COVİD-19 ile insanlığın savaşı sürerken bir başka savaşta birbirine paralel olan, vatandaşın ve devletlerin ekonomi savaşıdır. Gelişmekte olan ülkelerdeki salgınla birlikte sermaye çıkışlarındaki hareketlilik göze çarpmaktadır.

50 milyona yakın insanın işini kaybetmesi, verilen desteklerin insanların ev kiralarına bile yetmemesi,sosyal devlet ilkesinin olmadığı ABD’de insanlar, sokaklara dökülüp sağlıklarını kaybetme riskine rağmen işe dönüş gösterileri yapmaktadır.Tramp yönetimi bu hareketi desteklese de küreselci sermaye siyasetinin muhalefet valileri, eyaletlerinde sokağa çıkma yasağının devam etmesini istemekte ısrarlılar.

Ne gariptir bizdeki ile paralellik göstermektedir. Bizde daha ilk gün muhalefet tüm kanallarıyla koro halinde “ülkede sokağa çıkma yasağı ilan edilsin,gerekirse para basıp insanlara dağıtılsın!”,” IMF’nin kapısına gidelim en ucuz ve makul kredi burada!”

Sizce de bu benzerlik manidar gelmiyor mu?

Bütün bunlar çapsız,profili düşük siyasetçilerden oluşan, yıllardır “iktidara gelememe sendromu” ile hareket muhalefet tarafından yapılmaktadır.Millet canının derdine düşmüş bunlar soyka peşine.

Önümüzdeki günlerde, ABD-İNGİLTERE ortak yapımı olan “yeter söz milletin” diyen, Adnan Menderes ve arkadaşlarının katledilişinin yıldönümünü yaşayacağız. Tam da bu günlerde muhalefetin başını çeken CHP’de DARBE RUHU nevzuhur etmiştir. CHP’nin ruhundaki darbe dürtüsü atalarından yani İTTİHAT VE TERAKKİ’cilerden gelmektedir.1908 Abdül Hamit Han’ı “hal” eden yani darbe ile indiren ve Osmanlı’yı 1.inci Dünya savaşına sokup ülkenin, parçalanıp işgal edilmesine neden olan ittihatçıların bir kısmı yurt dışına kaçmış,bir kısmı da CHP’nin kurucuları içindedir.Her ne kadar yöneticileri değişse de “darbe ruhu” yok olmayan CHP, içinden geçtiğimiz zor günleri fırsata çevirmek için yeniden şansını denemektedir. Önceki günlerde, CHP TBMM Grup başkan V. Özgür Özel,CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, CHP'nin darbecilik ruhunu göstermemişmidir?

18 Şubat 2020 tarihinde, Derin Amerika- Gölge CIA RAND planlı-programlı raporla TÜRKİYE'DE KRİPTO DARBECİLERE MESAJ VERMİŞTİ.

"TSK içindeki orta kademe subayların bir darbeye girişebileceği" gibi, dikkatimizi çeken ibareler yer almaktadır.

 "15 Temmuz'dan sonra bile Türkiye'de darbe dönemi kapanmadı" mesajıyla kime çağrıda bulunuyor?

Cumhurbaşkanımız ,Gölge CIA Rand'ı iyi bildiğinden, anında reaksiyon gösteriyor ve "Bunlar özellikle 15 Temmuz'da zaten gerekli cevabı aldılar. Ve milletimiz de bu konularda artık çok ciddi bir deneyimi şu anda kazanmış durumda. Yani böyle bir şey olduğu anda artık bizim milletimiz 'kapıdan dışarı çıkalım mı çıkmayalım mı' demez. Elinde neyi var neyi yok herkes meydanlara dökülür" diye ağızlarının payını vermekle beraber “ASLA BİR DAHA OLMAYACAK” demiyerek de rahatlığa kapılmamamız gerekir minvalinde de ince bir mesajı da milletine vermiştir.

Millet bu defa daha sert tepki verecektir.Bu ikazla bizi hiç yanıltmayan CHP’ye gözümüzü çevirdiğimizde GÖLGE CIA-RAND İLE  söylemlerinde paralellik olduğunu görüyoruz.Sandıktan ümidini kesen CHP, eski aşinası darbeye sarılmakta buldu çareyi. Hem de, “DEMOKRASİ ADINA, BİR ŞEKİLDE!”

 Yaşı 55 in üzerindeki ne kadar CHP seçmeni tanıdığım varsa, aynı türküyü söylemektedir.

1995 seçimlerinde TBMM’ye giren başörtülü kadın vekili demokrasi adına kovmamışmıydı genel kurul salonundan ,hem de had bildirerek rahmetli “Karaoğlan.”

Muhalefetin “ülkeyi batırdınız!”,”insanlar aç!” diye tepinmesini desteklemek için kur üzerinden manipülasyona tabi tutulan TL ,yine Londra merkezli bankaların karşılıksız TL satın almasının perde arkası..

2018-2019 denemelerini çıkartan ekonomi yönetimi son saldırıyı da başarı ile atlatacaktır. Muhalefetin başının “Neden; DOLAR’a.EURO’ya,STERLİN’e saldırı yapmıyorlar da ,TL ye yapıyorlar?” sorusunun cevabını da aşağıda bulacaksınız.

“18 yıllık AK Parti iktidarları boyunca ekonomide devrim niteliğinde adımlar atarken, kalkınma alanında arzu ettiği sıçramayı bir türlü hayata geçiremedi. Bunun 2 nedeni var. Birincisi değerli TL politikası, ikincisi ise sıcak para için tercih edilen yüksek faiz ve sistemin dolarize edilmesinin tercih edilmesi olarak gösteriliyor. Dünyada para bolluğu yaşandığı dönemde ekonomi yönetimi devletin gelirlerini garanti altına almak için en kolay yöntemi seçerek Değerli TL sayesinde yüksek ithalata dayalı vergi geliri sağlama yolunu seçmesi sonucu oluşan tatlı gelirin acı faturasından Türkiye bir türlü kurtulamıyor.

TL'nin değerinden dolayı (1 dolar = 1 TL) Türkiye'de yatırım yapmanın maliyetinin yüksek olması sanayiciler birer birer ithalatçı oldular. Tatlı ithalata dayalı vergi gelirinin devamı için TL'nin değeri düşmesin diye yüksek tutulan politika faizi, tüm iş dünyasını düşük faizli dolar ile borçlanmaya itti. Ancak sistemdeki dolarizayonun yarın oluşturabileceği risklere karşı hiçbir önlemi yoktu.

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın Yeni Ekonomi Programı ile hayata geçirmek istediği olgu aslında bu ekonomi yaklaşımının tamamen değişmesi, buna bağlık olarak yüksek katma değerli ihracata ve istihdama dayalı üretim modeline geçiş hedeflendi.

Bunun için dış müdahalelerden etkilenmeyecek bir Türk Lirası ihtiyacı üzerinde sistem inşa edildi. . Türk Lirası üzerindeki oynaklığı engelleyecek, kur, enflasyon ve faiz sarmalına Türkiye'nin bir daha girmemesini garanti altına alacak bir sistem için önemli adımlar atıldı. Bunun için de tek şart "TL'nin değerinin ve faizinin Londra'da değil İstanbul'da belirlenmesi" geliyor. Çünkü parasının değerini, kur ve faizini yönetemeyen hiçbir ülke tam bağımsız değildir.

SWAP kanalları kapanan Londra, Türkiye'ye saldırmak için TL cephanesine ihtiyaç duyuyordu. Bunun için yüksek faizle Türkiye'de mevduatlarda duran yada kredi kanallarında bekleyen TL'yi Londra'ya taşımaya çalıştı. Şahısların TL hesaplarına, firmaların kredilerine… Her ihtimali denediler.

Amaç yine aynıydı. Olası döviz ihtiyacını fırsata çevirmek. Yeniden yüksek faiz, yeniden enflasyon oluşturmaktı. Faiz gelirlerinden asla vazgeçmeyeceklerdi.

Bunu yapanlar belliydi. Ama yüzsüzlerdi. Daha önce aynı hamleleri ABD ve Avrupa'da yapmış ama rekor cezalarla karşılaşmışlardı. Türkiye'den böyle bir ceza beklemiyorlardı. Fena yanıldılar. Bu kez ceza ile canları acıdı. Türkiye aleyhine yapılan bir girişim daha Berat Albayrak yönetimindeki ekonomi ekibi tarafından karşılıksız bırakılmamıştı.

Aylardır yürütülen "rezerv" algı hamlesi Bakan Albayrak'ın "Rezervler fazlası ile yeterli. En ufak borç çevirme riski yok" açıklaması ile çökmüştü. Bu açıklamadan 2 gün sonra yatırımcılara benzer mesajlar verilirken, devreye alınan arka kapı yolları ile Türkiye bir kez daha fakirleştirilmek, korkutulmak istendi.

Ama 3. Girişim de Berat Albayrak tarafından karşılıksız bırakılmadı.

Küresel salgın ve hastalık bahanesiyle, millet yarın işim olacak mı diye düşünürken ve devlet tüm imkanlarıyla, tarihinin en geniş kapsamlı desteklerini vatandaşa, esnaf ve sanatkara, şirketlere sunarken, Londra Ağustos 2018 ve Mart 2019'da duvara toslamasının acısını çıkarmak için var gücü ile saldırıyor.

Türkiye ile tarihi bir hesaplaşma, tarihi bir mücadele yaşanırken, bu mücadelenin başındaki kişi olan Berat Albayrak'a var güçleri ile saldırıyorlar.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olduğu ilk günden beri, şahsına karşı atılmadık iftira, girişilmedik ahlaksız saldırı kalmamıştı.

Yeni süreci de fırsat bilerek Berat Albayrak'ı yalnızlaştırıp, Londra'nın İstanbul üzerinde tahakküm kurmasını "Piyasa kuralları" olarak gösterenleri Cici Çocuk olarak parlatmaya devam ediyor.

Vatandaş gelirini, sanayici, esnaf, çalışan işini kaybetmesin diyerek en düşük maliyetlerle verilen destekleri baltalamak için, piyasalara sunulan 200 milyar TL'yi Londra'ya çekmek için Türk Lirası'na Londra'da yüzde 25'lerde faiz veriyorlar. Yabancı firmalara kredi çektirerek Londra'da hesap açtırıyor, içerdeki işbirlikçileri ile TL mevduatları Londra'ya taşımak için türlü kurnazlık yapıyorlar.”

Maalesef içerideki bankalarda bu yüksek karlılığın cazibesine kapılıp esnafa kredi vermekte hayli nazlı davranıyorlar. Çeşitli gerekçeler göstererek onaylanmış kredileri bile iptal ediyorlar.

Sayın Cumhurbaşkanının ve Berat Albayrak’ın bu konuya eğileceklerine inanıyorum.

Sonraki yazımızda bankaların ve odaların verdiği kredilerdeki gönülsüzlüğü ve zorlamaları üzerine örnekler vereceğim.

TÜRKİYE'Yİ YÜKSEK FAİZE, KENDİ KURALLARINA MAHKUM ETMEK İSTEYENLERLE MÜCADELEDEN ŞİMDİ GERİ DURURSAK, BİR DAHA "BAĞIMSIZ VE MİLLİ" BİR EKONOMİ İÇİN HAYAL DAHİ KURAMAYIZ.