Son zamanlarda Türkiye’de çocuklara yönelik şiddet ve cinayet vakalarının artmasıyla, sosyal medyada idam cezası talepleri sıkça gündeme geliyor. Özellikle Narin ve benzeri trajik olaylar sonrasında toplumda bu taleplerin artması dikkat çekiyor. Ancak idam cezasının geri getirilmesi konusunun; hukuki, uluslararası anlaşmalar ve insan hakları boyutları açısından çok katmanlı bir tartışma alanı olduğunu aktaran Avukat Gülşah Ekin, Türkiye’de idam cezasının, kademeli olarak kaldırıldığını ve bu sürecin uluslararası normlar çerçevesinde gerçekleştirildiğini kaydetti.
YAPILAN İDAM İSTEME PAYLAŞIMLARI DOĞRUDAN SUÇ TEŞKİL ETMEZ
Türkiye’de en son idam cezasının 1984 yılında uygulandığını söyleyen Avukat Gülşah Ekin, 2001’de barış zamanı işlenen suçlar için idam cezasının kaldırıldığını dile getirdi. Türkiye Anayasası’nda yapılan değişiklikle tüm suçlar için idam cezasının 2004 yılında tamamen kaldırıldığını anımsatan Gülşah Ekin, “2006’da Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ek 13 No’lu Protokol’ü onaylayarak barış ve savaş zamanında idam cezasını tamamen yasaklayan bir uluslararası yükümlülüğe girdi. İdam cezasının telafi edilemez bir ceza olması nedeniyle, yargılama hataları veya adaletsizliklerin geri dönüşü yoktur. Araştırmalar, idam cezasının suç oranlarını kayda değer bir şekilde düşürmediğini gösteriyor. Caydırıcılığın artırılması, idam yerine ceza infaz sisteminin daha etkili işlemesiyle sağlanabilir. Türkiye’de idam cezası yerine en ağır ceza olarak ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası uygulanıyor. Bu ceza, idam cezasına alternatif olarak görülüyor ve suçlunun topluma bir daha dönmemesi için etkili bir yöntem. Bu doğrultuda Narin ve onun gibi çocukları öldürenler için toplumun idam cezası istemesi ve sosyal medyada idam cezasının geri getirilmesi yönünde yapılan paylaşımlar, Türkiye'deki hukuk sistemine göre doğrudan bir suç teşkil etmez. Ancak, yapılan paylaşımın içeriği, kullanılan dil ve ifade tarzı, bu paylaşımların suç unsuru taşıyıp taşımadığını belirler. Bu konuda dikkat edilmesi gereken bazı hukuki durumlar bulunuyor” diye konuştu.
BAZI KOŞULLARDA DURUM DEĞİŞİR
Türkiye’de Anayasa’nın 26. maddesi ile güvence altına alınan ‘ifade özgürlüğü’nün bireylerin düşüncelerini serbestçe ifade etme hakkını kapsadığına değinen Avukat Ekin, bu çerçevede, idam cezasını savunan bir görüşün dile getirilmesi ya da bu yönde talepte bulunulmasının, ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilebildiğini açıkladı. Ancak ifade özgürlüğünün sınırsız olmadığının da altını çizen Avukat Ekin, “Eğer sosyal medya üzerinden yapılan idam talepleri, bir kişiye ya da gruba yönelik şiddet içeriyor veya insanları doğrudan suça teşvik ediyorsa, bu tür paylaşımlar "suç işlemeye tahrik" suçu kapsamında değerlendirilebilir. Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 214. maddesine göre, “işlenmesi kanunen suç olan bir fiile alenen tahrik” edenler, 6 aydan 5 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılabilir. Özellikle, kişilere yönelik nefret dili kullanılmamasına dikkat edilmelidir. İdam cezasına yönelik paylaşımlarda, eğer toplumun bir kesimini hedef alan, kin ve düşmanlık uyandırıcı ifadeler yer alıyorsa, bu paylaşımlar *TCK Madde 216* kapsamında suç sayılabilir. Bu maddeyle, halkı kin ve düşmanlığa tahrik eden kişilere 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası vardır. İdam cezasını savunan paylaşımlar, eğer belirli bir kişi ya da grup hakkında doğrudan hakaret, tehdit ya da şiddet çağrısı içeriyorsa, bu da hukuki sonuçlar doğurur. Örneğin, bireylere yönelik aşağılayıcı, küçük düşürücü ifadeler kullanmak hakaret suçu teşkil eder. Kişiyi, belirli bir eylemde bulunmaya zorlamak amacıyla ölüm ya da zarar verme tehdidinde bulunmak, TCK’nın 106. maddesi uyarınca cezalandırılabilir. Özellikle çocuklara yönelik işlenen suçlar gibi hassas konularda toplumun bazı kesimlerini kışkırtacak paylaşımlar yapmak, nefret söylemi olarak değerlendirilebilir. Bu tür söylemler, kişilerin hedef gösterilmesine, şiddete maruz kalmalarına yol açar” şeklinde konuştu.
PAYLAŞILAN İÇERİKTE NEFRET SÖYLEMİ VE SUÇ İŞLEMEYE YÖNLENDİRME VARSA CEZASI DA VAR
Eğer bir sosyal medya paylaşımı yukarıdaki suçlardan birine giriyorsa, sonuçlarının şu şekilde olabildiğini aktaran Ekin, “Paylaşımı yapan kişi hakkında bir şikâyet olması ya da savcılığın resen harekete geçmesiyle ceza davası açılabilir. Bir paylaşım, nefret söylemi veya tehdit içerdiği gerekçesiyle sosyal medya platformları tarafından kaldırılabilir veya hesabın askıya alınmasına neden olabilir. Eğer paylaşım, bir kişinin onuruna, şerefine ya da itibarına saldırı teşkil ediyorsa, kişi tazminat davası açabilir. Bu durumda hukuki sonuç, maddi veya manevi tazminat ödemesi şeklinde olabilir. İdam cezasının geri getirilmesine yönelik genel talepler ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilir. Ancak bu tür taleplerin nefret söylemine, şiddete çağrıya veya suç işlemeye tahrike dönüşmesi, Türk Ceza Kanunu kapsamında suç teşkil edebilir ve ciddi hukuki sonuçlar doğurur” dedi.
PAYLAŞIMLAR TETİKLEYEBİLİYOR
İdam cezası ile ilgili paylaşımların, toplumda ciddi tartışmalara ve farklı tepkilere yol açabildiğine işaret eden Ekin, bu tür paylaşımların, özellikle sosyal medyada geniş kitlelere ulaştığında, toplumda mevcut olan duygusal ve ideolojik ayrışmaları tetikleyebildiğine dikkat çekti. Bu paylaşımların toplumda; duygusal tepki, kutuplaşma ve hassasiyete neden olabileceğini belirten Ekin, sözlerine son olarak şunları ekledi: “Sosyal medyanın hukuk anlamında denetlenmesi, bireylerin haklarını korumak, toplumsal düzeni sağlamak ve dijital ortamda güvenliği temin etmek açısından son derece önemlidir. Bu denetim, sosyal medyanın sorumluluk çerçevesinde kullanılmasını teşvik eder. Bireylerin haklarını korur gözetir. Çocukları ve hassas grupları korur, aynı zamanda toplumsal düzen ve güvenliği sağlar.”