İnsanlık tarihiyle başlayan tarım ve hayvancılık, dünya var olduğu sürece gündemini hep koruyacaktır. Aynı zamanda insanların ihtiyacı da hiç bitmeyecektir.

Sağlıklı beslenmemiz konusunda en temel gıda ürünlerini temin ettiğimiz bu sektöre, gereken önem verilmezse en büyük problemlerden birisi olarak karşımıza çıkmaya devam edecektir.

Çünkü dünyada yaşanılan salgın hastalıklarla, iklim bozuklukları ile ülkeler arasındaki savaşlar tarımın ve hayvancılığın önemini bir kez daha ortaya çıkardı.

Gerek Covit-19 salgını, gerek Rusya ve Ukrayna savaşı gösterdi ki, tarım ve hayvancılığın stratejik ve vazgeçilmeyecek bir sektör haline geldiğini yeniden anlamamıza neden oldu.

Ülkelerin gelecekte karşılaşacakları en büyük tehlikelerden birisi de beslenme olduğuna göre, beslenmeyi sağlayacak olanda tarımsal ve hayvansal ürünlerinin değerini bir kez daha kanıtladı.

Özellikle hayvancılık ve tarımsal ürün çeşitliliği giderek azaldığından, hemen hemen dünyanın bütün ülkeleri sektörü daha güçlü bir yapıya getirmek içinde, çiftçisini ve hayvancılık yapanları destekliyor.

Hatta verimli ve sürdürülebilir gıda güvenliği konusunda gerekenleri yaparken, Ulusal bir güvenlik sorunu olarak görerek, daha sağlam ve kalıcı politikalar uyguluyorlar.

Bundan dolayı da bütün ülkeler tarıma, sağlığa ve eğitime daha fazla değer vererek, şimdiden geleceğini planlıyor.

Ülkemiz “Tarım Ülkesi” geçmişi ve kültürüne sahip olduğu kadar, potansiyeli de yüksek olmasına rağmen, hayvancılık ve tarımın son yıllarda yaşadığı sorunlar artarak devam ediyor.

Bu sorunların temelinde 1980’deki küreselleşme dalgasıyla, serbest piyasa ekonomisine geçişle uygulanan politikalar sonucu, sektörü olan desteklerin azalması gibi bir sonucu getirmiştir.

Yapılan özelleştirmelerle tarıma yönelik sübvansiyon ve desteklerin kademeli bir şekilde azaltılması yerli üretimi ve üreticiyi olumsuz etkilemiştir.

Hayvancılığı ve tarımı olumsuz etkileyen süreç her iktidar değişikliğinde devam ettiği gibi, artan girdi maliyetlerinden dolayı da üretici ve çiftçi giderek sektörden uzaklaşıyor.

Çünkü Döviz kurlarının yükselmesiyle girdi maliyetlerindeki artış, üretim maliyetlerini artırdığından artık çiftçinin ve üreticinin bu yükü kaldırmasını güçsüzleştiriyor.

Tarımsal üretimde kullanılan tohum, gübre, mazot, zirai ilaç ve hayvancılığın en önemli maliyet kalemi olan yem ham maddeleri vb. ürünlerinin çoğunluğu ithal ediliyor.

Döviz kurlarının yükselişi de sektöre olumsuz olarak yansıyor. Çiftçi artık maliyeti bile karşılamayacak bir durumla karşı karşıya kalıyor.

Hala tarımsal girdilerin içinde yer alan mazot ve kimyasal gübrelere sübvansiyon uygulamasına karşın birtakım yapısal sorunlar giderilmemiştir.

Dolayısıyla üretim artışının sağlanması için üreticinin girdi maliyetlerine ucuz ulaşılması sağlanmalıdır.

Eğer bu yapılmazsa hem üretim ve verimlilik, hem de rekabet etme gücü açısından üreticinin olumsuz yönde etkilenmesi devam edecek olup, sektörde uzaklaşmalarda bir o kadar hızlanacaktır.

Diğer taraftan tarım sektörünün en somut sorunlarından birisi de, tarladan sofraya gidene kadar değer zincirindeki aktörlerin fazla sayıda olması ve tüketicilerin bu ürünleri pahalı tüketmesidir.

Tüccarından komisyoncusuna, nakliyeciden perakendecilere kadar uzayan aracıların rolü tartışılmaktadır.

Çiftçilerin tarımsal ürünlerini pazara sunma konusundaki rekabet güçlerinin zayıf kalması, aracılar tarafından ürünlerinin daha düşük fiyatlarla alınıp, daha yüksek fiyatlarla tüketiciye sunulmasına yol açmaktadır.

Tarladan tüketiciye ulaşıncaya kadar süren süreçte, aracıların payı neredeyse yüzde 50’nin üzerine çıkmaktadır.

Hem üreticinin hemde tüketicinin aleyhine olan bu süreçte, zaman zaman üreticiler maliyetlerin altından kalkamadıkları içinde mahsulünü tarlada bırakmaktadır.

Tüketiciler olarak bizlerde, tarımsal ürünleri marketlerden, manavlardan yüksek fiyatlardan almak zorunda kalıyoruz.

Peki, bu kadar sorunların yaşandığı hayvancılık ve tarım sektörünün ayakta kalması ve varlığını sürdürmesi için neler yapılmalı sorusuna?

Öncelikle çiftçimiz desteklenmelidir. Devlet ve iktidar bu anlamda daha yeterli destekler sağlamalı ve hayvancılık ve tarım sektörüne yeterince sahip çıkmalıdır.

Üretim maliyetlerinin yükselişi karşısında, girdi maliyetlerinin yüksek oluşunun önüne geçmelidir.

Çiftçimiz ve hayvancımız güçlendirilerek, kooperatifleşmeler teşvik edilmelidir. Ürünün değerince satılması sağlanmalıdır.

Zaten salgın, iklim bozuklukları ve savaşlar hayvancılık ve tarım sektörünü stratejik bir sektör haline getirdiğine göre, yapılacak olanlarda bellidir.

Hiç vakit kaybetmeden ülkemizi hayvancılık ve tarım sektöründe güçlendirecek, sürdürebilir bir tarım politikaları hayata geçirilmelidir.

Şehrimiz Konya gibi, hayvancılık ve tarımın ağırlıklı olduğu illerimize daha fazla değer verilerek, çiftçisiyle sektör temsilcilerinin her yönüyle önü açılmalıdır.

Ne dersiniz sizce de öyle yapılması gerekmez mi?