Bugün bütün dünyayı meşgul eden meselelerin başında ekonomik problemler gelmektedir. İnsanlar iletişim araçlarının başında anı anına piyasaları takip etmekte, varlıklarına varlık katmanın hesaplarını yapmaktadırlar. Aslında problemlerin kaynağında insanların ihtiyaçlarını sınırsız olarak gören ve bu sınırsız ihtiyaçlara göre üretim yapan ve bu ürettiği metaı her ne pahasına olursa olsun pazarlamaya odaklanmış kapitalist ekonomi anlayışı vardır.
Doğu ve Batı sistemlerini çok iyi analiz etmiş olan Cemil Meriç Liberalizmi Hür bir kümeste hür bir tilki olarak tanımlar ve şöyle eleştirir: Kapitalizm'in gerekçesi yahut kibar bir tarifle nazari temeli olan Liberalizm, insanı bütün kutsiyetlerinden sıyırmış, iştihalarından başka kanun tanımayan bir yaratık haline getirmiştir; hemo-ekonomicus, en az gayret ve emekle en çok kazanç sağlamaktan başka bir amaç gütmeyen akıl sahibi bir varlıktır.
Ekonomik insan modelinin benimsetilmesini tüketici insan tipiyle mümkün gören kapitalist ekonomik anlayış, ihtiyaç olmayan belki de çok lüzumsuz eşyaları insanları teshir ederek (büyüleyerek) gerçek ihtiyaçmış, vazgeçilmezmiş, onlarsız olmazmış gibi göstererek tüketim çılgınlığına itmekte ve sömürmektedir. Bu anlayış ihtiyaçları çoğaltarak tüketimi artırmakta ve israfı körüklemektedir. Fert sonsuz ve sınırsız hırsıyla, zorunlu olan-olmayan ihtiyaçları karşılayamadığından sıkıntılara hatta bunalımlara girmekte ve gayri meşru kazanç yollarına sapma zorunluluğu hissetmektedir. Bu şekilde lüks ve savurganlık kapısı insanları kredi kartı, faiz, geleceğini satma gibi haramlara, meşru olmayan kötü yollara sürüklemektedir.
Beyhaki şöyle bir rivayette bulunmuştur İnsanlar öyle bir zamana erecekler ki, erkeğin helaki, hanımının veya anne ve babasının veya çocuklarının elinden olacak. Onlar onu fakirlikle ayıplayacaklar ve onun altından kalkamayacağı yükler yükleyecekler. Bu sebeple o adam, dinini alıp götürecek yollara saparak helake uğrayacak. .(Zühd,436)
Tüm bu yukarıdan beri anlatmaya çalıştığımız tüketim çılgınlığının yegâne çözümünün fıtri bir din olan İslam'da ve onun eğitim metodunda olduğunu düşünmekteyiz. İslam insanın fıtratına hükmettiği için insanın nefsiyle ve şeytanın iğvasıyla(aldatmacasıyla) nasıl başa çıkabileceğiyle ilgili yollar göstermiştir. Kapitalizm, tüketim hırsı sınır tanımaz bir insan tipi üretmiştir. İslami üretim tarzının hedefi, insanın içindeki sonsuz maddi tatmin eğilimini manevi sahaya döndürmekle birlikte başkalarına zarar vermeden bu ihtiyaçlarını hangi yollarla gidermesi gerektiğini açıklamıştır. Bir Müslüman'ın tüketim sahasında göz önünde tutacağı başlıca esaslar; haramdan kaçınma, helalinden tüketme, temizlik, aşırılıktan kaçınma, sağlığını tehlikeye düşürmeme ve çevredekileri de hesaba katmadır.
Tüketim meselesi aynı zamanda bir medeniyet meselesidir. Batı medeniyeti iktisadi refahı tüketim seviyesiyle ve kişinin tatminine uğraştığı arzularının çokluğuyla ölçer. Aslında Batı toplumu artık tüketimin mutluluk getirmediğini biliyor. Hızla yükselen suçların grafiği, hayatın hedefini hazzın girdabında arayan ve çöken bir nesildir. Uhrevi değerleri yok sayan sistemler dünyada azgınlığa, haydutluğa, sömürüye ve açlığa yol açmaktadırlar.
İslam dünyası son iki yüzyılda Batılılaşma hayaliyle girdiği çıkmaz yolda İslami değerlerini kaybetti, kapitalist-materyalist anlayış anaforuna girdi. Tüketim yarışına girdi. İsrafa alıştı. İhtiyaçlarımızı kendimiz tespit edemez olduk. Reklamların, medyanın, her türlü iletişim vasıtasının telkinlerinin etkisinde kaldık. Kazanmak için her yol meşru gördük. Bencilleştik. Açgözlülük hâkim oldu. Üretilmeden tüketildi. Kazanmadan harcandı! Bu durum israfa, israf sefahate, sefahat de rezalete sürükledi.
Zengin olmak israf hakkını doğurmaz. İnanan insan inanmayanlar gibi yaşayamaz. Maddi menfaatin kölesi insanlar da hesap şuuru, sorumluluk duygusu olmaz.
Müslümanlıkta insan kendisine ihsan edilen tüm nimetlerden sorguya çekileceğini bilir, inanır ve ona göre hareket eder, israf yarışına girmez.( Tekasür,102/8)
Tüketimi bilinçli yapmalı, gerçek ihtiyaçlarımızı akıl, mantık, ilim ve din çerçevesinde belirlemeli yine ona göre davranmalıyız.
Moda ve tüketim çılgınlığı modern ve çağdaş bir köleliktir. Tam olgun bir Müslüman nefis terbiyesine önem verir. Onun her istediğini yerine getirmez. Aslında tasavvuftaki bir lokma, bir hırka felsefesinin temel esprisi budur. Bunu materyalist, pozitivist düşünceye sahip kişiler sanki insanın kendisini tembelliğe sevk etmek için böyle bir düşünceye saplandığını izah etmeye çalışsalar da burada asıl maksat insanın hem çalışmasında hem de yaşayışında ölçülü olması hususudur. Bu düşünce, insanın dünya malına tamah ederek ahiretini unutmaması gerektiği gibi azla kanaat etmesi gerektiğini de öğretir.
Rasülullah (SAV) şöyle buyurmuştur: Lüks ve israf içinde yaşamaktan sakın. Çünkü Allah'ın gerçek kulları lüks yaşamazlar(Ahmed, Müsned, 5/243-244;Münavi,Feyzül-Kadir,3/119)
İnkâr edenler ateşe arz olundukları gün, Dünyadaki hayatınızda 'bütün güzel şeyleri' harcayıp bitirdiniz. Bugün ise yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanızdan ve yoldan çıkmanızdan dolayı alçaltıcı bir azap göreceksiniz! denir (Ahkaf,46/20)
Hz. Ömer(ra) Eğer istesek, hiç şüphesiz közde et pişirebiliriz, ince ekmek ve kuru üzüm ile hardal bulundurabiliriz(yani istediğimizi yiyip-içme imkânına sahibiz). Fakat ben Yüce Allah'ın bir takım kimseleri yererek: Siz bütün hoş şeylerinizi, dünya hayatında harcayıp bitirdiniz.(Ahkaf,46/20) diye buyurduğunu gördüm. Yani bu ayetin muhatabı olmaktan korkuyoruz diyor.(Kurtubi7/320)
Bizler kendimizi hesaba çekecek olursak acaba eskilerin tabiriyle yerimiz, yatağımız var mı? Nerenin neresindeyiz? Düşünelim.
Üç şey kalbi katılaştırır: Çok yemek, çok uyumak ve çok konuşmak!
Hz. Peygamber (SAV) şöyle buyurur: Mü'min sadece midesini, kafir yedi bağırsağını (birden) doldurmak için yer(içer) (Buhari,Et'ime, Müslim, Eşribe, 182-183)
Hz. Peygamber (SAV) yanında geğiren birini şöyle uyarmıştır: Geğirmeni kes, çünkü dünyada tok olanlar, ahiret gününde en uzun açlığı çekecek olanlardır.(Tirmizi, Kıyamet,37; İbni Mace, Et'ime,50)
Acaba şimdi komşusu açken kendisi tok olanların durumu ne olacak, karnını tıka basa dolduranlar, Suriye başta olmak üzere İslam ülkelerindeki Müslüman kardeşlerimiz aç-biilaç halde yaşarken, bizler donatılmış sofralarımızda havyarla beslenmeye devam mı edeceğiz. Bunların hesabının sorulmayacağını mı zannediyoruz. Her konuda olduğu gibi yeme- içmede, harcamalarda da ölçülü olmalı, açken asla alışveriş merkezlerine gitmemeli, ihtiyaçlarımızı yazmalı, bunların dışına çıkmamalı, mümkünse kredi kartı kullanmamalıyız. Kredi kartıyla gelecekte kazanacağımız parayı harcamamalı, ayağımızı yorganımıza göre uzatmalıyız. Çok para kazansak bile çok harcama yapmamalı, onda fakirlerin hakkı olduğunu unutmamalı, lüks ve gösterişten uzak durmalıyız. Her şeyin ikincisini almaya başlayanların hayatlarının kaostan kurtulamayacaklarını görmeliyiz. Yarın ahirette lazım olacak şeyleri de bugünden harcamamalıyız. İntiharlara kadar giden tüketim çılgınlığına son vermeli, Hayat Nizamımız olan Kur'an-ı Kerim ve Hadis-i Şeriflerin verdiği ölçülerle Cenab-ı Hakkın ve Hz. Muhammed (SAV) gösterdiği yoldan gidersek hiçbir şeyinde bizi yolumuzdan sapıtamayacağını bilmeliyiz. Allah (CC) hepimizi Sıratı Müstakıminden ayırmasın. Amin!