Takdir, Ödül Ve Nobel

Abone Ol

Takdiri, bir şeyi beğenme, değer verme, değer biçme olarak tanımlayabiliriz.

Değerlendirebilmek!

Değerini bilmek!

Verilen değerin kabul görmesi. Takdir edenin verdiği değerin saygı ile karşılanması!

Takdir edenin takdir etme makamına ulaşması!

Tabii bu kolay olmuyor!

Verilen kararların sürekli isabetli olması!

Ölçüye dayanması!

Kriterlerin sağlam olması!

Sağlam bir tutarlılığa sahip olması!

İstikrarlı olması!

İzleyene, insanlara güven vermesi!

Verilen kararların, zamana, mekâna, kişiye göre değişmemesi!

Mesela, kişiye özgü; akrabaya, eşe dosta, inanca, milliyete, arkadaşlığa, karar verenin moral durumuna, keyfine göre değişmemesi!

Tarihi süreç içerisinde değerini koruması! Ya da değerinin artması!

Tüm bu şartları sağladıktan sonra; takdirin olumlu sonucu olarak ve temsilen;  verilen ödül anlamlı oluyor! Ödülü alan kişi kendini değerli hissediyor! Toplum ödülü alan insanı önemsiyor! Ödülü önemsiyor!

Diğer insanlar o ödülü almak için yarışıyor...
Ödül,  gelişimi teşvik ediyor!

Tabii ki böyle bir takdir yetkisi kullanan kişi, kuruluş da önemseniyor!

Geçtiğimiz günlerde Mardin'inin Savur ilçesinden çıkıp, Kimya dalında Nobel alan Prof. Dr. Aziz Sancar Hocamız; ülkemize önemli bir sevinç yaşattı. Nobel Ödülünü İsveç Kral'ı 16'ncı Gustaf'ın elinden aldı!

Hocamız bu ödüle ''DNA'nın onarımı'' ile ilgili çalışması ile layık görüldü!

Nobel ödülü 1896'dan beri; yenilik, çalışkanlık, insanlık için değerli çalışmalar, kardeşliğin geliştirilmesi, barış gibi nedenlerle beş ayrı dalda veriliyor!

Bu ödülü seven sevmeyen olabilir! Ancak burada düşünmemiz gereken şey! Her hangi bir konuda takdir yetkisini kullanırken saygın olabilmek ve genel kabul görmek!
Gelişmenin emredildiği, âlemlerin takdirini kazanması gereken, insan olmayı,  emreden inancımız gereği dünya yaşamında; barış, ticaret, bilim, adalet, çevre konusunda takdir makamı olması gerekmez mi?

Öncelikle bir konuda bütün yaşamda geçerli olabilecek bir karar mekanizması, takdir mekanizması geliştirmeliyiz!

Bütün ölçüleri, nisapları bizlere bundan 1400 yıl evvel verilmiş!

Yeter ki kültürümüzü ve inancımızın gereğini tam yapalım, doğru algılayalım!

Önemli olan burada takdir edebilecek kültüre ulaşmak!

Standardı koyabilmek!

Ölçüyü koyabilmek!

Gelişmiş ülke olmanın en önemli köşe taşlarından birisi bu olsa gerek!

Yaşamın standartlarını koyabildiğimiz ölçüde!

Takdir edebildiğimiz ölçüde büyük ve gelişmiş oluyoruz!

Yaşamın lokomotifi olabiliriz!

Bilimde, sanatta, ekonomide, yaşamda, adalette uyguladığımız standartlar bizi gelişmiş yapacak!

Bunun için yaşamda oyun kurucu, ekonomide piyasa düzenleyici, üretimde kota koyucu, çevreninin korunmasında hassas olabilmek için önce kendimize ait geliştirdiğimiz teknoloji, bilim sanat ve edebiyat gibi besleyici alanlarda gelişmiş olmalıyız! Yoksa sadece parasal büyüklükle hiçbir şey olunmuyor!

Eğer bunu becerebilirsek, bizi sevmeyenlerin, karşımızda olanların da güvenini kazanmış oluruz!

Yoksa beğenilme duygusu ile ancak takdir edilebiliriz! 

Beğeneni bulabilirsek!

Ya da dalkavuk, yağcı bir çevrenin sultanı oluveririz!

Üstelik beğenenler; sadece bizim milletten, aşiretten, cemaatten, partiden, aileden dosttan hemşehriden ibaretse yandık!

Ya da kopya yaparak, taklit ederek büyümüşsek vay halimize!

Bir tilki çınar ağacının altında 40 gün gölgelenir sonra gölgeyi kendi gölgesi sanırmış.

Şimdiye kadar medeni olacağız,  gelişeceğiz diye; takdiri geçtik, taklidi yaşam biçimi yaptığımızdan olsa gerek; bir arpa boyu yol alamadık.
Ülkemizin ne kadar gelişmiş olduğunu anlamak için dünyada neleri takdir edebiliyoruz ona bakmamız lazım!

Bu kendi yaşamımız için de geçerli!

 Gerçi ülkemizde parasal güce ulaşan her şeyi takdir edebileceğini zanneder ama! Sadece zanneder!