Önemli kültürlere merkezlik yapmış, köklü bir kültür birikimine sahip olan Konya kentinin, yakın çevresindeki ören yerleri ve Alâeddin tepesinde yapılan kazılardaki incelemelere göre tarihinin M.Ö. 6000’lere kadar indiği anlaşılmaktadır

Konya kenti kurulduğundan bu yana, eski bir höyük olan Alâeddin Tepesi ve çevresinde gelişmiştir. Eski bir höyük olan bu Tepe, yıllarca Konya’da bir nirengi noktası olma özelliği göstermiş ve geçmişten günümüze kadar Konya kentinin kimliğini yansıtan önemli unsurlarından biri olmuştur

1077 yılında Selçuklular tarafından ele geçirilen Konya kenti, bu dönemde bilimsel, kültürel, sanatsal ve idari bakımdan bir başkent kimliği kazanmıştır. Konya’nın gerek sosyal ve siyasi yapısının gerekse fiziki dokusunun ve kent görünümünün biçimlenmesinde Selçuklular dönemi, kentin tarihinde yaşadığı en görkemli dönemidir. Esas kimliğini Selçuklular döneminde kazanan kentin çevresi bu dönemde Alâeddin Tepesini çevreleyen surların içindedir. Selçuklular döneminin en önemli kimliksel karakteristiği; ‘surlar’, ‘sur kapılarında (12 kapı) ticari faaliyetlerin yoğunlaşması ve bu kapıların çevresinin birer alışveriş mahallesine dönüşmesidir’ denilebilir.

Bu dönemde Alâeddin Camii, İplikçi Camii, Sırçalı Medrese, Karatay Medresesi, İnce Minareli Medrese ve bunun gibi birçok önemli eser inşa edilmiş; kent, Türk- İslam kentinin temel özelliklerini kazanmaya başlamıştır. 

1229 yılında Mevlana’nın Konya’ya gelip yerleşmesi, kenti daha cazip kılmış ve dönemin ilim ve düşünce adamları kente akın etmiştir.

***

Türbe önü has Konya evlerini bağrında toplayan bir semtimiz. Bir zamanlar orada ev sahibi olmanın ayrıcalık sayıldığı “Türbe önünde evi, Meram’da bağı, attan inmez, üstü kirlenmez” tekerlemesinin boşuna söylenmediği yer.

Bin yıldır Türk- İslam kültür medeniyetinin merkezlerinden olan Konya’da bir öz vardı. Asaletin zenginliğin göstergesi,” Türbe önünde evi Meramda bağı olmak” diye.

Şehirli olmanın, kentte yaşamanın verdiği hırs, Konya’ya özgü bu tekerlemeyi yok etti gitti.

2000 yılların başından itibaren ne Meram’da bağ kaldı ne de türbe önünde ev. Erol Sunat beyin Yeni meram gazetesinde çıkan bir yazısından bir alıntı.

“Konya’nın güngörmüş, şehrine sevdalı, vefalı ağabeyleri bakın neler diyorlar;

“Bu şehrin dinamiklerini şehrin ruhuna uygun hareket ettirmek gerekiyor. Değilse şehirle barışamazsınız, tanışamazsınız, şehre kendinizi kabul ettiremezsiniz.

Şehrin direncini kırmak gibi bir yanlışlığa düşerseniz, şehir bir süre sonra size tepki verir, karşı koyar, ya şehrin dinamikleri yönünde hareket etmek zorunda kalırsınız, ya da şehir sizinle olan irtibatlarını sonlandırır.

Şehrin dinamiklerini eğmeye, bükmeye, şeklini şemailini değiştirmeye çalışırsanız, eğilen, bükülen, şekli ve şemaili değişen siz olursunuz!”

 

Hz. Mevlâna Hazretlerinin türbesinin bulunduğu yerden bir tarihi görüntü…

   

Meram bağlarından  bir görüntü….

Çocukluk yıllarımızın kapsam alanına giren, başta doğup büyüdüğüm Karahüyük olmak üzere Meram’da Dere, Hatıp, Gödene, Çayırbağı, Karadiğin, Kozağaç, Beybes, Alaokova, Hasanköy, Durunday, Harmancık vb mahallelerimizdeki bağları özledik. Acaba bizim yaşadığımız “bağ budama”, “bağ bozumu”, “pekmez kaynatma” gibi duyguları çocuklarımıza yaşatamadık ama yarınlarda yeniden öze dönüş hamlesi yapılarak torunlarımız yaşar mı?

Bizimkisi de bir hayal işte.

Baki selamlar.

Kaynak: Kent kimliği üzerine bir araştırma: Konya örneği, Kadriye (Deniz) Topçu, Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, ISSN: 1303-5134