Sonra Dersin Ki!

Abone Ol

Asma tavan, tahta bir evin avlusunda toprağa çamur karan haylaz bir çocuğum. Dışarıda ip atlayanlara, sek sek oynayanlara nedensizce küsüm. Çocukluğumu bir çakı ile yaran geleceğe intikamım! Şahsıma olan yaramı kendim dikmek zorunda kaldım. Hem de annemin naftalin kokulu yorganlarını diktiği o çuvaldızla!

Hâlâ en güzel hikâyeleri dünyalar bir araya gelse anlamayanlara anlatmaktayım. Sağırlar ordusuna senfoniler çalmaktayım. 

Sonra dersin ki; “Neden bu kadar hüzünlenirsin?..”

Önce ufukta top top kara bulutlar belirmeye başladı, sonra gökyüzü karardı ve birkaç şimşek çaktı. İşte bütün bunlar kuvvetli bir hüzün yağmurunun habercisiydi! Ve işte çok geçmeden ilk damla hasretle kucaklaştı yüreğimle! 

Yarım saat içinde, sel suları her yerde gürül gürül! Bir ağıt misalidir bu ses, ruha ürperti veren! Bazı bazı dem tutar işte kirpiklerim, dans eder damlalarla! Bir türkünün nakaratı gibi birbiri ardına akan damlalarla temizlenir gözbebeklerim. Hava da sis her yeri bir tül edasıyla kaplarken, gönlümü de kurşun rengi bir hüzün kaplar.

Sonra dersin ki; “Neden buğulanır gönlün?..”

Kendime yeni bir şans verdim. Önce duvarlarımdaki, sonra gönlümdeki kirli isimleri sildim. Camımda beliren buğuma, yağmur sonrası gökkuşağımı iliştiriverdim. 

Biz geçmiş zaman çocuklarıydık işte! Bir şey yapmak istemediğimizde, karşımızdakinin suratına bakar, işaret parmağımızla gözümüzün altından aşağı doğru çeker ve ne kadar çirkin olsak da bunu umursamayarak “Pışıııkk” derdik. Şimdiler de yeni nesil bilmez bunun rahatlatıcı görevini! Çünkü yerine yeni yeni kelimeler nüfuz etti. 

Oyalan yüreğim! Sahte dünya da tertemiz çocuklar gibi! Bütün çirkinliğim ile sana “pışııkk” diyorum hayat! Cevaben bana “yağlı kaşık” deyip muhabbetin cılkını çıkarsan da umursamadan yoluma devam ediyorum. Çünkü çocukluğumun kuması olan gelecek beni esir aldığından beri çoğu şeyin anlamını yitirdiğini hissediyorum. 

Sonra dersin ki, “Neden bu ser hoşluğun?..”

Doyumsuz dünya işte renkli topaçlar gibi dönüp duruyor. Leblebi tozu gibi tatlı bir eğlence sunuyor bazen! Bazen de sek sek çizgileri gibi zamanla silinebilecek acıları ömrümüze sokuşturuveriyor. Dönüyor kafamda çocukluğumun güzel anıları, beni bir hoş ediyor.

Hani bazen kelimeler susar, tıkanır ya! Yutkunur, derin bir nefes alırsın. Gözlerini kapatır yüreğinin fısıltılarının ahengine kapılırsın! Kafanın içinde söyleyecek uçsuz bucaksız şeyler olduğunu hissedersin. Öyle bir zamanın dizine, başımı koydum işte düşüncelerimde kayboluyorum.

Sonra dersin ki Nazım Hikmet gibi;“Ne âlemdesin yaşama sevincim benim?”

Kalbi ferahlatmıyor hiçbir kelam.. Kayboldum çocukluğumun çıkmaz tenha sokaklarında! Bir ses geliyor Pir'den serum gibi, kan gibi! “Söyle oralara; senin değerini bilsin. Oralar güzelse eğer, tek sebebi sensin.” 

Göğsüne yüreğinden başka muska takmayacaksın. Çoğu güzel şey değerini yitiriyor. Ay sessiz, yıldızlar eski! Geceyi söndür gönlüm. Çünkü oda çocukluk gibi eskidendi. 

Tek tesellim ezan sesi oldu, sessizliğimden sonra! Şimdi hoca ne zaman “Allahu Ekber” dese, “Evet” diyorum “Allah büyük”. Ve tekrar sessizliğime sığınıyorum!

Bir sessizlik buğusunun kayıp sevgiyle düşen damlasının gönlünüze dokunması duası ile!