SUYUN ÖNEMİ VE BÖLGEYE SU TEMİNİ (5)-

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN SU KAYNAKLARINA ETKİSİ

Son 30 yılda Türkiye’nin önemli su ve tarım rezervleri olan su havzalarına düşen yağış miktarı küresel iklim değişikliğine bağlı olarak azalma veya dağılımda düzensizlik göstermektedir. Havzalardaki su potansiyeli ve iklim değişikliği arasındaki ilişkiyi ortaya koymaya yönelik yapılan bazı çalışmalarda havzalara göre %10 ile %70’e varan su miktarında azalmaların olacağı öngörmektedir.

Fosil yakıtların yakılması, ormansızlaşma, arazi kullanımı değişiklikleri, çimento üretimi ve sanayi süreçleri ile atmosfere salınan sera gazlarının atmosferdeki birikimleri, sanayi devriminden beri hızla artmaktadır. Bu artış ise, doğal sera etkisini kuvvetlendirerek, şehirleşmenin de katkısı ile dünyanın yüzey sıcaklıklarının artmasına neden oluyor. Atmosferimizin bileşiminde yer alan karbondioksit (CO), su buharı (HO), azotlu bileşikler (NOx) ve metan (CH), gezegenimizi saran bir battaniye etkisi meydana getirmektedir. Bu gazların miktarındaki artış da, bir anlamda battaniyenin kalınlaşmasına denk gelmektedir. Yeryüzüne ulaşan güneş ışınlarının neredeyse yarısı yeryüzünden yansır.

Atmosferimizi bir battaniye gibi saran belirli gazlar (karbondioksit (CO), su buharı (HO), azotlu bileşikler (NOx), metan (CH)) yeryüzünden yansıyan bu güneş ışınlarının bir kısmını tutar ve yeryüzüne geri gönderir. Böylece yeryüzündeki ortalama sıcaklık, bizim ve biyolojik türlerin yaşamını sürdürmesine imkân verecek ortalama bir sıcaklığa, 15-16°C’ye ulaşır. Küresel ortalama sıcaklıklardaki artışa neden olan sera gazı artışının, yani iklim değişikliğinin ”kesin olarak” insan faaliyetlerinden kaynaklandığını ortaya konulmuştur. Kömür, doğalgaz ve petrol gibi fosil yakıtların artan kullanımı atmosferdeki CO miktarını arttırmaya devam ediyor. Sanayi Devrimi öncesinde 280 ppm (ppm; milyonda bir parçacık) seviyesindeki küresel CO miktarı, 2018'de milyonda 407,8 parçacık (ppm) iken bu oranın, 2019'da milyonda 410,5 parçacığa ulaştığı ( ppm) seviyesine yükseldiği belirtilmektedir(WMO).

Bütün bu gazların ilgili sektörlere göre dağılımı ise şöyledir: %26 enerji üretimi, %19 sanayi, %17 ormancılık, %14 Tarım, %13 Ulaşım, %8 yerleşim ve işyerleri, %3 atıklar ve atık sulardır. Görüleceği üzere tarımsal faaliyetlerin atmosferi kirletme oranı enerji üretimi ve sanayiye göre düşüktür. Ayrıca orman ve tarımsal ürün bitkileri fotosentez ile atmosferdeki karbondioksiti kullanarak havaya oksijen verirler.

Küresel yüzey sıcaklıklarında 19. yüzyılın sonlarında başlayan ısınmanın IPCC Raporlarına göre 1980’li yıllardan sonra daha da belirginleşti, küresel ortalama kara ve okyanus yüzey sıcaklığı verileri, 1880-2012 döneminde 0,85°C’lik bir doğrusal ısınma eğilimi gösterdiği bildirilmektedir. Sera gazı salınımlarının mevcut artış hızıyla, sıcaklıkların 2060’da 4°C’yi, 2100’de ise 6°C kadar artacağı hesaplanmaktadır. Bilim insanları, iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerinden korunmak için sıcaklık artışını 2°C’de sınırlandırmak gerektiği konusunda uyarıda bulunmaktadırlar. Artan sıcaklıklar günlük yaşantımızı ve tarımı önemli oranda etkileyecektir.

Bu ısınmaya paralel olarak birçok ekstrem (aşırı) hava ve iklim olaylarında 1950’den bu yana artış olduğu gözlendi. Küresel ölçekte soğuk gün ve gecelerin sayıları azalırken, sıcak gün ve gecelerin sayısı arttı. Türkiye’nin de içinde bulunduğu Avrupa, Asya ve Avustralya’nın geniş bölgelerinde sıcak hava dalgalarının sıklığı artış göstermektedir.

Su döngüsünün önemli sistemlerinden birisinin atmosferik sistemler, özellikle yağış olması nedeniyle iklim değişikliğinin etkilerini en güçlü şekilde göstereceği alanlardan biri sudur. İklim değişikliği sebebi ile su varlığı ve kalitesi toplumsal ve çevresel açıdan en önemli baskı unsuru olmakta olduğundan çevreyi, iklimi ve doğayı korumak hepimizin bütün insanlığın görevi olmalıdır.

İklim değişikliğinin etkileri ile yağış ve su dağılımındaki değişiklikler ile suyun mevsimsel ve yıllık değişimlerinde hissedilmeye başlanmıştır. Çok şiddetli yağışların görülmesi bunun bir belirtisidir. Bu yağışlar erozyon dışında can ve mal kaybına da sebep olmaktadır. .Havzaların yağış, buharlaşma ve akış gibi hidrolojik süreçleri üzerinde, hem alan hem de zaman ölçeğinde önemli değişimlere yol açacağı açıktır. Küresel ısınma konusunda yapılan çalımsalar, iklim değişikliğinin su kaynaklarını kısıtlayıcı bir rol oynayacağını göstermektedir.

Genel olarak, iklim değişikliğinin su kaynakları üzerinde yaratacağı önemli etkiler havzaların bulunduğu bölgelere bağlı olarak; yüzeysel su potansiyellerinde azalma ya da artış, yeraltı akiferlerinin beslenmelerinde dolayısıyla boşalımlarında değişim, obrukların oluşumu, ekstrem akımların (taşkınlar ve kuraklık) sıklıklarında, görülme mevsimlerinde ve büyüklüklerinde değişim, değişen yağış rejimi, bitki örtüsü, meraların zayıflaması, bozulması ve arazi kullanım farklılıklarının neden olduğu erozyon sorunları, kar suları ile beslenen akarsuların akış rejimlerinde farklılaşma olarak özetlenebilmektedir.

İklim değişikliği nedeniyle su kaynaklarındaki azalma tarımsal üretimde olumsuz etki yapacağından yüzey sularında azalma havzalar arası sutaşıma ile dengelenmeli veya daha fazla derinliklerden su alınmalıdır. Unutulmamalıdır ki kurak ve yarı kurak alanların genişlemesine sebep olacak yıllık ortalama sıcaklığın artması çölleşme, tuzlanma ve erozyonu da arttıracaktır. Türkiye Arazi Varlığı Envanter çalışmaları sonuçlarına göre; işlenen tarım arazilerinin yüzde 59’unda, mera arazilerinin ise yüzde 64’ünde erozyon söz konusu olup bu oran küresel ısınma ile daha da artacaktır. Bunun sonucu birim alandan alınacak tarım ürünü verimi azalacak, meradan faydalanan hayvan sayısı düşecek ve genelde daha fazla ürüne ihtiyaç duyulur iken daha az ürün elde edilmesi sonucu kıtlığa neden olacaktır.

Mevsimlik kar ve kar örtüsünün kapladığı alan azalacak, karla örtülü dönem kısalacaktır. Kar erimesinden kaynaklanan akış zamanı ve hacmindeki değişiklik su kaynakları, tarım, ulaştırma ve enerji sektörlerini olumsuz yönde etkileyebilir, bu nedenle yeni planlamalar ve tedbirler alınmalıdır. Su fazlası olan bölgelerden etkilenecek bölgelere su nakli düşünülmelidir.

Küresel iklim değişikliğine enerji sektörü, ormansızlaşma, sanayi, tarım ve diğer insan faaliyetleri de iklim değişikliğine neden olan ana unsurlar olarak öne çıkıyor. Bütün bu iklim değişikliğinin etkileri ile yükselen sıcaklıkların yol açacağı kuraklık, deniz suyu sıcaklığında ve asitlik oranlarında artış, buzulların erimesi sonucu deniz seviyelerinde yükselme, seller, şiddetli kasırgalar, ani yağışlar ve dolular gibi aşırı hava olaylarının sıklığı ve etkisinde artış; yeni iklime adapte olamayan tarım ürünlerinde verim düşüklüğü gibi yıkıcı sonuçlar bütün bir ekosistemi ciddi bir tehlike altında bırakmaktadır. Dünyanın bazı bölgelerinde de bu hadiseler az da olsa görülmeye başlanmıştır.

 Ekolojik dengenin bozulmaması ve susuz kalmamamız dileklerimle hoşça kalınız. (DEVAM EDECEK)