Tartışma

Abone Ol

Yeni bir takvim yılına girdik. Vatana, millete, ümmete, insanlığa hayırlı olsun.

***

“Vatan şairi”mizin dediği gibi “Müsâdeme-i efkârdan bârika-i hakîkat doğar.” O halde insanla ilişkili her konuyu tartışacağız.

Tabii ki bunu yaparken usül ve esas bakımından bazı şartlarımız olmalı. Usül mü önce gelmeli esas mı önce gelmeli? Bu da tartışılabilir kuşkusuz ama ben oraya girmeden kolayıma gelenden başlayacağım.

Usül açısından, tartışmalarda birinci şartımız başkalarına zarar verecek ya da rencide edecek eylemler içine girmemek. Eylem derken her türünü, kast ediyorum: sözelini de, fizikselini de. Bütün eksikliklerimize rağmen, bu hususta yıllar içinde mesafe aldığımızı düşünüyorum. “Ama !” diyenler olacaktır, biliyorum ve anlıyorum onları. Ben de, “ama istisnalar kaideyi bozmaz” diyorum ve 2015 yılında toplumda olumlu bir değişime katkıda bulunmak isteyen herkesi kendilerine taş atanlara gül atmaya davet ediyorum. Davet ettiğim şey, asla bir aymazlık ya da kötülüğü, yanlışlığı, zulmü kabul etmek değildir. Bu, dinimizde, töremizde, kültürümüzde pek yüceltilen “sabır”dır ve sonunun selamet olduğu kesindir. 

İkinci şartımız, tartıştığımız konuları tüketmemek. Sineğin bile yeri gelince ders alınmak üzere örnek verilebileceğini çok iyi bilen Müslümanların bana kızmayacağını ümit ederek, Yahudilerden bir misal vereceğim. Yahudiler Tanrı'nın bir adını bazı özel günler hariç ulu orta anmazlarmış. Hatta bazı dini aşamalara ulaşmayanlar bu adı hiç anamazlarmış. Bunu ilk duyduğumdan beri, yücelik atfedilen, o adın tüketilmemesi için konulmuş bir kuraldır diye düşünür ve kendi içinde bir tutarlılığı olduğu için olumlarım. Aynı türden kuralların (yanlış anlaşılmasın, din alanında bir kural koymaktan bahsetmiyorum) bizim sosyal ve düşünsel ortamımızda da yer bulmasının uygun olacaktır. Neden derseniz, en ulvi konuları bile uygun olmayan şartlarda, uygun olmayan argümanlarla ve uygun olmayan ağızlarda tartışarak o konuları tüketiyoruz. Yerinde ve zamanında yapılmayan tartışmalar ya tartışılan konuyu sıradanlaştırıyor (moda tabirle banal hale getiriyor) ya da uzunca bir süre yeniden gündeme getirilmemek üzere üzerini örtüyor.

***

Bunları her yıl yaşadığımız takvim ve yılbaşı tartışmaları nedeniyle yazıyorum.

Yukarıda vurguladığım gibi, her konunun tartışılabileceğini düşünen biri olarak, takvim ve yılbaşının da tartışılabileceğini düşünüyorum. Peki, niye bunu konu ediyorum burada?

Uzun uzun açıklamaya çalıştığım iki şarta uyulmadığı için tabii ki.

***

Sadece usül açısından yaklaşsak bile tartışmalarımızın sağlıklı olabilmesi için sözünü ettiğim iki şart yeterli midir? El cevap: Gerekli, ama yeterli değildir.

Bir köşe yazısında uzun bir liste vermek uygun düşmeyeceği için usülle ilgili sözlerimi burada noktalayıp takvim ve yılbaşı tartışmaları bağlamında esasla ilgili bir şarta da değinip geçeyim.

Tartışmalar sağlam bir bilgiye dayanmak zorundadır.

Siz bu topraklarda sadece Hicri takvimin kullanıldığını, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurulmasıyla birlikte yürürlüğe konan devrimler sürecinde Miladi takvime geçildiğini, “Müslüman Takvimi”nin kullanıldığı bir ülkenin, bir gün ya da gecede “Gavur Takvimi”ne mahkum edildiğini iddia ediyorsanız bilgisizliğinizi izhar etmekten öte bir şey yapmıyorsunuz demektir. Hadi kitap falan okumuyorsunuz, dedenizin, ninenizin “Aprul ayı”ndan bahsetmesine de mi kulaklarınızı tıkadınız?

Siz, Müslümanlık gayretiyle, takvim ve yılbaşı tartışmalarına yeni yılın başı ile Noel Yortusu'nu, Kristmas'ı aynı şey zannederek ya da böyle olduğunu iddia ederek katılıyorsanız biliniz ki bilgiye dayanmayan bir iş yapıyorsunuz. İnsanları yanlış yönlendiren, hatta tahrik eden siz bilenlerle bilmeyenlerin bir olmadığını beyan eden ayeti de mi hakkıyla okumadınız?

***
İşin bir de “kutlama” tarafı var malûm. Bu taraf yukarıda sözünü ettiğim tartışmalardan tamamen farklı bir konu. TDK Büyük Türkçe Sözlük'te kutlamak için “mutlu bir olaya sevinildiğini söz, yazı veya armağanla anlatmak, önemli bir olayın gerçekleşmesinin yıl dönümü dolayısıyla tören yapmak” anlamları veriliyor. Bu anlam doğrultusunda bakarsak, 31 Aralık-1 Ocak gecesinin bir bilinmezlik yumağı olan yeni yılın mutlu bir olay olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceğine karar vermek için çok erken olduğu açıktır. Dolayısıyla, yapılabilecek tek mantıklı iş, çılgın sayılabilecek eğlenceler yerine Allah'tan hayırlı bir yıl niyaz etmektir. 

***
Bu dünya yapıp ettiklerimizin yankılanıp bize döneceği bir dağdır. (Mevlana)