Tayyip Ağa...

Abone Ol

Konya kültür ve medeniyet tarihi içinde bir çok önemli zata ev sahipliği yapmıştır.

Bu önemli zatlar içinde bir çok halk adamları vardır.

Sözleri ve konuşmaları ile yeri geldiğinde düşündüren, yeri geldiğinde güldüren halk adamları.

Bu adamlardan biri de Cumhuriyet'in ilk yıllarında yaşamış olan Tayyip Ağa.

Tayyip Ağa renkli kişiliği ile Konya'da nam salmış biridir.
Bugün dahi hatıraları, yaşadıkları anlatılarak gülünmektedir.

Tayyip Ağa'nın en büyük kusurlarından biri her lafa atlaması, filozofluk taslaması ve olur olmaz yerde olur olmaz konuşması.

Bu tavrı nedeniyle başına onlarca olay gelmesine rağmen huyunu bir türlü değiştirmemiş.

Renkli kişiliği ile göçüp gitmiştir...

Konya'nın kültür adamlarından Kamil Uğurlu, Konya Şehrengizi adlı eserinde Tayyip Ağa'yla ilgili sancı otu hikayesini anlatır.

Hikaye bir o kadar gülünç olmasına rağmen düşündürücü yönü ağırdır.

Şimdi Kamil Uğurlu'nun kaleminden bu hikayeyi okuyalım...

Cumhuriyet döneminde yaşamış Nasreddin Hoca gibi esprili bir adam vardı; Tayyip Ağa.

Dükkanının önünde sandalye ile oturur, ayaklarını altına alırdı. Elinden eksik etmediği bastonuna çenesini dayar, gelenin geçenin sanki fotoğrafını çekerdi.

Sözünü sakınmadığı için bilhassa resmi zevat nezdinde biraz da çekinilecek bir zattı. Olmayacak bir lafı, olmayacak bir yerde ulu-orta söyleyiverir, çekincesi olanları gocundururdu. Fakat, gün boyu eğlence arayan esnaf arasında itibarı yüksekti.

Aziziye Camii civarında küçük bir dükkanı vardı. O bölge baharat ve benzeri kurutulmuş otlar satan esnafın bulunduğu yerdir. Bugün de bu özelliği devam ediyor.

Bir ikindi üzeri, dükkanının önünde otururken bir asker çıkageldi.

Tayip Ağa'ya sancı otu satıp satmadığını sordu.

Tayyip Ağa:

- Yavrum, ne yapacaksın sancı otunu?

Asker:

Yüzbaşının atı sancılanmış. Yüzbaşı atını çok severmiş, ona yedireceklermiş.

Filozof tavrıyla Tayyip Ağa:

- Evladım, o buralarda satılmaz, daha doğrusu dükkanlarda satılmaz. O otu mutlaka bulacaksanız Akyokuş'a gideceksiniz. Orada, yazının yüzünde çoktur, toplayıp ata vereceksiniz.

Akyokuş, Konya'nın batısında, Beyşehir'e giden yol üzerinde, yüksekçe bir alandır. Şehrin balkonu gibidir. İnişi-çıkışı yamandır, çok yamaçtır. Bilhassa eskinin araçlarıyla Akyokuş'a çıkmak insanı bezdirirdi.

Akşam üzeri, dükkanların kapanma saatinde aynı asker, yanında 3-4 jandarma ve bir askeri jiple çıkageldi.

Yüzbaşıya anlatmış asker. O da, "Bu beyefendiyi alın, söz konusu yere gidin ve bu otları toplayıp getirin, hemen getirin" talimatını vermiş.

Asker:

- Bu bir emirdir, seninle birlikte o bahsettiğin yere gideceğiz ve sen o otları bize göstereceksin.

Tayyip Ağa, çaresiz, dükkanı kapatıp askeri araca bindi. Akşamın ala karanlığında Akyokuş'a hareket ettiler. Oraya varıncaya kadar hava iyice karardı. Yazının yüzünden otlar görünmez oldu. Jipin far ışığında, başlarında Tayyip Ağa dört asker, eğile doğrula ot aramaya başladılar. İş uzadıkça havanın karanlığı arttı.

Yoldan geçenler, Tayyip Ağa'yı tanıyorlardı. Fakat, bu karanlıkta dağın başında, yanında asker elbiseli kişilerle sevgili Tayyip Ağalarının ne yapmaya çalıştığını anlamıyorlardı.

Ahali:

Hayrola Tayyip Ağa, ne arıyorsun gece dağ başında?

Tayyip Ağa (Can sıkıntısı içinde):

- Sormayın komşular, Aziziye Camii'nin önünde bir halt yedim, şimdi burada ağzımı silmek için taş arıyorum...