Kelimeler boğazıma düğümleniyor...
Sözün bittiği yerdeyiz bugün, Ermenek'te...
Linyit kömürü madenlerinin en yoğun olduğu bölgelerden birinde... Toplamda 8 ayrı maden ocağında 4 bin civarında maden işçisinin toprağın metrelerce altında kara elması çıkarabilmek için mücadele verdiği yerdeyiz.
Aslında buraya pek de yabancı değiliz...
Yine bir milli bayram günüydü. 19 Mayıs 2014 gününde, Soma faciasının hemen sonrasında buradaydık. Maden işçilerinin yanında...
Bir insan düşünün... 8 yaşında girmiş yerin metrelerce altına. 45 yıl boyunca da neredeyse hiç çıkmamış. Zonguldak'ta, Soma'da Ermenek'te... Aydınlığa alışık olmayan, güneşi yadırgayan, kömür karası bir hayata mahkum olan, bundan da şikayetçi olmayan bir insan düşünün...
Yerin 350 metre altındaki kara kuyuda, kara suların yuttuğu 18 maden işçisinden sadece birisi olan Şef Recep'ten bahsediyorum...
Aksi, ketum ve sert bir tavrı olsa da yüreğinde korlaşan kömürün sıcaklığını hissediyorduk aylar önce buraya geldiğimizde. Başta 'yazsanız ne olacak' diyerek bizi başından savmak istese de sonrasında saatlerce sohbet ettiğimiz ve nice hatıralarını dinlediğimiz Şef Recep'i aradı gözlerim...
Bulduğum ilk yetkiliye de kendisini sordum. Şef Recep nerede diye...
Burada dediler, yerin 350 metre altında... Donakaldım...
Hayata gözlerini açtıktan sonra 8 yılını toprağın üstünde, geriye kalan 45 yılını ise toprağın altında geçiren Şef Recep, maden ocağında mahsurdu.
Hemen ardı ardına sorular uladım. Durumları nedir, ne zaman çıkarılabilirler, sağ mıdırlar? Aslında herkesin bildiği bir gerçeği fısıldayıverdi birileri. Kral çıplak dercesine, umut yok, hepsi hayatını kaybetti...
Sadece Şef Recep mi, maden ocağındayken baba olan bir madenci, evladının mürüvvetini görmek isteyen bir madenci, evlenip yuva kurma hayali olan diğer bir madenci... Daha niceleri...
İnna lillah ve inna ileyhi raciun...
Geride gözü yaşlı çocuklar, yüreği kor olan analar kaldı. Öyle acılar var ki, havası bile acıyor, acıtıyor. Acıdan insanın gözleri yaşarıyor...
Peki ne yapılıyor?
Açık söylemek gerekirse, yaklaşık 30 saattir bu bölgedeyim, yapılan hiçbir şey görmedim. Çünkü yapılabilirliği yok bu işin.
Yerin 300 metre derininde, 150 metrelik bir su birikintisi var. Buradaki su denizden kova ile su alırcasına, borularla çıkarılmaya çalışılıyor. Ahtapot adı verilen ve Türkiye'de sadece İstanbul'da olan cihaz dört gözle bekleniyordu. Hızlı bir şekilde suyu dışarı atıp en azından madencilerin cesetlerine ulaşılacaktı.
Akrobat da onca yolu tepti, madenlere 30-40 kilometre kala kaza yaptı, gelemedi.
Özetle, buradaki manzara da şu şekilde: Su kömürü yaktı, kömür ise ömürü...
Aslında bütün bunların tek bir açıklaması var: KADER...
Zor ki ne zor. Ölene de zor, arkasında kalanlara da...
Allah, hayırlı ömürler ve hayırlı ölümler nasip etsin.