Terörizmden Kurtulmanın Çareleri

Abone Ol

Dünyanın çivisi çkmış anlaşılan. Her yerde terör olayı. Terörü destekleyen ve Türk milletini tarih sayfasından silmek için her fırsatı değerlendiren devletler de terörden nasibini almış durumda.

Tabii hiç bir sivilin, hiç bir masumun zarar görmesini istemiyoruz. Allah herkesi bilinmeyen tehlikelerden ve belalardan korusun.

Terörden en fazla zarar gören üke bizim ülkemiz; Türkiye'mizdir. 

Bir iki gün önce yine terör ülkemizde soğuk bulutlarını serpti...Yine vahşet, yine zulüm... Ortalık kan gölü...Yine savunmasız insanlar can verdi, birçoğu da yaralı... İstanbul'daki patlamını verdiği acı daha tazeliğini korurken bu kez Kayseri'den gelen bir haberle sarsıldık. Hainler boş durmadılar ve çarşı iznine çıkmış olan askerlerimizin yanında bomba patlattılar. 14 tane fidan toprağa düştü. Kimin çcuğu yetim kaldı, kimin eşi ve anası tabutuna sarılarak ağladı. Kimisi daha hayatının başlangındaydı. Nişanlıydı, evlenme hayalleri kuruyordu. Kimisi tezkeresini alıp nişanlanmayı, bir hayat kurmayı hedefliyordu. Bir hainin tuzakları gençlerimizin bu hayallerini yıktı. Onları ömrünün baharında soldurdu. Dumanları tütmez oldu. Babaların, anaların, eşlerin, kardeşlerin bağırları yanık, çocukların boynu bükük kaldı. 

Allah önce şehit yakınlarına sonra da bu çilekeş milletimize bol sabırlar versin . Şehitlerimizin durağı cennet olsun. Hakkın sevgilisi olsunlar.

***

En son aldığım haber çok daha vahim. Bir büyük elçiyi bile koruyamadık. Bir sergi açılışına katılan Rusya'nın Büyükelçisini  koruyamadık. Emanete sahip çıkamadık. Göz göre göre bir polis ateş açtı ve öldürdü. Resmen vahşet? Ve devletimizin itibarı zedelendi.

O adam elini sallaya sallaya oraya nasıl girdi? 

Devletlerin yürüttüğü politkiayı beğenmeye bilirsiniz, eleştirebilirsiniz. Karşılarına kendi tezini güçlü bir şekilde savunup bir anlaşma yolu durur iken bir ülkenin büyükelçisini öldürmek kadar abes bir şey olabilir mi?

***

25 -30 yıldır PKK ile mücadele ediyoruz. Ondan önce ASALA vardı ve diplomatlarımızı öldürüyordu.

2010 yılına kadar PKK sadece dağlarda askeri birliklerimize karşı  cepheden ateş açıyorlardı. Birliklerimiz hazırlıklı idi. Tehlikenin nereden geldiğini seziyorlar, ona göre tedbir alabiliyorlardı

Son bir baç senedir her yerde. Mertçe değil, namertçe saldırıyorlar. Masum, sivil vatandaşımızı katlediyorlar.

Yıllardan beri terörle uğraşıyoruz, bitirmeye çalışıyoruz.. Bütçenin büyük bir bölümü savunmaya ayrılıyor.  Buna rağmen bir türlü bitmek nedir bilmiyor.

Neden acaba?

Terörün kaynakları, uzantıları kurutulmadıkça bu beladan kurtulmamız imkansız. 1992-94 yılları arasında askerimiz ciddi olarak terör olayını bitirmişlerdi. 1999-2000 yılları arasında terörist başı Öcalan'ın da yakalanması sonucu teröristlerin belkemiği kırılmıştı.

Açılım ve çözüm politikalarıyla birlikte yeniden hortladı. Maalesef o gün iktidarda olan hükümet, acziyet göstererk teröristlerin silahlarıyla birlikte gösteri yaparak, kendilerini destekleyen yardakçılarıyla birlikte sınırdan girmelerine müsaade etti. Hatta ayaklarına kadar bizim mahkeme ve savcılarımızı götürerek Türkiye Cumhuriyeti Devletini küçük düşürdü. Onların verdiği ifadelere dayanarak bizim güvenlik kuvvetlerimizi hapsetmeye, tutuklamaya başladı. Sonra "pardon" dediler, "yanılmışız" dediler; ama iş işten geçti.

Herşeyin bittiğinin sanıldığı bir anda bu verilen tavizler teröristleri yeniden cesaretlendirdi. Bu kez kendilerini, davranışlarını meşru göstermek için bir siyasi parti kurdular ve Meclise girdiler. Onların desteğinde Avrupa devletlerinin de baskıları sonucunda gerekli tavizleri koparmaya başladılar.

 Önce "sizin devletinize ortağız" dediler. Biz de bu ülkenin vatandaşıyız, onun için "ana dilde eğitim" diye tutturdular ve üniversitede pek çok bölüm açtırdılar ve militanlarını buralara doldurdular. Daha sonra bitleri biraz kanlanınca dekanlarını da kendilerineden seçtiler ve "Fırat Çakıroğlu" gibi ülkücüleri sınıflara almadılar. Fırat Çakıroğlu içeri girmek isteyince oracıkta bıçakladılar. Fırat Çakıroğlu'nun kan kaybından ölmesi için ambulansı içeri almadılar, hastaneye götürülmesini engellediler. O zamanın siyasî iktidarı da bu tip eylemleri görmezden geldi ve olayın üstünü kapattı. 2014 mahalli seçimlerinde MHP'nin Esenyurt parti teşkilatında bulunan gazeteci Cengiz Akyıldız öldürüldü ve kimsenin sesi çıkmadı. Çünkü o zamanın hükümeti Cengiz Akyıldız'ı bir PKK militanı kadar değerli görmedi ve olayı geçiştirdi.

Terörisler Diyarbakır'da "Kürdistan'ın bağımsızlığını" ilan ettiler, bizim siyasilerimiz, bizim seçtiklerimiz; "Yahu sizler ne yapıyorsunuz? Diyarbakır, II. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanından beri Selçuklu Devletinin bir ilidir, şehridir. Ondan önceki dönemi de yine bir Türk devleti olan Eyyübilerin yurdudur." diyemediler. Çünkü tarih bilgisinden, tarih şuurundan mahrum kimselerdi.

O zaman bu toplantıya katılan milletvekillerinin dokunulmazlığı kaldırılıp tutuklanmaları gerekmez miydi? Türk devletini hiçe sayan, "tanımıyoruz" diyen bu gafillerin,hainlerin yeri  hapishane değil miydi? Müslüman Türk halkından topladığı vergileri devletin kuyusunu kazan, teröristler için hendekler açan, içine patlayıcıları yerleştirdikten sonra devletin araçlarıyla üstünü kapatan belediye başkanlarına dur denilmesi gerekmez miydi?

***

PKK'ya taviz vermekten kurtulmadıkça, fertlere Türk milletine mensubiyet şuuru aşılanmadıkça, milli şuur,tarih bilinci ve kader birliği gibi değerler canlı tutulmadıkça, Türk milletinin genetiğiyle (milli kültür), devletiyle, anayasıyla, kurumlarıyla, normlarıyla oynayan gafiller akıllanmadıkça bu işin üstesinden biraz zor geliriz gibi geliyor.  Terörden kurtulmak için öncelikle Türk milleti ve devleti, kurumlarıyla birlikte korunmalıdır, zaafiyete düşürülmemelidir. İkincisi bir ülkenin bir tek resmi dili olur. İkinci bir resmi dil talebi ise bölücülüktür. O zamnın hükümeti yaptığı icraatlarıyla bir topluluğun olmayan dilini bile kurumsallaştırdı.  Böyle bir zamanda bir ülkede dilde birlik olur mu? Dilde birlik olmayınca idealde de birlik olmaz.  Onun için PKK'lılar verilen "ana dide eğitim" safsatasından vaz geçilmelidir. Üçüncüsü eğitimde milli bir politika izlenmelidir. Dördüncüsü, işsiz gençlerimize iş sahalaraı açılmalıdır. İnsanlara balık yemeyi değil, balık tutmayı öğretmek gerekir. Dördüncüsü ise insanların can, mal ve ırzının korunmasıdır. Eğer bir devlet olarak sen halkının yanında yer alamıyorsan onlar da teröristlere karşı boyun eğmek mecburiyetinde kalacaklardır.

Sağlıklı ve huzurlu bir türkiye için el ele...