Konuya ilgim nedeniyle Ahîlik üzerine bir konferansa katıldım. Konusuna hakim ve hitabeti çok etkiliydi Hocanın. Besbelli, yılların tecrübesi ve birikimi.

Aldığım notlardan kısaca: Ahîlik, bu toprakları vatan yapmak ve  bu topraklarda medeniyet inşa etmek için insan yetiştirme misyonu üzerineydi. Bunun için yamaklık-çıraklık-kalfalık – ustalık kademeleri vardı. Özellikle  dikkatimi çeken 7-8 yaşındaki çocukların ,yamaklık döneminde  2 yıl müddetle neye dair kabiliyeti olduğunun  tespit edilmesi  için sürekli gözlenmesi,  soyu da araştırılarak doğru bir mesleğe  yönlendirilmesiydi.   

Yamaklıktan sonra çıraklık başlıyordu. Bu safhada gündüz meslek , gece fütüvvet (irade ve maneviyat)  eğitimi veriliyordu. İyi bir meslek erbabı olmanın yanında üstün bir ahlaka sahip olmak şarttı. Belli davranış özellikleri kazandırılıyordu. Mesela yalan söylemek asla kabul edilemezdi ahilikte. Adalet, ahiliğin olmazsa olmazıydı.  Günlük yaşamdaki tüm hal ve hareketlerin belli usulleri yanı sıra  Moğol istilası nedeniyle harp sanatları da öğretiliyordu. Ahîlikte usta-çırak ilişkisi baba-oğul ilişkisiydi.

Ahîğin temel felsefesi üzerine bu özlü sözle bahsi kapatayım: Ahîliğin özü: “Elini, kapını, sofranı açık tut; gözünü, dilini, belini bağlı tut.”

Buraya kadar her şey kulağa da gönle de hoş geliyordu. Konunun bam teli olan soru burada geldi: “Hocam, Ahîlik,  çağdaş sistemlerden çok ileri. O halde, bakırcılar, kunduracılar vs.  gibi küçük sanayi sitesinden başlamak üzere bir pilot uygulama yapıldı mı?  Eğer yapıldıysa ne sonuçlar alındı? Neydi, ne oldu?” Bu soruya Hoca,   ahiliğin tarihi ve Osmanlının son zamanlarında bu sistemin bozulması üzerine genel anlatım ile devam etti. Öyleyse biz geçmişin güzellemelerini dinleyerek mi hayatımızı geçireceğiz? Tıpkı Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç’in aşağıda satırlarda belirttiği gibi:

“Daima ve sürekli olarak geçmişten bahsetmek. Gençlerimize İslam’ın nasıl olması gerektiği hakkında değil bir zamanlar ne olduğu hakkında konuşuyorlar. Genç, Elhamra’yı ve uzun zaman önceki fetihleri, Binbir Gece Masalları ‘ndaki şehri, Semerkand ve Kurtuba’daki zengin kütüphaneleri biliyor. Ruhu sürekli şanlı bir geçmişe dönüyor ve geçmişe odaklı yaşamaya başlıyor. Geçmiş elbette önemlidir; fakat bugün mahallemizdeki mütevazi camiin çatısını tamir etmek, uzak atalarımızın inşa ettikleri tüm ihtişamlı camileri sayıp dökmekten iyidir.

Eğer iç geçirme ve hatıralarla yaşamanın sığınağı haline gelecekse tüm bu şanlı tarihi yakmak gerekir gibime geliyor. Eğer geçmiş odaklı yaşayamayacağımızı ve bizlerin de bir şeyler yapması gerektiğini anlamamız için ön koşul bu ise tüm bu muhteşem abideleri yıkmak daha hayırlı olacaktır.”

Meramımızı  gayet beliğ ifade etmiş Bilge Kral. Geçmişe takılıp kalmak yerine bu güzel hikayeleri, örnekleri günümüze taşımak için model-sistem oluşturmalıyız ve bu deneyimlerimizle birlikte ahîliği toplumun idrakine sunmalıyız, değil mi?