Siyah ve beyaz

Abone Ol

Konuşmalarımızda sürekli olarak; kömürden, zeytinden, geceden, karanlıktan, yani siyahı çağrıştıran şeylerden bahsetmek insanın içini karartır, yaşama sevincini azaltır, güne iştahla başlayanların iştahını keser.

Kimileri; “Siyah rengin üzerindeki etkisi, itibar ve güç duyguları ile bağlantılıdır. Kimi zaman yas ve hüzün duygularını harekete geçiren siyah renk, pozitif duyguları bastırır ancak kişilerin ruh haline göre değişkenlikler de gösterir. Formaliteyi, zarafeti ve kişiler arasındaki statüyü de sembolize eder.” diye görüş belirtiyorlar. 

Aksi bir görüşe göre de “Gündüzden, aydınlıktan, beyazlıktan bahsedilerek güne başlamak o günün çok daha huzurla ve mutlulukla dolu olarak geçeceğine işarettir.” deniliyor.

 “Beyaz; temizliği, saflığı simgeler. İçinde yalan barındırmaz. Beyaz, temiz bir renk olduğundan çabuk kirlenir yani temiz saf bir insan kötü bir şey yaparsa çabuk göze batar, hemen kirlenir.” derken,

Diğer bir kesim; “Beyaz deyince akla ölüm gelir, kefen gelir. Beyaz kirliliği çağrıştırır, her türlü kirliliği gösterdiği için aynı zamanda çaresiz sevdaları çağrıştırır.” diye görüş belirtiyorlar.

İlk hatırladığım ve yaşadığım korkularım içindedir karanlık korkusu. Çocukluğumda elektriği olmayan bir köyde yaşardım. O zamanlar köyümüze katır sırtında teneke kaplarla gazyağı satıcıları gelirdi. Onlardan birkaç litre gazyağı aldığımızda artık bir süre, evimizin aydınlığı için kullandığımız idarelerin ve 5-7-14 numaralı gaz lambalarının gaz yağını temin etmiş olurduk. 5 numara daha küçük ve daha az aydınlık veren dolayısıyla gaz yağını tasarruflu kullanan bir gaz lambası idi. 7 ve 14 numaralı gaz lambaları ise sırasıyla daha yüksek oranda gaz kullanır ve daha çok aydınlık verirlerdi.

Gençliğimin ilk yıllarında, gaz lambalarının yerini, ‘lüks’ (löküs)  dediğimiz gerçekten de o zamanın lüks aydınlatma aracını kullanırdık. Gaz lambası sarı ışık, lüksler beyaz ışık yayarlardı ‘fitil’leri ve ‘gömlek’leri vasıtasıyla... Lüksleri daha ziyade köyün biraz daha zenginleri kullanırlardı ya da biraz daha fakir olanlar, evlerine misafir falan geldiğinde kullanırlardı.

Köy, altmış haneydi bir zamanlar. Köyün önündeki harmanlarda altmış adet buğday tınazı olurdu. Altmışının da üzerinde altmış lüks yanardı. Uzaktan baktığınızda sanki küçük bir kasabanın varlığını görürdünüz gecenin karanlığında ışıkları parıldayan...

Zamanla gaz yağı ile kullanılan lükslerin yerini LPG (Likit Petrol Gaz) ile çalışan tüplü lüksler aldı.

İşte tüm bu aydınlatma araçları gecenin bir yerinde söndürülür ve sekiz on kardeşinizle, anne ve babanızla birlikte yattığınız aynı odada karanlıkla baş başa kalıverirdiniz. Benim kâbuslarım işte o zaman başlardı. “Ah bu ışık yayan cihazlar, sabaha kadar yansalar da aydınlık içinde geceyi geçirsek...” diye düşünürdüm ama buna ne ekonomimiz ne de büyüklerimiz fırsat vermezlerdi. Benim için siyahın da siyahı gecelerdi o geceler.

İşte “siyah” deyince o karanlık geceler gelir aklıma.

Şiirlerime bile konu oldu gaz lambası ve siyah geceler.

“Gaz Lambası” isimli şiirimin bir yerinde;

“Çağlar ötesinden titredi alev,

Işıttı dünyamı, nura döndürdü.

Zamana yenildi, girdi mahzene,

Karardı fitili, sırra döndürdü.”  derken;

“Geceye Sitem” isimli şiirimde;

Bu sessizlik neden, kimin bu gölge?

Korkumu korkutsun düşüncelerim.

Dönsün etrafımda bütün bir bölge

Başımı döndürsün hep gecelerim.” diyerek, o zamanki korkularımı aktarmışım ta bu günlere dek gelen...

Bir arkadaşım yıllar önce;  “Bir projenin peşindeyim, nasıl ki gecelerde bir düğmeye basıyorsunuz da ortam bembeyaz ışıklarla doluyor ya işte ben de gündüzlerde bir düğmeye basınca ortamı simsiyah karanlıklara bulayan bir ampulü icat etmenin peşindeyim.” derdi. Çok ilginç değil mi sizce de? Şu an kendisi bu projenin neresindedir,  ben de merak ediyorum.

Secret Window yani Gizli Pencere filminde  “Gökkuşağı tarafından dışlanmış siyah gibiyim.”  şeklinde geçen repliğe kısas olsun diye, şöyle demiş zevatın birisi de;

“Siyah, neden gökkuşağında olmak istesin ki tüm gece ona aitken?”

“Uyku, siyah bir gelinlik midir?” diye soruyor bir başka zevat?  “Siyah, bir seçim değil yaşam biçimidir.” şeklinde hüküm veren birisinin kendine olan güveni, kendisine hayran bıraktı beni mesela...

“Siyah asil bir renktir, diğer renklerin hepsi ışığı yansıtırken, siyah ise ışığı kendisine doğru çeker.” diyen birisinin haklılığı, kış mevsiminde herkesin karalar bağlamışçasına siyah elbiseler giyinmelerinden belli değil midir?

“Siyahla beyazın ‘zıt renkler’ olduğunu düşünürüz genelde... Hâlbuki siyahın geçtiği her sözde mutlaka beyazın da bir rolü vardır.”

“Hayat beyaz başlar, siyah biter.” diyor birisi bir sözünde... “Dünyada iki renk vardır biri beyaz, diğeri siyah.”  diyerek, Beşiktaş sevdalıları siyahı ve beyazı ne kadar da çok övmüş ve adeta pozitif ayrımcılığa tabi tutmuşlar bu iki rengi...

“Gecenin en karanlık zamanı şafaktan önceki zamanıdır.” diyerek siyahın beyaza dönmeden biraz önceki anını ne kadar da koyulaştırıp övgülerine muhatap etmişler...

“Senin gülüşlerin, siyahın içindeki beyazlar gibiydi.” diyerek yine siyah ve beyazın uyumunu kıymetlenmeye ve sevgilisini de kıymetlendirmeye çalışmış bir başkası...

“Siyah, beyazın zıddıdır ama yanına da en çok o yakışır.” diyerek yine siyah ve beyaz güzellemesine katkı sunularak bu iki rengin diğer renklerden farklılıklarını ispat etmeye çalışmışlar.

“Beyaz martının gölgesi bile siyah düşer.” diyerek beyazın siyaha olan hasretini, sevdasını anlatmışlar adeta.

“Koskoca, bir gecenin siyahını söndürmek için bir tek kibrit çöpü yeterdi.” diyerek burada da siyahın ne kadar da zayıf bir renk olduğuna işaret edilmiş aslında.

“Işığın parlaklığını gösterebilmesi için geceye muhtaçtır.” denilerek, bu defa da siyahın gücüne vurgu yapılmış.

“Siyahtan daha koyu bir renk olsun isterdim, siyahlar bile yetmiyor artık.” diyen birisi, siyahın ne kadar da güçlü bir işlevinin olduğunu anlatmak istemiş.

“Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu,  birinciliği beyaza verdiler.”

“Ben hayatta aslında hep beyaz sayfalar açıyorum ama ne yazık ki kalemler siyah.” Sözleri de beyazlığın saflık, temizlik olduğuna vurgu yapmak için söylenmiş sözler oluyor.

Siyah ve beyaz, spordan müziğe kadar hayatımızın her alanında önemli yerler edinmiştir.

“Beyaz giyme toz olur, siyah giyme göz olur.” Türküsü, halen dillerde dolaşan türkülerimizdendir. Merhum Kayahan’nın “Bir Aşk Hikâyesi şarkısı yine sevdaları “siyah beyaz filmlere” gönderme yaparak anlatıyor.

Karadeniz, Akdeniz Karakol, Karaviran, Akviran, Karacaören, Akhisar, Karacahisar, Akça Oğlan, Karaca Oğlan ve daha nice siyah beyaz isimler...

Bilmem sizlerde de olur mu? Her bir şehrimizin ismini duyduğumda hafızamda bir renk oluşur benim...  Zonguldak siyahı, Konya sarıyı, Eskişehir beyazı çağrıştırır mesela. “Her şehrin bir rengi vardır.” bende benim zihnimde.

Renkler ve zevkler tartışılamaz” deyip bu mevzuyu Sezen Aksu ile kapatalım isterseniz.

“Gün ağarınca boynum bükülür,

Dalarım uzaklara, gönlüm sıkılır.

Sorma ne hâldeyim?

Sorma, kederdeyim.

Sorma, yangınlardayım zaman zaman...