Tarih tekerrü eder mi?

Abone Ol

Meşhur söz, “Aynı ırmakta iki defa yıkanamazsınız.” Tarih de böyledir. Aynı tarihi iki defa yaşayamazsınız. Bu sadece aktörlerin ya da mekânların, hatta olayların değişmesi bakımından değildir. Olaylar benzeşiyormuş gibi görünse de içerideki öz daima farklıdır.

“İdeolojiler idrakimize giydirilmiş deli gömlekleridir” diyen düşünür ne güzel demiş. Tarihi basit bir tekrarlar manzûmesi gibi görmek ideolojik bir bakış açısını yansıtır ve idrakimizin felç edildiğini işaret eder. İdeolojik bakış, bizden tarihi sınıfların çatışması, milletlerin çatışması, hatta hak-bâtıl çatışması olarak kabul etmemizi ister. Böylelikle “dün”ü “bugün”de yeniden üreterek çatışmanın meşruiyetini sağlar ve bağlılarını “gözlerimi kaparım / vazifemi yaparım” robotluğuna hapseder.

Oysa “dün dündür, bugün de bugün.” Bu sözü gündemimize oturtan politikacı ile ilgili düşüncelerinizi tahmin edebiliyorum ve hayatının büyük bölümü bu politikacının gel-gitleriyle sarsılan bir ülkenin vatandaşı sıfatıyla bu düşüncelere genel olarak katılıyorum. Ancak şunu da unutmamak gerekir ki, kütüphaneler yanlış adamların ağzından çıkmış doğru sözlerle doludur. Takdir edersiniz ki, bir insanın bizim hoşumuza gitmeyen işler yapmış olması ya da bizim katılmadığımız bir dünya görüşünü benimsemesi onun söylediği bütün sözlerin yanlış olduğu anlamına gelmez.

***

“Tarih tekerrürden ibarettir” sözü zamanla değil, insanla ilgili bir sözdür. Zaman akıp gider; bir daha geri gelmez, tekrarlamaz. Tekrar eden, insanların olaylar karşısındaki tepkileridir, tutumlarıdır. 

Mehmet Akif Ersoy'un dillere pelesenk olan 

Geçmişten adam hisse kaparmış! Ne masal şey! 

Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?

 “Tarih'i” “tekerrür” diye tarif ediyorlar;

Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi? 

mısraları da bizim görüşümüzü destekler niteliktedir.

İnsan biyolojik yapısıyla, beyin kapasitesiyle sınırlı bir varlıktır ve tarih denen olgu içindeki tekrarlar da bu sınırlılıklarla ilişkilidir. İnsan, karşılaştığı ve aynı kategoriye koyduğu olaylara, durumlara bu sınırlar içinde cevap verdiği için bir tekrar durumu ortaya çıkar. Aslına bakılırsa bu bir “fasit daire”dir, döner durur insanoğlu içinde, dışarı çıkamaz.

***

Bir de “ruh”u vardır insanın. Ruh biyolojik yapıyla, beynin kapasitesiyle sınırlı değildir; “ruhumuzdan üfledik” (Hicr, 29) sırrına mazhardır. Biraz önce sözünü ettiğimiz fasit daireden insanı çıkarabilecek tek şey ruhtur. Adeta kuyuya düşmüş insana uzanan “Allah'ın ipi”dir ruh. Oysa insanoğlu ruhu her daim dışlayan, yok sayan, “ruhun imkânları”nı inkâr eden bir yolda ilerliyor birkaç yüzyıldır. Nereye gidiyorsun ey insan? (Tekvir, 26)

Sanırım durmuş saatlerin bile günde bir kez zamanı doğru gösterdiği gibi insanın gittiği bu yol da, ne zamandır bilinmez, bir kez “ruh”la kesişecek ve insan için büyük atılım işte o zaman gerçekleşecek. Tabii ki, vakit çok geç olmamışsa!.

***

Bu dünya yapıp ettiklerimizin yankılanıp bize döneceği bir dağdır. (Mevlana)