Türkiye her ne kadar diğer sektörlerde de önemli mesafeler almış olsa da tarımın ağırlıklı yapıldığı bir ülkedir. Coğrafik yapımız nedeniyle farklı ekoloji ve çok sayıda mikro klima özellikleri gösteren alanlara sahibiz. Ekolojik koşullarımız pek çok bitki ve hayvan çeşit ve türlerini yetiştirmeye uygundur. Bitkisel ve hayvansal üretim, ıslah ve değerlendirilmesi faaliyetlerinin tümünü kapsayan faaliyetlere tarım denilmektedir. Tarıma zaman zaman gereken önem verilerek yapmakta olan kitleyi memnun etmekte, önem verilmediği durumlarda da üreticiler büyük sıkıntılar yaşamaktadır. İnsanın ekosistemin bir parçası olması nedeniyle üretim süresince ekosistemi iyi kullanmalı ve sürekli kendi lehine kullanmamalıdır.

Ülkemizde tarım sektörü, tarımsal faaliyetler iyi planlandığı ve destekleme yapıldığında birçok üründe kendine yeten ve dış pazara da tarım ürünleri satabilme potansiyeline sahiptir.

Tarımda sürdürülebilirlik ” insan ve doğa arasında dengeyi sağlayarak doğal kaynakları hem bu gün hem de gelecekte kullanılabilir halde tutmak, mevcut nüfusun ve gelecek nesillerin ihtiyaçlarının karşılanmasına imkân verecek şekilde kullanmaktır. Tarım alanlarında üretimin sürekli kılınmasıyla tarım sektöründe sürdürülebilir kalkınma sağlanacaktır. Bu iş iyi bir planlamadan ve planları yönetmekten geçmektedir.

Unutulmaması gereken husus her faaliyette kullanılan canlı veya cansız materyalin kullanım özelliklerine göre bir takım işlemlerin yapılmasını veya bakımı gerektirmektedir. Doğal kaynaklar kullanılırken hoyratça kullanılmamalıdır. Bunların iyileştirilmesi, ışlahı ve gerekli bakım ihtiyaçları kullanıma göre yapılmalıdır.

Doğal kaynakların iyileştirilmesiyle, sürdürülebilirliğin, üretimin, kalitenin ve insan refahının artacağı unutulmamalıdır. Bu günün ihtiyacı karşılanırken geleceğe de sağlıklı üretim alanları bırakma ana hedef olmalıdır. İdare etme sanatı her meslek ve her branş için geçerlidir. Bu nedenle insan ve diğer canlıların ihtiyaçları karşılanırken üretimde doğa ve çevre arasında denge iyi kurulmalı ve bunu da yönetenler sağlamalıdır.

Tarımsal üretim yapan sektörün ekonomisinin iyileştirilmesi ve sürekliliğin sağlanması öncelikli hedefler arasında yer almaktadır. Sürdürülebilir kalkınma prensipler göz ardı edildiğinde birçok tabiat ve çevre felaketleri ile karşılaşılmakta ve ekosistemler değişme göstermektedir. Bu değişimler tarımsal alanlarda hızlı bir üretim kaybına sebep olmaktadır ve bu değişimlerin geriye dönüştürülmesi de aynı hızda olmamaktadır. Hatta bazı değişimler (mesken, yol, su yapıları, fabrika ve diğer ortak kullanıma açılan araziler gibi) hiç geriye dönüştürülememektedir.

Orman yangınları veya ormanların kesilerek yok edilmesi, suların aşırı tüketilmesi ve kirletilmesi, biyolojik çeşitliliğin yok edilmesi ve bilinçsiz girdi kullanımı bölgenin ekolojisi üzerine önemli etkiler yapmaktadır. Bu etkiler tarım alanlarında önemli zarara sebep olmakta ya geriye dönüşü mümkün olmayan ya da dönüşü çok zaman alan veya pahalıya mal olan sonuçlar doğurmaktadır.

Tarım topraklarının amaç dışı kullanılması bilinçsizce yapılan tarımsal faaliyetler, hızla yok edilen biyolojik çeşitlilik ve benzeri tahribatlar sonucu doğal kaynaklarda ortaya çıkan bozulmaların yeniden düzeltilmesi oldukça zordur.

Sürdürülebilir Tarımda: tarımsal kapasitenin sürdürülebilir olması ve doğal kaynakların sağlıklı biçimde kullanılması öncelikli konular arasında yer almaktadır. Toprak- su ve diğer doğal kaynaklar sınırsız olmadığı gibi meydana gelen bozulmalar kolaylıkla giderilememektedir. Bu nedenle bozulmasına sebep olmamalıyız. Bu noktadan yola çıkarak geliştirilen sürdürülebilir tarım; tohum yatağı hazırlığından başlayarak, uygulanan tüm yetiştirme tekniklerinde ve kullanılan girdilerde toprak- su ve diğer doğal kaynakların korunmasını hedefleyerek üretimi gerçekleştiren bir tarımdır.

İnsan ve doğa arasında dengenin ön planda tutulduğu kalkınma hedeflerinde; tarımsal faaliyetlerde toprak, su ve havayı kirletici unsurlardan sakınarak, tarımda sürekliliği sağlamak amaçlanmaktadır.

Ülkemizde tarım, diğer sektörler gibi iklim değişikliğinden, geçtiğimiz dönemde yaşanılan küresel salgın, ardından da Rusya-Ukrayna savaşından etkilenmiştir. Bu etki bazı tarım ürünün arz- talep dengesizliği veya fiyatının artması şeklinde yaşanmış ve yaşanmaktadır. Ülkemizin ekolojik farklılığı bu dönemde tarım ürünlerinin yokluğunu en az yaşamamıza neden olmuştur. Bu avantajı sürdürülebilir halde tutmalıyız. İyi bir planlama ile Türkiye tarımsal üretimde dünya ülkeleri arasında her zaman yer almalı ve var olmalıdır.

Çevreyi ve doğayı korumak, tarımsal üretimde kullanılan kaynakları etkin kullanmak adına suyu, yağmur ve atık suları tarımda yeniden kullanma ve yeni tarım teknolojileri ve sistemlerinin yaygınlaşması sağlanmalıdır.

Özellikle bu yaygınlaştırmanın sürdürülebilirliği ve ekonomik olması için çok sayıda Ar- Ge çalışmaları yapılmalıdır. Tarımda yenilikler bu Ar- Ge faaliyetlerine dayandırılarak üretimde miktar ve kalite yükseltilmeli ve yaygınlaştırılmalıdır.

Çok farklı ve geniş ekolojik bölgelere sahip olan ülkemizde tarımsal girdilerin temini ve desteklerde bölgesel ve üretim planlamalarına uygun farklılıklar içermelidir.

Desteklemelerden faydalandırma planlama ve planların uygulanmasında yaptırım aracı olarak kullanılmalıdır. Örneğin; Münavebe zorunluluğu olan ürünlerde ve yerlerde ÇKS’ ye dayalı olarak münavebeye uymayan üreticiler tarımsal üretim desteklerinden yararlandırılmamalıdır.

Üretim planları uygulanmasında çiftçi eğitimlerinin yaygınlaştırılması yanında çiftçi teşekkülleri ve tarımsal kooperatifler öncelikli olmalı ve bu kurumlar yaptırım gücüne sahip kılınmalıdır.

Tarım tarımcıların işi olmalı, belgeli veya tahsilini yapmış olanlar yapmalıdır. Sohbet ettiğiniz kişiye mesleğini sorduğunuzda Doktorum deyince ihtisas alanını sorarsınız, gözcü ise cildiye ile ilgili soru sormaz veya görüşünü almazsınız. Tarımda öyle değil herkes tarımı biliyormuş gibi konuşuyor. Bu duruma son verilmeli tarımla ilgili uzman görüşleri öne planda tutulmalıdır.

Toprakla, yeşille uğraşmak, hayvanı sevmek insanı daha pozitif ve huzurlu yapmaktadır. Yeşil ortam insanı dinlendirir. Bu da insanın yaşamına yansımakta ve insanları seven, daha hoşgörülü ve doğayı koruyan bir toplum oluşmasına vesile olur. Yunus Emre’nin “Yaratılanı sev, Yaratandan ötürü” sözünde olduğu gibi doğayı ve doğadaki her şeyi sevmeli ve bunlardan faydalanırken de sürdürülebilirliği göz önünde tutmalıyız.

Sağlıklı *günler dileklerimle hoşça kalınız.