Uzmanlık alanım değil, ama işin ucu mümini olduğum bir dine dokununca ve uzmanların üç maymunları oynadığını görünce, dilim döndüğünce konuşmak zorunda hissettim kendimi.
***
Aşağılama gırla gitti. Bir sövmediğimiz kaldı.
Maden faciası dedik, hemen gündeme getirdik. Asansör faciası dedik hemen gündeme getirdik. Azıcık geriye gidersek depremlerde, sellerde, trafik kazalarında, mühimmat depolarındaki patlamalarda hemen gündeme getirdiğimiz konudur.
***
Kaderden bahsediyorum.
***
Kadere iman İslam inancının temel direklerinden! Kadere iman olmadan İslam olmuyor. 'Kader diye bir şey yoktur'dan 'Herkes kaderini kendi elleriyle oluşturur'a kadar giden hadsiz hesapsız cümlelere baktığınızda ülkemizde bu kadar çok gayrimüslim mi var demeden geçemezsiniz.
İlginçtir, bu sözlerin sahiplerinin büyük çoğunluğu Biz de Müslümanız hatta Gerçek Müslüman biziz iddiasının sahipleridir.
***
Bu çelişkiyi nasıl açıklayacağız?
Aslında çelişkiyi açıklamak, çelişkinin sahiplerine düşer. Ancak bu konulardaki en büyük bilgi kaynakları arkadaş sohbetleri ya da twitter'in cik cikleri olan kişilerden sadre şifa açıklamalar beklemek abesle iştigal etmektir.
Biz çelişkinin, çoğu kez, kadere inanmamayla -dolayısıyla İslam dairesinden çıkmayla- değil, kader yorumlarından kaynaklandığını düşünüyoruz.
Ülkenize, insanınıza, dininize Fransız kalmışsanız, kadere ve kadere imana bir başka dinin, kültürün, eksik gedik çevrilen kitapların gözlüğünden bakarsanız ister istemez yorumlarınız da yanlış olacaktır.
***
Ülkemizde İslamcı tabir edilen aydınların dahi sıcak baktığı bir filozof olan Niçe, Türklerin kader anlayışını dert edinmiş, kitaplarından birinde bu konuya değinmiştir. Türkenfatalismus başlıklı yazısında şöyle diyor Niçe:
Türk kaderciliğinin temel hatası insan ve kaderi ayrıştırmasında yatmaktadır! Onlara göre insan, ya hiçbir şekilde değiştirmeye muktedir olmadığı geleceğin karşısında, mağlubiyeti kabul ederek çaresizce duracak ya da bir kez yazılanın daha da kötüleşemeyeceği düşüncesiyle kısmet deyip geçecektir.
Burada Niçe'nin Türk tabirini İsmet Özel'in kullandığı anlamda kullandığını sanıyoruz. Dolayısıyla, her ne kadar kelime Türk ise de kast edilen Müslüman'dır.
Bencileyin konu hakkında ortalama Müslüman kadar bilgisi olan biri, Niçe'nin bu sözlerini okuyunca üstadın bütün Müslümanları Cebriyye fırkasına dahil sandığını düşünecektir.
Dindarların yazdığı dinle ilgili bir kitaba dokunurken çarpılacağını ya da ezberinin bozulacağını düşünen kulaktan dolma bilgicilerin Niçe ve benzeri Batılıların kitaplarını okurken hiçbir sıkıntıları olmadığı gibi bu emsal zevatın dediklerine nerdeyse bir tür ayet gözüyle baktıklarını biliyoruz. Sonuçta Batılılar kader hakkında ne demişlerse bizim kader anlayışımız için doğrudur anlayışı, toplumumuzun gözünden öte gönlüde Batıya açık kesimince içselleştirilmiş durumdadır.
***
İslam tarihinde kader konusunda iki ucun olduğunu biliyoruz: Cebriyye ve Kaderiyye. Birer cümlede özetlersek, birincisinde insan robot gibi bir şeydir, Allah tarafından yazılmış ve yaratılmış fiilleri yapmaya mecburdur; ikincisinde ise insan fillerinin yaratıcısıdır, yapıp ettiklerinde Allah'ın herhangi bir dahli yoktur.
Bu uçlara bakarak İslam'ın kader anlayışı budur diyebilir miyiz? Kuşkusuz, hayır.
Peki çoğunluk ne diyor?
Çoğunluk insanların ihtiyarî ve gayr-i ihtiyâri bütün fiillerini Allah yaratır, ancak insan Allah'ın verdiği irade-i cüziyeyi yönlendirebilir ve bu nedenle de yaptıklarından sorumludur, aksi halde, yani yaptıklarında bir irade ve kudrete sahip olmasaydı, Allah'ın insanları cezalandırması bir zulüm olurdu demektedir.
***
Böyle bir dine, kader imanı emrediyor diye, bilir bilmez sataşmaya kalkışmak bir zulümdür.
Sorumluluktan kurtulmak ya da hafifletmek için müsebbibi olduğu felaketleri, ölümleri kadere yükleyen yöneticinin, siyasetçinin yaptığı ise, olsa olsa, inandığını iddia ettiği dine iftiradır.
Allah zalimlerden de, iftiracılardan da korusun.
***
Bu dünya yapıp ettiklerimizin yankılanıp bize döneceği bir dağdır. (Mevlana)