Âşk'a müptelayım yine ahh Efendim, tarifi güç, tahammülü güç biçare bendeniz, bu âşk'ın derununda bir bendeyim. Kelama dök dersen halimi, dinle o vakit bu fakiri, hani olur ya bazen, hani bazen olur ya;

        Devr-i Veledî'den nasiplenmiş semazenden hallice, bir ben var benden içeri, bir ben var benden ileri. 

        Oysa Rabb'in rızasıdır amacım, neticede rızaya ermektir muradım. Çok şey değil aslında istediğim, vazgeçilmezimdir yegane dileğim, ne olur müsaade buyurun Ey Pîr'im, ayağımız her ne kadar talim tahtasından bazen cezbeye kaysa da hatta bazı zaman haddini aşsa da, gönül sağlam, maksudumuz tam, yalnızca gönlümden Efendim'e inceden giden, gizli bir niyaz var!  

        Evet değerli dostlar, Yenigün'ünüz aydın, kalpleriniz ve yüzleriniz nurun alâ nur olsun, temennilerimiz ve eski aşinalıkla ama yeni bir sütünda ve Ebrulî bir hissiyatla yine birlikteyiz efendim. 

         Uzun zamandır ara verdiğimiz daha doğrusu vefasızlık ettiğimiz bu vazifemizle alakalı, emin olun yazmak isteyip de dünya telâşesinden bir türlü fırsat bulamadığımız pek çok mevzu vuku buldu bu süreç içerisinde. 

         Tabii ki çoğu gündemle alakalıydı veya bizzat içerisinde bulunduğumuz etkinliklerde dahil, değinilmesi gereken bir çok hadisede sizlerle dertleşmeyi çok istedim aslında, fakat affınıza sığınarak itiraf ediyorum ki ihmalkârlığımın nedeni kendi yaşantımdaki yoğunluktan ve yeni çıkacak kitap çalışmalarımdan kaynaklanan zamansızlıktan dolayıdır. 

        Bir kere şunu en başta belirtmeliyim ki bahsetmem gereken en önemli mevzuların başında da haliyle Konya Büyükşehir Belediyesi ve Necmeddin Erbakan Üniversitesi'nin ortaklaşa düzenlediği ve yararına çok inandığım, fakat biraz kırgın biraz da umutsuzca döndüğüm Afyon'da düzenlenen, " Mevlana Algısı Tespiti ve Tanıtım Çalıştayı " gelmektedir.

        Muazzam bir misafirperverlikle ağırlandık. Her şey çok güzel programlanmıştı, nezaket ve hizmet son safhadaydı, dolayısıyla yetkili kişilerin hepsine gönülden teşekkür ediyorum.  

        Evet o günlerde bu konuları dumanı üzerindeyken yazamadım ve bazı konularda bazı mevzuları sineye çektim ve hani kendimce şöyle düşündüm: “Herkesin çalıştayda çok konuştuğunda, çok yorum yaptığında vardır bir hikmeti, ya da herkesin vardır bir bildiği!”

        Kimse yanlış anlamasın, ben beni bu çalıştaya davet eden başta Konya Büyükşehir Belediyesine ve Necmeddin Erbakan Üniversitesi Rektörü Sayın Muzaffer Şeker Beyefendiye zarif davetlerinden dolayı çok teşekkür ediyorum ve niyetlerinin salih olduğuna cân-ı gönülden inanıyorum.

        Ama görüyorum ki, bu yıl düzenlenen Mevlana etkinliklerinde ve bilhassa yüreğimi derinden yaralayan sema törenlerinin başka illerde düzenlenmesi gibi nâ-mütenasip durumlar olunca da hani ister istemez insan düşünmeden edemiyor;

        O  " Mevlana Algısı Tespiti ve Tanıtım Çalıştayı "nın, neleri değiştirdiğini, ya da değiştiremediğini ve başta Konyalılar olmak üzere, böyle bir durumun tüm Türkiye genelinde, hatta Pîr'e hürmet duyan dünyada dahi şimdi nasıl ALGILANDIĞINI ! veya nelerin TESPİT edildiğini!

        O, bir türlü dinler üstü mevzularından çıkamayıp da sadede gelemeyen yetkililerin, kendilerine sormak istiyorum. 

        NE DEĞİŞTİ?

        Değerli dostlar hani taş demekten de imtina ediyorum; ama temsilde hata olmaz hesabı beni mazur görünüz ( Hz Mevlana'mızın kadr-i ve kıymeti Konya için malumunuzdur ) ; fakat farzı misal taş yerinde ağırdır sözünden yola çıkarak; 

        Düşünün ki, maddi ve manevî büyük pahası olan nadide ve ağır bir taşı kırdık, ufaladık ve yavaş yavaş yurdum insanının önüne manasız bir bonkörlükle seriyoruz, Allah'ül'âlem artık üzerine mi basarlar, kırk katlı bohçada mı saklarlar veyahut Yunus Emre ya da Pîr Sultan Abdal örneğindeki gibi ileride mazaallah Hz Mevlana'ya da bizim evliyamız diyecek kadar, bir sahiplenme söz konusu olabilir mi diye, endişelenmeden de edemiyoruz. 

        Bizler başka illerin veya ülkelerin festivallerine, evliyasına, ulu kişilerine ve özel etkinliklerine eğer alaka duyuyorsak şayet, yerinde gidip ziyaret ediyor ve hürmet gösteriyoruz ve daha ötesinde bir talepte bulunamıyoruz, çünkü kendimizde böyle bir hakkı göremiyoruz. 

       Çünkü böylesine dini ve milli değerlerimizi kişisel sahiplenmeye dönüştürürsek ve iradeyi Ben'cilleştirirsek, bunun hesabını da yine hem bu dünyada hem de ahirette yine Ben zihiniyeti ile vermemiz gerekir.

       Aksi takdirde kardeşlerim, bırakın o vakit herkes haccını ve umresini her yerde yapabilsin, hatta Kabe'yi Muazzama'yı da temsilen semboller ve her ortama sembolize eden yerler, mekanlar yapılsın. Hatta daha da ileri gidersek Safa, Merve turları düzenlensin, tavafı söylemiyorum bile ! 

       Maksat hizmet ya !!! 

      .......................................

       Neyse efendim, vebali sebep olanların boynunadır, diyerek gelelim Konya'daki türbeler ve yatırlar konusuna oldukça yakın ve alakalı bir kişi olarak ve hatta bu konuları kapsayan iki eser vermiş bir yazarınız olarak, benim son derece rahatsız olduğum diğer bir konuya ki ; Konya'ya gelen yerli yabancı ziyaretçilerimize türbeleri anlatan  sözüm ona rehberlerimizin, denetimsizlikleri, bilgisizlikleri, avam hareketleri, yada fazla entellikleri, yanlış ve saçma sapan yatırlarla alakalı tespitleri, hakikaten, misafirlerimize karşı başımızı öne eğecek türdendir. 

        İnanın değerli yetkililer şahit olduğum o kadar komik ve hadsiz olaylar oluyor ki, onları dinlerken ve gözlemlerken adeta dinleyen ziyaretçilere karşı ben mahcup oluyorum. Daha iyi anlamanız açısından konuyu detaylandırmam gerekirse Âteşbâz-ı Velî gibi kaba bir tabirle adı desturla anılması gereken bir zâtı bile, o derece hadsiz ve hürmetsizce anlatıyorlar ki, ( tabi genelleme yapamayız ) emin olun şaşar kalırsınız. 

       Yani bir insan daha ne kadar avam ve boş olabilir, inanın bunun sınırlarını zorluyorlar. 

        Evveliyatını bildiğim ve bir zamanlar bu mevzulardan bihaber kişilerin bile, rehber kisvesi altında bu işleri yapmasına hem çok üzülüyorum, hem kızıyorum, hem de neden bu kadar 

takipsiziz anlamıyorum. 

       Ayıp oluyor efendim, hem bu yüce zâtlara, hem de hatır sayıp gelen hatırnâzlara çok ayıp oluyor! Haftada en az iki kere Pîr'i ziyaret eden ve Âteşbâz-ı Velî hazretlerinin türbesinin kokusuna müptela bir cân olarak ( diğer türbeler ise keza ), ben fakiri bir yana bırakın, bizden daha tecrübeli ve bu zâtlara hayran kişilerde geliyor bu ziyaretgâhlara ve yine bir önsezi ile söylüyorum ki, bir gün baltayı taşa vuracaklar, rezil olacaklar ve o olacak yani sonunda..!

         Ne diyelim değerli dostlar, Yazımızın başlığında dedik ya;

         Âşk'ın deminden, Pîr'imin sözünden ( düsturundan ) yola çıkarak, kılletü kelam, yani sözün özü diyoruz efendim. Keşke bazı konularda ipin ucunu kaçırmaktansa, daha kavi mi tutsak acaba ! Bu işler biraz narin, dikkat mi ister acaba?

        Ayrıca Yenigün gazetesi vatana, millete hayırlı, uğurlu olsun, siz aziz dostlara hayırlı güzel haberler duyursun inşaallah. Bizde bundan sonra buradayız, yeni sütunumuzda yeniden görüşmek ümidiyle!

                                                                                                          ÂŞK OLSUN...