Atalarımız yaşanan her durum için ne güzel sözler bırakmışlar bize.

İki yıldır ülkemizde ve dünyada yaşanan insan sağlığını ve ülkelerin ekonomisini zora sokan durum hepimizi tedirgin ediyor ama gençler bazen bu sıkıntıları fırsata çevirebiliyorlar. Ancak benim gibi yaşı kemale ermiş insanlar, bunun sonu insanlığı nereye götürür sonumuz ne olur diye endişeye kapılıyor.

Bizim küçüklüğümüzde böyle çok can almış dünyada birçok insanın ölümüne sebep olmuş olan salgın hastalıklar için kullanılan bir deyim vardı hatırladığım, “Kırk gün vehlet olmuş da vadesi yeten ölmüş” gibi. Vehlet, sanırım büyük felaket demekti. Allah’a binlerce şükürler olsun ilerlemiş yaşıma rağmen atalarımın da zor yaşamı aklıma geldiğinde bugünkü durumuma binlerce şükrediyorum.

Salgın hastalığın devam ettiğini görmek bizim gibi yaşlıları gelecek konusunda endişelendirmiyor değil. Hareket etmeye gezip dolaşmaya insan çekiniyor. Bir taraftan da mekân değişikliğinin iyi geleceğine inanıyor.

Dört yıldır Eskişehir’de Tıp eğitimi gören adımı taşıyan torunumu ziyaret edeyim ona maddi manevi destek ve moral olsun diye devletin biz yaşlılara tanıdığı indirim hakkını da kullanarak YHT ile 350- 400 km’lik yolu iki saatten daha kısa bir süre içinde kat ettim. Sevenleri kavuşturan bu teknolojiyi ülkemize kazandıran ülkemiz idarecilerine ne kadar teşekkür etsem az.

Bilhassa benim yaşımda olanların ilkel tarım aleti olan karasabanla rençperlik yaptığımız günlerin ardından günümüz teknolojisine ayak uydurmaları ayrı bir güzellik. Hamdolsun sosyal medyayı da en iyi şekilde kullanıyorum.

Gilissiralıyız, Horasan’dan gelmiş neslimiz

Ülkemizin her köşesinde bulunuyor maşallah

Ayağı çarıklımız başı yırtık feslimiz. Diyorlardı büyüklerimiz bizim köylüler.

Benim köylülerim her zaman yazdığım gibi gezgin gurbet ayaklı bir topluluktu. Gittiğimiz şehirler genelde İzmir, İstanbul, Ankara, Konya şehir merkezi olurdu. Dediğim gibi insanların bütün yaşamların nerede yaşadıklarını aşikâr eden sosyal medyanın faydaları burada karşıma çıkıverdi. Ben daha doğmadan köyümüzden İstanbul’a İzmir’e Ankara’ya göçmüş olan köylülerimin evlatlarının Eskişehir’e seyahatimi sosyal medyada duyunca harekete geçmeleri ne kadar sevindirdi beni.

Kendilerini belki de hiç görmediğim ama köyden atalarını iyi bildiğim kardeşlerim hemen paylaşımıma karşılık verip “İsmail ağabey, amca, hocam, ne zaman geliyorsunuz sizi karşılayalım gibi cevaplar vermeleri beni hem sevindirdi hem de gururlandırdı.

Çünkü karşılık gördüğüm kardeşlerimin birçoğu o şehirde ikamet eden öğretmen emeklisi halen yüksek mevkilerde çalışmakta olan hanımefendi ve beyefendi kardeşlerimdi.

İlki köylümüz olan köyü belki de hiç görmemiş babası merhum Emniyet görevlisi (polis) Abdülkadir Akdoğan amcanın kızı daha önce yazışarak tanıştığımız emekli öğretmen Meryem Akdoğan Gülten hocamdı. “Eşim rahatsız onun için hastanedeyiz sizi karşılayamıyoruz kırılmayın ne olur” diyordu.

Ardından yine köylümüz İzmir’de yetişen ama babası merhum ile köye gelip giderek köylüleri bilen kaytak Mehmet abimin kızı; Kasabalıgil’den merhum Mehmet Çömlekçi amcamızın gelini Şerife telefonda “Ağabey ne zaman geleceksiniz geldiniz mi?” diye soruyordu. Yine Şerife hanımın amcaoğlu Eskişehir Osmangazi Üniversitesinde Prof. Dr. Süleyman Kaytakoğlu’nun olduğunu öğrendim. Yine trenle giderken telefon çaldı. Baktım köyden çok yakın kapı komşumuz olan Selahattin Temiz’in kızı olduğunu daha evvel öğrendiğim telefonumda kayıtlı Fatma Akdi Hocam arayıp “İsmail Amca Eskişehir’e hoş geldin. Biz hafta sonu Ankara’ya gideceğiz. Pazartesi seni bulunduğun yerden alacağız, bizim misafirimiz olacaksın. Sakın erkenden Konya’ya dönme” diyordu, Allah razı olsun.

Yine anneannemin yeğeni Hüseyin dayım (annemin teyze oğlu) merhumun torunu Makbule Altuntaş da o şehirde idi. Onlara hiç haber veremedim. Eskişehir İç Anadolu’da bol yağış alan bir şehrimiz. Ee, ortalık daha kış olunca iki gün evden çıkamadım. Caminin eve yakın olması canıma minnet oldu. Cumaya gittim. Cumartesi günü Şerife Hanım kardeşim aradı “Ağabey bekliyorum ne zaman bize geleceksiniz?” diye ev adresini veriyor “Torunun bilir buraya yakınsınız” diyordu. O kardeşime “Bugün inşallah geliriz deyip gittik onun ikram ettiği güzel yemeklerden yiyip çayını içtik. Oğlu Mehmet’in Beylikova ilçesinde tarım işletmesinde çalıştığını. Gelin etmiş olduğu kızı Ayşe’nin yakın bir yerdeki Markette çalıştığını Yine gelin olmuş olan kızı Aysel hanımın Düzce Akçakoca hastanesinde çalıştığını annesi Şerife hanımdan öğrendik vedalaşıp ayrıldık. Dönüşte yavaş yavaş gezerek porsuk çayı kenarında parklarda dinlenerek gelirken torunum İsmail “Dede Ayşe ablayı görmek istersen şu markette çalışıyormuş” deyince, “Haydi guzum onu da görelim gelmişken” dedim markete varıp sorduk. Hemen telefonla Ayşe’yi aradılar. Hiç yüz yüze görmediğim Ayşe kızım sanırım sosyal medyadan beni tanıyordu. Gülerek yanımıza geldi. Sağ olsun onun ısrarla bir şeyler yiyip içelim İsmail amca teklifini kibarca reddettik, onu da işinden alıkoymadık.

Cumartesi günü güneşli havada yürümek bana çok iyi geldi. O gece sabaha kadar torunumla sohbet ettik. Sabahleyin torunum beni tren garına getirip bindirdi. Vedalaşıp ayrıldık. Rabbim zihin açıklığı versin, başarılarını daim etsin. İki sene sonra inşallah insanlığa ülkemize faydalı bir sağlık Tıp elemanı olarak görevini alacak.

Bir kış gezisi torun sevgisi ile gittiğim Eskişehir’deki maceram böyle sona erdi.

Selam ve dua ile…