Ülkede onca problem varken, korona virüsün açtığı yaralar artarken, bir yandan açıklanan işsizlik rakamları, diğer yandan evine ekmek, aş götürme sıkıntısı her gün biraz daha artan aileler var iken, ekonomide döviz kurunun inişli çıkışlı bir seyri devam ederken, ülkemizin gerçek gündeminin, üretim, istihdam ve kalkınma olması gerekirken bu başlıkta nereden çıktı? diyebilirsiniz. Haklısınız. Ama yazmasam da içimde kalacaktı.

İnsanlığın ilk atası Âdem peygamberden farklı kavimler, farklı ırklar yeryüzüne dağılmış, bugün ki dünyanın şeklini oluşturmuşlardır.

Hz. Nuh peygamberin oğullarımdan Yasef’in soyundan geldiği bilinen Türkler bilinen tarih içerisinde etkin rol oynamışlardır. Bu milletin evlatları tarih sahnesinde değişik isimlerde de devlet kurmuşlar ve hep kahramanlıkları, cengaverlikleri ile anılmışlardır.

Selçuk beyin İslamiyet’i kabul etmesinden sonra onun evlatları tarafından kurulan “Büyük Selçuklu Devleti” Sultan Gazi Muhammed Alparslan tarafından Malazgirt zaferi ile Diyar-ı Rum’un (Anadolu’nun) kapısını açmış ve bin yıllık terkibin başlangıcı olarak bu topraklarda her ırktan, her dinden, her soydan gelen insanlar birlik ve beraberlik içinde huzurlu bir şekilde yaşamıştır.

***

 Lozan anlaşması esnasında Osmanlı tebaasındaki Türkmen’i, Kürdi, Laz’ı, Çerkez’i gibi Müslüman bütün etnik unsurlara Türk denilmiş, Müslüman olmayan tebaadan azınlıklar olarak bahsedilmiştir.

Lozan’da bir “Ebru” kurulmuş ve “Ebru” sayesinde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin temeli atılmıştır. Çünkü “Ebru” bir defa yapılır.

600 yıllık Osmanlı devletinin yıkılma süreci sonucunda Gazi Mustafa kemal ve arkadaşları tarafından 29 Ekim 1923’te yeni bir devlet kurulmuş, bu devletin adına da Türkiye Cumhuriyeti Devleti denmiştir

Rahmetli yazar ve fikir adamı Aytunç Indal bir konuşmasında güzel bir tahlil yapmış. “Lozan anlaşması ile biz Bir Millet Olduk, 29 Ekim’de Cumhuriyetin ilanı ile Meşru Devlet Olduk, Montrö Boğazlar anlaşması ile Egemen Devlet olduk”.  

***

Rahmetli Seyyid Abdülhakim Arvasi’nin Türklük ile ilgili şu sözlerini hatırlayalım: “Ben bir Seyyidim. Yani bu demektir ki Türk değilim. Ama yeryüzünde bütün Türkler silinse, üç Türk kalsa biri ben olurdum. İki Türk kalsa yine biri ben olurdum. Son Türk kalsa da yine ben olurdum. Çünkü Türkler olmasa bugün ki manada İslamiyet de olmazdı.”

Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu “Kahramanlık Türküsü” adlı şiirinde söyle diyor:

“İnatla girmeyin soy sop faslına
Kurtsa kurt itse it döner aslına
Rum ülkelerinde Oğuz nesline
Peygamber kavlince öz verilmeli.”

Şehit Muhsin Yazıcıoğlu çok güzel bir tespit yapmıştı.

“Ben Türk'üm Türk esir olmaz
Ben Türk'üm Türk bayraksız olmaz
Ben Türk'üm Türk devletsiz olmaz
Ben Türk'üm Türk ezansız olmaz
Ben Türk'üm Türk hürriyetsiz olmaz”.

Yazar, şair İsmet Özel bir sohbetinde “Kafirle çatışmayı göze alan Müslümana Türk denir. Gâvurlar bir Türk icat ettiler başımıza sardılar. Bu zamana kadar bize öğretilen 'Türk' kendimize biz buyuz dediğimiz şey değildir. Türk Müslümandan başkası olmaz. Çünkü Türk, Âdem (A.S) dan beri gelen Vahdet dininin takipçisidir. Türk bir kavmin adı değildir. Türk bir karakterin adıdır” diyor.

Merhum şair, yazar Abdürrahim Karakoç “Akıncı “şiirindeki dörtlüğünde güzel bir tespit yapmış:

“Bindirmişler bir gemiye

Rotasından haberi yok.

Korkuyor ‚Türküm’ demeye

Atasından haberi yok.”

***

Bin yıllık terkibin sonucu beraber yaşama iradesini koymuş millete Lozan’da verilen, Fransız’ının, İngiliz’inin, Alman’ının, Rus’un kısacası bütün ecnebilerin kabul ettiği, tarih sahnesi boyunca “Mazluma Yunus, Zalime Yavuzca davranan” Allah’ın kelamını yayma ve yaşatma ülküsünü kendisine şiar edilen Türk milletinden gurur duyun. Ve göğsünüzü gere gere ben Türküm deyin.

Bu duyguları kendinde hisseden herkes Türk’tür

Hayırlı ramazanlar diliyorum.

Baki selamlar.