Geçen hafta tarım, hayvancılıktan ve sulamadan bahsederek bu haftanın asıl konusu olan susuzluğa gelmek istediğimi belirtmiştim. Bu haftanın konusu bizleri çok alakadar eder, yaşantımızı derinden etkiler. Bu sebepten dolayıdır ki susuzluk ve beraberinde gelen tehlikeleri bahsetmekte fayda görüyorum.

         Tatlı su kaynakları insanoğlunun yaşamını sürdürebilmesi için gereken önemli yaşam kaynağıdır. Dünyamızın yüzde yetmiş denizler ve okyanuslarla kaplı olması bizlerin çok fazla tatlı su kaynağına sahip olduğumuz anlamına gelmez. Nitekim dünya üzerinde sadece yüzde 3 tatlı su kaynağı mevcut olmakla beraber bunlardan sadece yüzde 1'lik bir kısım bizim elverişli tatlı su kaynağına sahip olmamız anlamına gelmektedir.

         Suyun kullanımı her geçen sene artmaktadır bunun sebebi artan nüfusun gökten düşen su miktarından fazla olmasıdır. Örneğin yüz yıl önce dünya nüfusu yaklaşık olarak bir milyar nüfusa sahipken şimdi bu sayı yedi milyarın üzerindedir. Artan nüfusun artan su talebi göz önünde bulundurulduğunda durumun ne kadar vahim olduğu anlaşılmaktadır. Artan nüfus hem dolaylı hem de dolaysız olarak suyu tarım, sanayi ve kişisel olarak kullanarak sınırlı olan su kaynağını bilinçli ve bilinçsiz çoğu zamanda israf ederek kullanmakta. Suyun kaynağının sınırlı olması ve artan nüfusla beraber, Miami, Tokyo, Londra, İstanbul gibi metropoller çok ciddi su problemleriyle karşı karşıya. Gerekli önlemler alınmaz ise uzmanlara göre sadece otuz yıllık su kaynağı kaldığı söyleniyor.

         Gezegenimizin en kıymetli kaynağı olan suyu bizler insanoğlu olarak verimli kullanma noktasında yetersiziz. Örnek vermek gerekirse İstanbul'da kişi başı günlük su kullanımı 190 litredir. Dahası beş dakikalık duşun su kullanımı 125 litre, bir sifon çekmek 15 litre, 1 makine dolusu bulaşığı elde yıkamak 103 litre eğer makinede yıkanırsa 9 litre. Görüldüğü üzere insanoğlunun suya bağımlı olması ve suyu günlük olarak ne kadar çok kullanması aşikardır. Traş olurken ve diş fırçalanırken yapılan su israfı korkunç boyutlardadır. Gereksiz akıtılan ve damlatılan sularda oldukça israf boyutundadır. Bunların bilinen istatistikleri olmakla beraber gerçek de çok daha yüksektir. Dış fırçalama ortalama 3 dakika süre alır. Eğer musluk açık bırakılırsa her fırçalama esnasında ortalama 15 litre suyu israf etmiş olursunuz. Günde iki defa diş fırçalanırsa yılda 10.950 litre su tüketirsiniz. 1 yıl boyunca, günde 2 kez, 3 dakika suyu kapatmadan dişlerinizi fırçaladığınızda, bir ailenin 2 yıllık mutfak suyu ihtiyacını boşa akıtmış oluyorsunuz. Görüldüğü üzere aslında bizim elimizde suyu yönetmek.

         Suyu etkili ve verimli kullanabilmek için su ayak izimizi bilmemiz gerekmektedir. Su ayak izinde dolaylı veya dolaysız olarak kullanılan su miktarı bizlere bilgi vermektedir. Örneğin bir bardak sütte 180 litre su, bir adet pamuklu tişörtte 2700 litre su bir adet hamburger de 2400 litre su kullanımı olduğunu biliyor olsaydık tüketim davranışlarımız nasıl olurdu? Su ayak izinde bu tarz dolaylı ve doğrudan ihtiyacımız olan veya olmayan durumlarda kullanılan suyun hesaplaması ile ne kadar su tükettiğimiz ortaya çıkmaktadır.

         Su başlı başına insanın var olabilmesi için gerekli bir kaynak olduğundan devletlerin ve liderlerin ve yöneticilerin su üzeride sıkı bir politika izlemesi gerekmektedir. Toplumun suyu nasıl verimli ve israf etmeden kullanmasını bütün toplumu eğiterek önemi sağlanmalıdır. Özellikle iççinde bulunduğumuz sene itibariyle korona virüsle beraber artan su kullanımı bu sene yağışların az olmasıyla beraber kuraklık tehlikesiyle karşı kaşıya olduğumuzu göstermektedir. Eğer susuzluk olursa kuraklı meydana gelir ve üretim istenilen seviyede olamayacağından ürünlerin fiyatı artar ve ulaşılmaz hale gelir ki bu bir felakettir. Bu beraberinde açlık getirir ki insanoğlu bu noktada kendi kuyusunu kendi kazar. Geleceği okumalı ve şimdiden proaktif çözümler üreterek suyumuza sahip çıkmalıyız. Zaman geç olmadan suyumuzun kıymetini her bir damlasını boşa harcamadan ihtiyacımız olan miktarda kullanmalıyız. Ünlü bir Afrikalı deyimiyle " Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenilemeyen bir şey olduğunu anlayacak!". Lütfen kendi elimizle bu duruma düşmeyelim. Doğamıza denizlerimize, ormanlarımıza ve suyumuza sahip çıkalım. Suyumuz olduğu kadar hayatta kalacağımız bilincinde olarak suyumuzu etkili ve verimli kullanalım ve lütfen ama lütfen israf etmeyelim.

         Bu yazımı suya ve doğaya karşı hassasiyetinden dolayı kıymetli arkadaşım sayın Recep Kocatürk'e ithaf etmek isterim. Kendisine yeni atanmış olduğu Sakarya Emniyet Teşkilatındaki komiserlik görevinde başarılar dilerim.