlerine koşuyorlar, Kur'an okumasını bilenler Kur'an okuyor, bilemeyenler Kelime-i Şehadet getirerek az önce şehit olan arkadaşlarının yerini doldurup şehadete koşuyorlardı" diye. Bir hilal uğruna Çanakkale'de batan güneşleri defalarca kez anlatıyorduk On Sekiz Mart'larda! Kur'anla bütünleşen bedenler adeta bir kale oluyor düşmana geçit vermiyordu.  Acaba biz neden bize bu şuuru veren ilham kaynağından uzaklaştık,  bu Kur'an kimleri bölmüş, hangi aileleri parçalamıştı. Avrupalılar muharref kitap İncil'in daha küçük yaşta çocuklarına okul öncesi kurslarda öğretilmesinde bir beis görmezken;  içerisinde hiçbir çelişki ve akla muhalif tezin yer almadığı, ilahi hakikatlerin gün geçtikçe berraklaştığı evrensel kitabımız Kur'an'ın öğrenilmesi bizde niçin zararlı olsun? Çocukların kaynaştığı bu bahçedeki gördüğüm manzara gözlerimi yaşarttı ve gözyaşlarımı tutamadım.  Bu memleketin çocukları bin yıldır beslendikleri ilahi pınara yeniden kavuşuyorlardı. Genç dimağlar, körpe beyinler bayağı duygularla uyuşturulmadan Rabbani hakikatlerle buluşuyor, Rablerinden gelen son mesajı öğrenmeye ve anlamaya çalışıyorlardı. Umutlandım bir kere daha vatanım ve milletimin geleceği adına... Yeni filizler çıkmış, taze şıvgınlar, sürgünler uzamaya başlamıştı ulu çınardan.

 Osmanlının son döneminde İslam ülkelerine bir türlü giremeyen ve hasta adam olarak gördükleri halde İmparatorluğu ve ona sadakatle bağlı milletleri bir türlü bölüp parçalayamayan emperyalist İngilizlere en sonunda Sömürgeler Bakanı  Gladstone (1809-1898) Avam Kamarasında eline aldığı Kur'an'ı göstererek şöyle akıl veriyordu; “Bu Kur'an Müslümanların elinde bulunduğu müddetçe, biz onlara hakiki hâkim olamayız. Ne yapıp yapıp, bu Kur'an'ı sükût ettirip ortadan kaldırmalıyız. Yahut da Müslümanları ondan soğutmalıyız”  Gerçekten de Müslümanları Kitapları Kur'an'ı Kerimden soğutup onunla bağlarını kesince o hain emellerine ulaştılar. Kur'an'la Anadolu bozkırlarından Asya steplerine, Yemen Çöllerinden Nil'in bereketli ovalarına kadar dünyaya hükmeden ecdadımız altı asır Kur'an'dan aldığı feyz ve nur ile hem İslam'ın bayraktarlığını yapmış hem de dünyanın süper gücü olarak gariplerin, kimsesizlerin ve mazlumların hamisi olmuştur. 

Bozkırın çocukları şimdi yeniden şahlanıp, asırlardır bu toprakları besleyen Kur'an'a yönelmişler, kendilerine gösterilen çağdaşlık adındaki boş ve gayesiz hevesleri aşmış bu yüce davanın erleri olarak artık tertemiz fıtratlarına dönmeye başlamışlardır.  Artık dövünsün Gladstoneler, Churciller ve Hamiltonlar... Çanakkalede yenemedikleri Mehmetçiklerin yolundan giden bu vatan için siperleri dolduracak yeni arslanlar geliyor...

 Kursun kapısından gülerek giren bu vatanın evlatları, bu toprağın çocukları yarın büyüyünce hangi mevki ve makamlara gelip aşığı olduğu bu vatanına hizmet edecekler bu bilinmez ama bugün bürokraside birçok insan dinini öğrenmek için camilerimizde ve Kur'an Kurslarımızda açılan Kurslardan geçmiştir.  

Büyük dava adamı ve Mücadeleci kişiliği ile bir dönem gençliğin sembol ismi olan Osman Yüksel Serdengeçti hayal ettiği gençliği şöyle özetliyor; Bir âlem özlüyorum ki: Orada gençler, orada delikanlılar, deli denizler gibi, dalgalanıp coşanlar, mukaddes bir davanın peşinden koşanlar olsunlar. Âlemlerin Rabbına inansınlar. Küçük dalgaları, dalga geçmeyi, kaldırım sevdasını bıraksınlar. İman denizlerinin büyük dalgalarında, sonsuzlukta kaybolsunlar; var olsunlar. Büyük davalarla davalansın, ulvi sevdalarla sevdalansınlar. Orada gençler, orada gençlik imandan kaleler gibi, canlı hisarlar gibi, dimdik, dipdiri dursunlar. Bu kaleyi, bu hisarı hiçbir kuvvet aşamasın. Onların temiz kalplerinde Allah- Millet- Vatan sevgisinden başka sevgi yaşamasın. 

Osman Yüksel Serdengeçti'nin hayal ettiği ve niyazda bulunduğu bu gençliği, Rabbim yeniden özüne dönmeye çalışan bu millete nasip etsin.