Kosova, Irak, Afganistan,  Suriye, Mısır, Libya Şimdi Ukrayna…
Devam edenler hariç…

Savaşı çıkaranlar, körükleyenler ve sözüm ona çözmeye çalışanlar aynı…

Acaba bundan üç ay evvel Ukrayna halkı ile röportaj yapılsaydı kaç kişi bugünkü Ukrayna’nın durumunu tarif edebilirdi.  Bugün onalara anlatılsa acaba kaç kişi buna inanırdı…
Peki bugünkü Ukrayna’nın bu hale gelmesinde Ukrayna halkının ne kadar etkisi var? Ukrayna halkı bu durumdan ne kadar sorumlu?

Acaba o günlerde Ukrayna halkı bugünleri öngörseydi bugün varlık yokluk ve beka mücadelesi için göstermiş oldukları kahramanlıkları gösterebilselerdi bugüne düşerler miydi?
Rusçu, Batıcı diye birbirini ayıran halk acaba ne düşünüyor?

Kendi aralarında ortak paydayı bulabilselerdi bugünlere düşerler miydi?

Dünyanın önemli gıda ve hammadde tedarikçilerinden birisi olan Ukrayna sahip olduğu teknoloji ile acaba neler yapabilirdi? Acaba Ukrayna Halkı bunu sorgulayabiliyor mu?

Ukrayna’da yaşananlar güçlü dersler içeren musibetlerle dolu…

Elbette Ukrayna bir bölgede yapılmış nokta operasyon değil… Büyük bir projenin parçası…

Başta da saydığım süreci 1980 İran Irak savaşı ile başlatsak yanlış olmaz…
Düzeltme vaadi, barış, demokrasi, adalet, refah hedefi ile gel karıştır bırak… Böyle sorun çözülmüş bir yer yok.

Her problemden sonra milletlerin ve devletlerin etkisi azalırken, onların gücü dibimize yerleşti. Üsler kuruldu.

Adeta korumak amacı ile tecavüz edildi.

Geldiğimiz nokta; dünyada tedarik zincirleri bozuldu, tedarik merkezleri değişiyor.  Enerji, gıda, hammadde tedarik düzeni bozuldu.
Eskiden açlık Afrika ülkeleri, üçüncü dünya ülkeleri için düşünülen sorun olarak konuşulurken şimdi bütün dünyada gıda ve açlık problemleri konuşuluyor. Üçüncü dünya ülkelerinin problemleri gelişmiş ülkeleri de tehdit ediyor.

Ülkemizde kendi haline bırakılmış çiftçinin fedakârlığı ile uzun süre devam eden gıda üretimi krizi artık tarlalarımıza dayandı. Köylerimiz boşaldı, tarımsal üretimde gerileme olmamasına rağmen,  gelişen ve büyüyen şartlara göre tarımda gelişme sağlanamaması, ülkemizde de önemli bir tehdit oldu.

Her gelen hükümet, tarımı bir şekilde desteklemek için teşvik yasaları çıkardı. Yönetmelik tebliğlerle bir şeyler yapmaya çalıştı ama bir türlü bir sonuca erişilemedi.

Şimdi Alım Garantili Üretim ile ekilmeyen yerleri de ektirerek tarımsal üretim arttırılmaya çalışılacak.

Doğru bir karar ama ülkemizde alınan bir kararla her şey düzelecek sanılıyor.

O zaman da süslü vaatlerden öte geçilmiyor.

Bundan evvel sözleşmeli üretim ile bir çalışma başlatıldı,

Kırşehir Çanakkale gibi birkaç ilde pilot bölgede işlem başladı ama  sonuç  …. Ayçiçek, soğan, şeker, patates krizi… Geç kalıyoruz. Yavaş işliyoruz.   Artık birkaç yılda ülkeler yok oluyor, yeni ülkeler  veya güç merkezleri ortaya çıkıyor. 1970 model devlet ve bürokrasi işleyişi ile hiçbir sorun çözülmez. Çözü lemiyor da .  Birçok kanun gibi bu tebliğ de Bitkisel üretime destekleme ödemesi yapılmasına dair tebliğ(tebliğ no: 2021/40) yeteri kadar uygulanamadı

Daha çiftçi kayıt sistemi(ÇKS) ; Dijital tarım Pazarı( DİTAP)  doğru dürüst çalışmıyor.

Neden?

Çünkü biz bir işi projenin bütünü olarak ele alamıyoruz.

Bu sistemleri kuracak eleman nerede? Çiftçiler kendi başlarına bu sorunun üstesinden nasıl gelsin?

İl ve İlçe tarım müdürlükleri sınırlı kadrolarla ancak yazı çizi ofis işlerine yetişemiyor. Tarlaya fotoğraf çekip selfi yapmaya gidiyorlar.

Tarlada çiftçiyi aydınlatacak eleman nerede?  Tarlada çiftçinin yanı başında devletin eli ve sesi olarak çözüm üretecek, çiftçinin gerçek problemini doğru tarif edip devletin kulağı olacak eleman nerede?

İl ve ilçede makamda oturarak ne kadar sorun çözülebilir?

Ya dışarıda işsiz gezen on binler ziraat teknikerleri, mühendisleri ne güne duruyor..

İnsan kaynağı, iletişim kanalları çözülmemiş  doğru ilişkiler gelişmemiş tarım sektöründe  tek başına garantili alım da çözüm olmaz.  Çözüm olsa da küçük ve orta ölçekli çiftçiler kazanmaz. Belki büyük yatırımcılar biraz faydalanabilir ama küçük aile tipi çiftçiler daha da çok yok olur.

Cumhurbaşkanımızın Tokat’ta çiftçilerle buluşmasında  söz alan bayan tekniker arkadaşımızın çilek üretip hayvancılık yapmasını çok iyi bir örnek olarak geliştirmeliyiz. Orada Bakanımızın takip sözü önemli… Bu genç arkadaş  gençlerin tarımda gelecek görmesi açısından çok önemli bu örnekleri çoğaltmalıyız.

Çiftçi çocukları tarımda kendi geleceğini görebilmeli. Şimdiki durumda Asgari ücret kadar yıllık gelir elde edemeyen çiftçi ailesi, dağılıp her biri asgari ücretin peşinden giderek hem tarımı yok ediyor hem de kendileri şehirlerde asgari ücret çarkının arasında öğütülerek yok oluyor.

Tarım, köy grupları, havzalar veya ovalar şeklinde organize olmalı. Tarım kredi kooperatifleri buraların merkezine alınmalı. İlçe ve il insan kaynakları ile zenginleştirilerek kooperatifle uyumlu çalışmalı. Üniversitelerin ziraat fakülteleri  kendi illerinde Tarıma daha çok yakın olmalı, çiftçiyi daha doğru analiz etmeli.

Şu an sözleşmeli üretim yapacak çiftçilerde sözleşme yapabilecek kabiliyette ve bilinçte çok az çiftçi var.

Çiftçilerin miras ve kiradan kaynaklanan sıkıntıları çözülmeli.

Çiftçiler bilinçlenmeden, onların katılımını sağlayacak sistem kurmadan devletin alacağı hiçbir karar başarılı olamaz. 100 yıllık zamanda çiftçi ve tarım hak ettiği yeri bulamadıysa sebep budur…

O zaman tarımda sürdürülebilir gelişmeyi sağlayabiliriz. Gıdanın efendisi çiftçilerimizin gelecek kaygılarını çözebilirsek tam bağımsızlığımızın da önemli ayaklarından birsini çözmüş oluruz… Çiftçilerimizi tarlalarının başında gıda üretimin sigortası olarak tutarsak küresel güçlerin gıdamızı ele geçirmesini de önlemiş oluruz.

Bir önerim daha var milletimizin binlerce yıllık geleneği İmeceyi kurumsallaştıralım. İşe Latin kökenli kooperatif kelimesi yerine İmeceyi kullanarak;  Kooperatif Kanunu yerine İmece Kanunu diyelim. Buna göre bu kanunu yeniden düzenleyelim.

Ukrayna da savaş bitince acaba Ukrayna topraklarını Ukrayna Çiftçisi mi ekecek yoksa Küresel Firmalar mı ekecek? Bu soruyu çok iyi düşünelim…